Yakından tanıdığımız bir yöntemle Mısır'da adeta bir postmodern darbe yaşandı; ancak darbenin devlet başkanlığını ve iktidarı elinde tutan Mübarek tarafından gerçekleştirilmesi durumu daha da arabesk hale getiriyor. Yapılan anayasa referandumu ile adeta 28 Şubat sürecine giren Mısır'da yönetim daha otoriter temellere oturtuldu, güvenlik ve istikrar adına özgürlükler ve siyasal katılım büyük ölçüde askıya alındı. Özellikle yönetimi ve devlet erkini kontrol altında tutan Mübarek ve etrafındaki batıcı seçkinlerin en büyük rakibi olarak gördükleri Müslüman Kardeşler'i mümkün olduğunca etkisizleştirmeyi hedefleyen bu 'demokratik oylama', bölgeye özgürlük ve demokrasi getirme iddiasındaki BOP için uygun bir model. Geçen yılın sonlarında büyük tartışmalara neden olan anayasa değişikliği taslağı muhalefetin boykotuna ragmen halk oylamasına sunulmuş, iktidara göre yüzde 27,1, muhalefete göre yüzde 5 katılımla, oyların yüzde 75,9'uyla yürürlüğe girmiş oldu. Devlet başkanına geniş yetkiler tanıyan değişiklikle, devlet başkanı istediği kişileri terör suçlamasıyla askeri mahkemelere sevk edebiliyor; demokratikleşme paketi olarak sunulan yeni uygulamalara göre güvenlik birimleri, mahkeme kararı olmadan istediği yerde arama yapabiliyor ve istediği kişileri tutuklayabiliyor. Aslında, anayasa değişikliği resmen yasaklı, fiilen ülkenin en etkin siyasal grubu olan Müslüman Kardeşler'in önünü kesmeyi hedefliyor. Anayasanın ikinci maddesinde ?yasaların İslam şeriatına aykırı olamayacağı? hükmü bulunmasına rağmen, geçmişinde dini amaçlar güden ve en az beş yıllık yasal geçmişi olmayan partilerin devlet başkanlığı seçimlerine aday gösteremeyeceği hükmü getirilmesi demokratikleşme paketinin kime yönelik hazırlandığını açık biçimde ortaya koyuyor. Belediye seçimlerini erteleyen Mübarek, böylece yakında yapılacak devlet başkanlığı seçimlerini de garanti altına almış oluyor. Buradan bakılınca BOP bir yönüyle işliyor. Bölgede batı yanlısı ama diktatör rejimlerin istikrarı korunurken, demokratik bir süreç de işletilmiş oluyor! Önceki günkü yazısında büyük Ortadoğu Projesi'nin çöktüğü (esefle) yorumunu yapan Taha Akyol'un yazdıklarına bakarsanız, birileri BOP'dan çok büyük umutlar beslemiş. Hangi tarihi ve sosyolojik gerekçelerle rasyonelleştirildiği açıklanmayan bu beklentinin hüsranla bitmesine şaşmamak gerek. Eğer, bölgeyi işgal edip kan gölüne çeviren namluların gölgesinde özgürlük, demokrasi, insan haklarının geleceğine ikna olan 'tarihi hafızadan yoksun aydınlar'ın saflığına kanmış olsaydık, yani Amerika'nın işini bölge halkları kolaylaştırmış olsaydı, sanırım projede sorun çıkmayacaktı. Oysa görüldüğü gibi BOP tüm hızıyla işlemeye devam ediyor. Batıcı elitlere yaslanmış diktatör rejimler hem de sandıktan çıkan büyük oylarla iktidarlarını meşrulaştırıyorlar. Diğer tarafta, bu zamana kadar hiçbir konuda ortak fikir üretemeyen Arap Birliği bir anda Ortadoğu Barış Planı'nı hayata geçirmek için kolları sıvamış, büyük bir kararlılık gösterisi ile İsrail Filistin sorununu çözmeye çalışıyor. Irak'ın işgaline ses çıkaramayan, Filistinlilere İsrail'in uyguladığı devlet terörüne karşı hiçbir önlem alamayan, Lübnan bombalanırken adeta İsrail'le arka çıkan şeyhlikler nasıl oldu da birdenbire böylesi bir irade sergilemeye başladı? Bunun BOP'dan bağımsız gerçekleşeceğini düşünmek mümkün mü? Kendi içlerinde iktidar koltuklarını sallayan muhalefeti demokratik(!) ve gerekirse baskıcı yöntemlerle bastıran bölge rejimleri şimdi de bölge içi dengelerde yeni bir arayışa girdi. Bölgede, ısrarla mezhep savaşı olarak adlandırılması istenen çatışmalar sürerken ve bu yönde kışkırtmalara yenileri eklenirken Sünni-Şii çatışmasını engellemek adına harekete geçtiklerine inanmamız isteniyor. Mısır'daki demokrasi oyunu gibi, bölgede mezhep çatışmalarını durdurmak adına, bunun sebebi İran'mış gibi Tahranı'ın etkisini kuşatmak için Arap-İsrail hattı kurulmaya çalışılıyor. Şaron'un dudak bükerek geri çevirdiği 2002 planı yeniden masaya getirilerek İsrail'in tanınması öneriliyor. İsrail ise her zamanki pişkinliği ile bu planı lütfen görüşüyormuş yaparak resmen tanınmayı alacak, bu arada İran'ı etkisizleştirip yalnızlaştıracak bir manevraya hazırlanıyor. Barış planı ise her zaman olduğu gibi zamana yayılarak hiçbir somut adım atılmadan rafa kaldırılacak, ama ihtiyaç duyulduğu süre kadar masada kalmasına da özen gösterilecek. Bu arada bölgede oluşacak muhtemel bir Amerikan karşıtı güç dengesinin önü kesilmiş olacak. İran ise kendi hesabını yaparak, hem Irak'ta Amerika ile işbirliği hem bölgesel ölçekte çatışmayı tırmandıran bir politikayı sürdürmeye devam edecek gibi görünüyor. Bölge ülkeleri ise, başlarda yüksek sesle dillendirilen BOP retoriğinin şokunu atmış olarak göstermelik sandık oyunları ile iktidarlarını bir müddet daha garantiye almanın huzuru ile evlerine dönecekler. Ya Irak'da ölen yüz binlerce insanın, milyonları bulan yaralıların, paramparça edilen hayatların, zindanlarda karartılan umutların hesabını kim yapacak?