ABD daha 2004'te yönetimin işkence politikasından haberdardı ama durumu '24'teki gibi bir saatli bomba karşısında Armageddon'un önlenmesi olarak görmeyi seçtik. Artık Saddam'la Kaide arasında bağ kurabilmek için işkencenin nasıl devreye sokulduğu bile bilinirken soruşturma şart....

Kendi kötülüğümüzün banal olmasını sevmiyoruz. Columbine'ın üzerinden 10 yıl geçmişken, piskopat katillerin 'Trençkot Mafyası' adlı bir gruba mensup aptallar veya ABC'nin o zamanlar dediği gibi 'Gotik hareketi diye bilinen karanlık bir yeraltı fenomeninin parçası' olmadığını ancak şimdi anlıyor olabiliriz. Dave Cullen 'Columbine' adlı kitabında, Dylan Klebold ve Eric Harris'in yerel pizzacıda çalışan, ebeveynlerini seven ve sınıf arkadaşları arasında popüler olan sıradan Amerikan gençleri olduğunu bir kez daha teyit ediyor.
Salı günü, Amerikalıların Ebu Garib'de çekilen fotoğraflarla ilk kez karşılaşmasının üzerinden beş yıl geçti. Burada da, kötülüğü karantina altına alan efsanelere tutunmak istiyoruz. Ülkemiz işkence yaptıysa, bunu tabii ki '24'ten çıkmış bir saatli bomba senaryosunda Armageddon'u önlemek için yapmıştır. Birileri suçlanmayı hak ediyorsa, bunlar sadece başkan Bush tarafından 'ülkenin onurunu lekeleyen birkaç Amerikan askeri' diye tanımlanmış kişilerdi: Lynddie England, Charles Graner ve birkaç başkası gibi, üst düzey bir komutana birşey olmazken suçlanan, fesat görünümlü düşük rütbelilerdi.

24'e hiç benzemiyor

Son beş yılda ABD ve işkence hakkında çok daha fazlasını öğrendik. Fakat Mark Danner'ın New York Times'da yazdığı gibi, esaslı bir gerçek hâlâ değişmedi: "2004 yazına gelindiğinde, hükümetin seçilmiş ve atanmış yetkililerinin esirlere işkence yapmaya nasıl karar verdiğine ve bunu nasıl uyguladıklarına dair hikâye Amerikan halkının önünde duruyordu." Obama işkenceye dair dört yeni yazışmayı kısmen içerikleri çoğunlukla bilindiğinden açıkladığında, doğru bir iş yaptı.
Bununla birlikte en zorlayıcı gerçeklerden ve daha büyük resimden hâlâ kaçıyoruz: İşkencenin, hükümetimizin en yüksek düzeylerinde onaylanmış, tasarlanmış bir politika olduğundan; '24'tekilere hiç benzemeyen senaryolarla hayata geçirildiğinden; psikolog ve doktorların nasıl acı verileceği konusunda işbirliği yaptığından; ve FBI başkanı gibi güvenilir kaynakların işkencenin hiçbir terörist saldırıyı önlemekte işe yaramadığına yönelik değerlendirmesinden...
Adalet Bakanlığı'nın yeni yayımlanan içyazışmaları England veya Graner gibi az eğitimli, uyumsuz kişilerce kaleme alınmamıştı. John Yoo, Steven Bradbury ve Jay Bybee, Harvard, Yale, Stanford, Michigan ve Brigham Young gibi okullardan mezun oldu. Covington& Burling ve Sidley Austin gibi köklü hukuk firmalarında çalıştılar.

Yargıç Bybee şu an ABD Temyiz

Mahkemesi'nde bir koltuğa sahip. Başsavcı yardımcısı olarak 1 Ağustos 2002'de, 'tokat atmak' ve 'hücreye böcek koymak' gibi sorgu 'tekniklerini' uzun ve şehvetli ayrıntılarla destekleyen bir notu kaleme aldı. Bybee bu tür 10 tekniğin 'artırılarak, waterboardingle doruk noktasına ulaştırılarak, ama bununla da bitirilmesi gerekmeyecek şekilde' kullanılmasını önerdi. Pol Pot'un ve İspanyol Engizisyonu'nun tercih ettiği waterboarding, 2. Dünya Savaşı'nın ardından ABD tarafından kovuşturuldu. Fakat Bybee waterboarding 'bizim bakış açımıza göre aşırı derecede acı vermediği' sonucuna vardı.
Bununla birlikte, notu özel bir ilgiye değer kılan şey Bybee'nin sapıkça avukatlığı ve pornografik ahlaksızlığı değil. Bu notu daha yakından incelemek gerekiyor; zira, beş yıllık işkence anlatısına duyduğumuz herşeyden sonra bile yeni ve şok edici bir şey ekliyor. Tam bağlamına oturtulduğunda bizi, tarihimizin bu çirkin bölümünü tanımaktan alıkoyan efsanelerden ve inkârdan kurtarabilecek türden açık bir delil bu.
Bybee'nin notu dört ay önce Mart 2002'de yakalanan Ebu Zübeyde'yle ilgili. Zübeyde notta Kaide'nin üst düzey adamlarından biri olarak resmediliyor. Fakat ağustosa gelindiğinde bunun yanlışlığı kanıtlanmıştı. Yakalanmasından kısa süre sonra Zübeyde'nin lojistik çalışanı olduğu saptanmıştı; FBI'ın Kaide analizcisi Dan Coleman'ın deyişiyle, örgütün uçak rezervasyonlarını yapıyor ve  boksör 'Joe Louis'in Ceasar's Palace Oteli'nin lobisinde yaptığı gibi' bir 'karşılayıcı' olarak görev yapıyordu. Zübeyde 'gerçek operasyonlar veya strateji hakkında pek az şey biliyordu." Şizofreni semptomları gösteriyordu.
Bybee'nin notunu yazdığı sırada, Zübeyde FBI ve CIA tarafından dört kez sorgulanmış ve elindeki sınırlı bilgiyi vermişti. En değerli katkısı, 11 Eylül'ün beyni olarak Halid Şeyh Muhammed'e işaret etmekti. Fakat bu katkı bile eski haber olabilirdi: 11 Eylül komisyonuna göre, CIA 2001 yazında Muhammed hakkında bilgiye sahipti. Her durumda, Zübeyde'nin FBI'daki sorgulayıcılarından Ali Soufan geçen perşembe New York Times'da geleneksel sorgu tekniklerinin işe yaradığını yazıyordu. Bununla birlikte Bybee'nin notu, Zübeyde'yi konuşmaya zorlamak için 'artırılmış bir baskı fazı'na ihtiyaç duyulduğunu iddia ediyordu.

Yeni 11 Eylül değil, Irak savaşı

Bybee yeşil ışığı yakar yakmaz işkence başladı: Bir başka nota göre, Zübeyde Ağustos 2002'de en az 83 defa waterboarding'e maruz kaldı. Bu akli dengesi bozuk adama işkence yapılarak elle tutulur istihbarata ulaşılmadı. O zaman niye aşırıya kaçıldı? Bybee'nin notu bir saatli bombayı hatırlatıyordu: "Şu an 11 Eylül saldırılarının öncesindekiyle eşdeğer bir 'gevezelik' söz konusu." O zamanlar sıradışı bir
'gevezelik' olup olmadığını bilmiyoruz; öyleyse bile Zübeyde'nin eldeki bilgilere yeni birşey eklemiş olması zor. Bu arada, Senato Silahlı Hizmetler Komitesi'nin esirlerle ilgili geçen hafta yayımlanan raporu sağolsun, Bybee'nin notunu o ağustosta yazmasına neyin yol açtığına dair alternatif bir açıklama için kanıta sahibiz.
Rapor, 2002 yazında Guantanamo'da sorgulara katılan ordu psikiyatristi Binbaşı Paul Burney'nin soruşturmacılara Beyaz Saray'ın bir başka şartından söz ettiğini ortaya koydu: "Zamanımızın büyük bir kısmında Kaide'yle Irak arasında bağ kurmaya çalışmaya odaklandık ve başarılı olmuyorduk." Binbaşı, üst rütbeliler bağın kanıtlanmaması karşısında daha da 'sinirlenirken', bu istihbaratı üretebilecek 'önlemlere başvurmak için daha fazla baskı vardı' diyor. Yani saatli bomba bir başka potansiyel Kaide saldırısı değil, yönetimin Irak savaşını kabul ettirmesi açısından geçen zamandı; yönetim 2002'deki araseçimden önce Kongre'ye savaş kararını geçirmesi yönünde baskı yapmak istiyordu.

İşkence savaş için son umuttu

Bybee'nin notu, sonradan sızdırılan 'Downing Steet' notundan bir hafta sonra yazılmıştı; o notta Britanya istihbaratının başkanı başbakan Tony Blair'e, 'Bush'un Beyaz Sarayı Irak'ta savaşa öyle kararlı ki, istihbarat ve gerçekler politikaya uyduruluyor' bilgisi veriyordu. Bybee'nin notundan bir ay sonra 8 Eylül 2002'de, Cheney 'Meet the Press' programında boy gösterecek, Saddam'ın kitle imha silahları ve Kaide'yle Irak arasında 'yıllar boyu bir dizi temas' olduğu konusunda aldatıcı laflar edecekti. 9/11 bir şekilde Irak'la bağlantılandırılsa, savaş cepte olacaktı. Fakat hiçbir bağlantı yoktu ve Beyaz Saray bunu biliyordu. İşkence, waterboarding'i durdurmak için herşeyi söylemeye eğilimli olacak esirlerden sahte 'istihbarat' alma baskısını oluşturacak son umut olabilirdi.
Ebu Garib ifşaatlarının beş yıl sonrasında, hükümetimizin metodolojik biçimde işkenceye izin verdiğini ve yalan söylediğini teslim etmeliyiz. Fakat bunu sadece bizi 'korumaya' yönelik yanlış yönlendirilmiş bir arzudan dolayı değil, gereksiz ve felakete yol açan bir savaşı teşvik etmek için de yapmış olma ihtimali üzerinde de durmalıyız.

My Lai'den ne farkı var?

İşkence bizi 'bir başka 9/11'den kurtarmak yerine, Kaide'yle en ufak alakası olmayan bir misyon konusunda Amerikalıları üçkağıda getirmek amacıyla, 11 Eylül'ü tahrif etmek ve sömürmek için kullanıldı. Irak konusunda yalan söylenmesi, Bush'un Beyaz Sarayı'nın yasadışılığının büyük kısmının kaynağı olan ilk günah olmayı sürdürüyor. Levin daha fazla gerçek ortaya çıkarılırken, Adalet Bakanlığı'nın elimizdeki 'yığınla malzemeyi gözden geçirmesi için', yönetim dışı kişiden oluşan bir panel oluşturmasını öneriyor. Temel gerçek uzun zamandır ortada. Panel, Amerikan değerlerinin uğradığı ihanetten hesap sorulmasını sağlamak için yasal bir yol tavsiye edebilir.
Obama istediği kadar geçmişe bakmamaktan söz edebilir, fakat bu garip geçmiş onun kendisinden bile büyük. Bu geçmiş bir hafıza deliğinde, Anderson ville, 2. Dünya Savaşı'ndaki esir kampları veya My Lai'den daha fazla kaybolup gitmeyecektir. Beyaz Saray, Kongre ve iki partiden politikacılar yoldan çekilmeli. Bir diğer komisyona veya Capitol Hill'de cadı avlarına ihtiyacımız yok. İhtiyacımız olan şey, ulusumuzun hukukun üstünlüğüne bağlılığını yeniden tesis edecek adil davalar. (26 Nisan 2008)

Kaynak: Radikal