Türkiye'nin nüfus yapısına ilişkin rakamlar yayınlandı.

    Bu rakamlar hiç kuşkusuz hem birey olarak insanlara, hem bu ülkeyi yönetenlere, hem de, bu ülkeyi stratejik değerlendirmelerinde dikkate alan uluslar arası güçlere mesajlar verir.

    Bir çocuğun dünyaya gelmesi, bir ailenin gündemini etkiler.

    Yaşlanmak her birimizin gündemini etkiler.

    Artı yaşlı bir anne – baba, evlatların gündemini etkiler.

    Aynı şekilde, nüfus katmanları, son derece önemli sorun başlığı sunar sorumlu konumda olanlara..

    Türkiye nüfusunun yarısı 28 yaşın altında demenin bir anlamı vardır.

    Bu, genç, yetişme çağında veya sorumluluk almaya başlamış bir nüfusu işaretliyor.

    0-14 yaş grubunda oranın düşüyor gözükmesi, doğumun azaldığının ve toplumun yaşlanma vetiresine girdiğinin işaretidir.

    Türkiye'de, 65 yaşın üzerinde 7.1 milyonluk nüfusun bulunması, bu rakamın her yıl büyüyecek olması, ciddi bir sosyal güvenlik probleminin mevcudiyetinin işaretidir. Öte yandan huzur evi ihtiyacıdır, huzur evi sorunlarıdır, aile ilişkilerinde gerilimlerdir.

    Köylerin boşalmakta olması önemli bir veridir. Bu, şehirlerde iş gücü açığının büyümesi, köy – şehir salınımında ortaya çıkan kültürel travma ve bunlara bağlı olarak oluşan sosyal karmaşalar demektir.

    İstanbul'un 12.5 milyonluk dev bir şehir haline gelmesi, "Ne olacak bu şehrin hali?" sorusunu getirir tüm Türkiye'nin ve tabii Türkiye'yi yönetenlerin önüne...

    Onun için, nüfus rakamlarını doğru okumak ve bir gelecek tasarımı çıkarmak gerekir.

    Tekrar evimize dönersek...

    Çocuklarımızın her birinin yaş kademelerine ilişkin tasavvurlarımız vardır. Doğduktan sonra onların önünü, o tasavvurlar istikametinde açmaya çalışırız. Onlara yukarıya doğru tırmanmaları için imkan hazırlarız. Onlara, kendi kişiliklerini sağlıklı inşa etmeleri ve kendi kendisi olabilmeleri için malzemeler sunarız. Onların bir idrak seviyesine ulaşmalarını isteriz. İsteriz ki onlar farklı ve bizden daha güzel bir gelecek inşa etsinler.

    Hele Türkiye gibi geçmişi büyük başarılarla dolu, ama, bugün zorluklar yaşayan bir ülkenin, yine başarılı bir geleceğe doğru yürümesinde bizim çocuğumuz nasıl bir misyon ifa edecek? Bu da derdimizdir. 

    Devlet nasıl okur mesela, ülkesinin genç nüfus yapısını?

    Sanırım dağlardaki gencinden ürker.

    Şehirde tedhişe bulaşmış gencinden ürker.

    Uyuşturucuya tutsak olmuş gencinden ürker.

    Ceza veya ıslahevine düşmüş gencinden ürker.

    İş bulamadığı gencinden ürker.

    Eğitim veremediği ya da eğitimleri yarıda kalmış gencinden ürker.

    Oysa devlet bilir ki, genç nüfus, bir ülke için kolay bulunmayacak bir dinamizm potansiyelidir.

    Yani, iyi işlendiği takdirde bir ülkeyi yücelere tırmandıracak bir hazinedir.

    Müthiş bir insan sermayesi kaynağıdır.

    Ve, bir ülkenin en büyük zenginliği insan sermayesi, diğer ifadeyle yetişmiş insan  gücüdür.

    Bir ülkenin en büyük zaafı ise yetişmiş insan açığıdır.

    Bilinir ki, bu genç nüfus ya özgül ağırlığı yüksek bir toplumun cevherini oluşturacak ya da, ıskartaya çıkarılacaktır.

    Yani enerjisini boşa akıtan kitleler haline gelecektir. 

    Böyle bir sonuç, gençliği atıl bir kapasite haline bile getirmez. Bu, gençliğin içinden çıkılmaz bir sorun yumağına dönüşmesidir.

    Türkiye ciddi eğitim açığı bulunan bir ülkedir.

     Bu, genç nüfusun yeterli eğitim imkanına kavuşamaması demektir.

    Böyle bir ortamda devlet, ülke insanının eğitime yönelik bütün hamlelerini teşvik etmelidir.

    Burada, gençlerin önünü kesici, eğitimlerine mani olucu tüm davranışların ülkenin geleceğine karşı bir cinayet olduğunu ifade etmek gerekiyor.

    Meslek liseli diye kanatları kesilen, başörtülü diye eğitimleri engellenen çocuklar, yarın ülkeleri adına, bu engellemeyi yapanların yakasına yapışacaklardır.

    Onun için, bırakınız uçabilen uçsun, diyorum..

    Önümüzdeki birkaç on yılda, Türkiye nüfusunun göstereceği  gelişme seyri, Türkiye'nin dünyadaki ağırlığını tayin edecektir.

    Onun için, bana göre anneler – babalar çocuklarında, gençler kendi yüreklerinde, Türkiye'nin yarınlarının rüyasını görmelidir.

    Önümüzdeki birkaç on yıl...

    Her bir insanımıza en büyük enerjinin yüklendiği bir tırmanma süreci olmalıdır.

    Bu noktada, toplum nüfusunun derinliklerinde yaşayan sivil toplum kuruluşlarının ve cemaat vs gibi farklı sosyal oluşumların üstleneceği misyonun da çok hayati olduğuna inanıyorum. Emek verilecek her bir gencin, yarının Türkiyesini omuzlarında taşıyacağı bilinciyle hareket etmek, her hizmete farklı bir anlam kazandıracaktır.

    Bunu başarabilen bir Türkiye, yıldız ülke olmaya aday olacaktır.