İki 'sağ' partinin cumhurbaşkanlığı seçimi konusunda takındığı tavır, bir hafta öncesine kadar ancak küçük bir ihtimal olarak hesaba katılan 'erken seçimi' güçlü bir biçimde ülke gündemine soktu. Meclis genel kuruluna katılım sayısı CHP tarafından Anayasa Mahkemesi'ne götürülmese, ya da Anayasa Mahkemesi seçimi geçerli saysa bile, Anavatan ve Doğru Yol partilerinin tutumu yüzünden, Ak Parti, ülkeyi erken seçime götürmek zorunda kalacak…

Cumhurbaşkanı seçemeyen bir ülke görüntüsüyle…

Türkiye'de cumhurbaşkanı, hiç değilse şu sıralarda yaşadıklarımızdan anlıyoruz, bizim algıladığımızdan çok daha simgesel bir değere sahip. Bu değerin temelinde, iktidara gelen kadroların değişmesine rağmen bazı çizgilerin değişmezliğini sağlayan makam olması yatıyor cumhurbaşkanlığının... Herhalde bu yatıyor... 'Sağ' kadrolar döneminde de 'sol' iktidarlarda da halkın genelini ilgilendiren bazı konularda en ufak bir değişim yaşanmaması cumhurbaşkanlığı makamının benzer kişilerin elinde bulunmasıyla sağlanıyor. Turgut Özal'ın başbakanlığı Kenan Evren frenine takılmıştı; Özal'ın cumhurbaşkanlığı ise fazla uzun sürmedi zaten…

Olan-bitende en anlaşılır siyasî tutum CHP'ye ait; Deniz Baykal ve kurmayları “Rejim tehdit altında” söyleminden etkilenen ve çok korkutulduğunda oranları yüzde 30'a kadar çıkabilen bir toplum kesitinin temsilini hedefliyor. Kamuoyu yoklamalarına bakıldığında, gerilimin yükseldiği ortamlarda CHP'nin oylarının da artışa geçtiği fark ediliyor…

Erken seçimin kapıyı zorladığı günümüzde DYP ve ANAP'ın cumhurbaşkanı seçiminde izlediği politika pek anlaşılır gibi değil. Dün, burada, ANAP'ın Meclis'e gelip seçime katılmak için talep ettiği cumhurbaşkanı yetkileri ve süresiyle ilgili anayasa değişikliklerine destek vermiştim; Ak Parti de talebi mâkul buldu ve istenen değişikleri bu yasama yılı içerisinde gerçekleştirme vaadinde bulundu. Dün gördük, ANAP lideri Erkan Mumcu, sanki talebin sahibi kendisi değilmiş gibi milletvekillerinin Meclis'e girmesine izin vermedi. Anayasa Mahkemesi CHP'nin talebini haklı bulursa Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanlığını ANAP engellemiş olacak…

Seçim kilitlenirse 'siyasî kriz' ortamından hangi parti en olumsuz biçimde etkilenir? Elbette kendisini 'anahtar' olarak gören ANAP… Kararı ilân etmek üzere düzenlediği basın toplantısında söyledikleri, Erkan Mumcu'yu hayatı boyunca takip edecek uğursuz bir hayalete dönüşecek…

ANAP'ın bu krizde neden kaybeden taraf olacağını açmaya herhalde gerek yok: Cumhurbaşkanlığı seçiminin aldığı biçim “İki Türkiye var” tezini güçlendiren bir görüntüye yol açtı; o 'iki Türkiye' yapılacak ilk genel seçimde Ak Parti ve CHP tarafından temsil edilecek… Çatışmacı ve gergin bir siyasî ortamda ANAP ve DYP'nin kendilerini anlatabilmesi çok güç… CHP sözcülerinin Ak Parti'ye yöneltecekleri her eleştiriden DYP ve ANAP da nasibini alacak; 'rejim kaygısı' bulunan seçmenlerini CHP'ye kaybedecek ANAP ve DYP… CHP'nin saldırılarından rahatsızlık duyacak ANAP ve DYP seçmeni ise Ak Parti adresine koşacaktır…

Gerilimli ortamlar temsil kabiliyeti yüksek, güçlü görünen partilere yarar çünkü…

2000 yılında ABD'de yapılan başkanlık seçimleri Yüksek Mahkeme'nin devreye girmesi ve George W. Bush lehine karar vermesiyle sonuçlanmıştı; bir ülkeyi kimin yöneteceğine yargıçların karar verdiği ilk olay odur. CHP'nin gayreti ve DYP ile ANAP'ın CHP'ye verdiği destek sonucunda, karar hangi yönünde çıkarsa çıksın, Anayasa Mahkemesi bizde de cumhurbaşkanı belirleyen kurum olacak…

Tam demokrasiye erişelim derken, halkın ve temsilcilerinin yetkisinin atanmışlara geçtiği farklı bir sisteme doğru gidiyor insanlık…

Erkene alınması kaçınılmaz hale gelen seçim bu sorunu da çözmeli…

Kaynak: Yeni Şafak