Dünya mahkemesinin Sırpları Bosna'daki katliamlarından dolayı aklamaya çalışan kararı bir inkardır. Bosna-Hersek tarafından Sırplara karşı açılan davada Uluslararası Adalet Mahkemesi (ICJ) tarafından 26 Şubat'ta verilen karar, bir uzlaşı hükmüdür ve Bosnalı kurbanlara bir şeyler verse de özü itibarıyla Bosna'daki soykırımı inkar eden ve Sırp devletinin bu soykırımdaki rolünü aklayan bir karardır.Bazı medya organları tarafından karar ilerici olarak değerlendirilse de, Bosnalılar tarafından büyük bir dehşet ve üzüntü ile karşılandı ve ne zaman Yugoslavya meselesi başlıklara çıksa Guardian gazetesinde açılan yorum sayfalarını işgal ediyor görünen tepkisel Sırpları sevindirdi. Bu, Bosna soykırımı ve Sırbistan'ın rolü konusunda yetkili bir organın karar vermesi için kalan son fırsattı. Çünkü Sırp ve Yugoslav lider Slobodan Miloseviç'in ölümü, Uluslararası Suç Mahkemesi'ni (ICTY) onun sorumluluğu ile ilgili karar verme ihtimalinden mahrum bırakmıştı. Her ne kadar ICTY, Bosna'da, özellikle 1995'te Srebrenitsa'da işlenen soykırımı (7 bin Bosnalı Müslüman erkek ve çocuk katledilmişti) tespit etmiş ve bireylerin işlenen suçta rolü olduğunu kabul etmiş olsa da, ICJ'nin kararı 1992-95 Bosna çatışması boyunca Sırp devletinin Bosna'da Müslümanlara karşı işlenen soykırım sorumluğunu da hesaba kattı. 1992 baharında başlayan Bosna soykırımında Radovan Karadziç önderliğindeki Bosnalı Sırplar, Miloseviç ve onun kurduğu katil Sırp militanları tarafından da desteklenen Sırp hakimiyetindeki Yugoslav ulusal ordusundan aldığı silahlar ve birliklerle Sırp olmayanlara özellikle Müslümanlara karşı bir şiddet kampanyası başlattı. Sırp güçleri köyleri yaktı, toplum liderlerini öldürdü, toplama kamplarına erkekleri kapattı ve öldürdü, kadınlara, kızlara tecavüz etti. Böylece Sırp olmayan nüfusun yüzde 90'ı terörize edildi. Etnik temizlik, Müslümanları ve Hırvatları yok etmek için Bosnalı Sırp milliyetçilerinin ve Belgrad yönetiminin kasıtlı bir politikasıydı. Bu nedenle, "dini, etnik ya da farklı ırktaki bir grubun, milletin bir bölümünü ya da tamamını yok etmeye niyet eden öldürmeleri" katliam olarak nitelendiren Birleşmiş Milletler'in 1948'deki soykırım konvansiyonuna dahiller. Bosna hükümeti, ilk kez sivillere karşı vahşet ve katliamların vuku bulduğu ve Srebrenitsa'dan iki yıl önce yani 1993 yılında dava açtı. Bu nedenle ICJ'nin ele almak zorunda olduğu iki esas mesele vardı: Soykırımın işlenip işlenmediği ve Sırbistan'ın devlet olarak sorumlu olup olmadığı. Mahkeme, her iki meseleye de yanlış açıdan yaklaştı. Birincisi, Bosnalı Müslümanların konvansiyon şartlarına göre "korunmuş bir grup" oluşturduğunu kabul ederken Sırpların Boşnaklara karşı vahşetinin soykırımsal karakterini reddediyor. Evet, yargıçlar Bosna-Hersek topraklarındaki toplama kamplarında ve spesifik bölgelerdeki toplu öldürmeleri kabul ediyor. Dahası, korunan grubun üyeleri olduğu tespit edilen kurbanların sistematik bir biçimde hedef alınıp öldürüldüğünü ortaya koyan kanıtlar da var. Buna rağmen, mahkeme "korunan grubun üyelerinin kasıtlı bir şekilde topluca öldürüldüğüne tam ikna olamamış." Ayrıca, ICJ'nin, "korunmuş bir grubun üyelerinde ciddi fizikî ve ruhî zarar bırakan" diğer eylemlerin "bu grubu kısmen ya da tamamen yok etmek için hesaplı bir şekilde uygulandığı"na hükmettiği bu maddeler de soykırım konvansiyonuna göre soykırımdır. İkinci önemli husus, ICJ'nin soykırımda Sırbistan rolü tutumuydu. Mahkeme, Srebrenitsa'daki soykırımın ölçeğini daraltarak Sırbistan'ın ne suç ortaklığını ne de yöneticiliğini kabul etmiş oluyor. Böylece, mahkeme Sırbistan'ın soykırımsal bir katliamın önüne geçmeyi denemedeki başarısızlığını ve onun Ratko Mladiç'e yardımını göz önünde bulundurmuyor. Peki, ICJ neden böylesi hayalkırıklığı meydana getiren bir karara vardı? Birincisi, ICJ soykırım anlayışını daraltıyor. İkincisi, ICTY'nin sonuçlarını destekliyor. Üçüncüsü, mahkeme kendi üyeleri arasında bir uzlaşı arıyor (Örneğin, el Khasawne, Bosna yanlısı bir karar isterken, diğerleri Sırpların kınanmasından kaçınıyor). Sonuncusu, mahkeme Radikal Parti'nin (Savaş suçlusu Vojislav Seseli tarafından yönetiliyor) hâlâ güçlü olduğu Sırbistan'daki politik durumu dikkate almış olabilir. (Opendemocracy, 28 Şubat 2007) http://www.martinshaw.org/