Mısır'daki olaylara uluslararası tepkiler, belirsiz ve mütereddit oldu. Hükümetler ve vatandaşları Muhammed Mursi'nin zorla görevden alınması sonrasındaki katliama hazırlıksız yakalanmış görünüyorlar.

Başlangıçta olanın darbe olduğunun teyidi hakkında ihtilaf vardı. Mursi'nin gidişi sonrasındaki günlerde Batılı başşehirlerdeki endişeleri anlıyorum:  Mısır'ın yeni idarecileri üzerinde çok önemli nüfuzu korumaya çalışmak için dikkatli bir dil kullanıldı. Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri yetkilileri tarafından, yetkilerini kullanırken generallerin taahhütlerini yerine getirmeleri ve demokrasiye dönüşü sağlamak için gösterilen ilk çabalar kesinlikle denenmeye değerdi.

Darbe darbedir. Sonrasındaki katliam da Batı'nın tavsiyelerinin ne kadar az dinlendiğini gösterdi. Mursi'nin görevi sırasında büyük hatalar yaptığında çok az kişinin şüphesi varken, şimdi şahit olunan şiddetin büyüklüğü, Mısır'da devam etmekte olan krizin çözümünün ordu olmadığını doğruluyor.

Avrupa Birliği dışişleri bakanlarının silah ihraç lisansları ve Mısır'a Avrupa yardımlarını gözden geçirme kararı gerekliydi ama geç geldi. Mısır'ın AB ya da ABD yardımlarının askıya alınmasına İsrail'le yaptığı barış anlaşmasından vazgeçerek ya da Sina yarımadasında İslamcı teröristlerle savaşı terk ederek karşılık vereceğine dair spekülasyonlar vardı. Ama bu politikalar açık bir şekilde ülkenin menfaatinedir ve generaller bunu terk etmeyeceklerdir.

Suudi Arabistan'ın Mısır'a uluslararası destekte yapılabilecek herhangi bir kesinti durumunda oluşacak nakit açığını gidermeyi teklif ettiği doğrudur. Avrupa'nın, yardımları vasıtasıyla, demokrasi ve insan haklarına bağlılığımızı ilerletme sorumluluğu vardır. Ve siviller katledilir, temel haklar ayaklar altına alınırken Avrupa'nın Mısır'la iş birliği normal şekilde devam edemez.

Kriz, uluslararası toplumdan net bir mesaj gelmesini gerektiriyor. ABD, sivil ve askeri yardımları gözden geçirmek için şimdi AB'ye katılması gerektiğini bilmelidir. Generallerin, yeni bir otokrasi inşa etme teşebbüsünün Mısır'ın Batı ile ilişkileri üzerinde sonuçları olacağını anlamaları gerekiyor.

Bu hassas zamanda alınacak kararlar ve yapılacak açıklamalar, Batı'nın sesi sadece Mısır'da değil tüm Orta Doğu'da duyulacağı için inandırıcılık açısından çok önemlidir. İnsanların Batı'nın demokrasi konusundaki bağlılığının gerçek olduğuna inanmaları hayati ehemmiyettedir.

Bugün Batı için daha büyük risk, generaller üzerindeki nüfuzu daha da kaybetmek değil, bölgedeki insanların gözünde meşruiyeti daha da kaybetmektir. Bazı Mısırlılar Batı'nın desteklemesiyle Mısır ordusunun nesiller boyunca Müslüman Kardeşler'i demokratik sürecin ve iktidarın dışında bırakmasından korkuyor. Bu görüş doğru çıkarsa bunun Mısır'da demokrasi, bölgede de güvenlik üzerinde tehlikeli sonuçları olabilir.

Müslüman Kardeşler'in yakın zamanda elde ettiği seviyede desteği olan bir partinin dışlanması teşebbüsü, Mısır'ın sıkıntılarını uzatacaktır. Bu, 1990'larda Cezayir tarihinden alınan acı bir derstir.  Aksine, Amerikalı senatör Lindsey Graham'ın ifadesiyle, "sokaklardan çıkıp seçim kabinlerine girmesi" için Müslüman Kardeşler'e fırsat verilmesi gereklidir. Böyle yapmak için, destekçilerinin yaşayabilir bir demokratik yol olduğuna inanmaları gereklidir.

2011'de bölge çapındaki demokratik devrim dalgası, El Kaide'nin ancak şiddet yoluyla değişim meydana gelebileceği iddiasını yerle bir etti. Şimdi bu nefret dolu söyleme itibar kazandırılmamalıdır. Bu yüzden, bugün Batı'nın demokrasi ve insan haklarından yana yüksek sesle konuşması sadece ahlaki açıdan doğru bir iş değil, aynı zamanda akıllıca da bir iştir.

Kaynak: The Guardian
Dünya Bülteni için çeviren: Mehmet Şeyhoğlu