Değişimin olanca hızıyla sürdüğü, değişmeyen, kendini güncellemeyen her şeyin silinip gittiği bir zamanda, değişime direnen belki de tek varlık insandır.

Hepimiz olduğumuz gibi kabul edilme ve sevilme ihtiyacı taşırız. Eksik ve fazla yanlarımızla, tüm sivriliklerimiz ve zaaflarımızla, bildiğimiz ama değiştiremediğimiz yönlerimizle kendimiz kalmak isteriz. Bu yüzden “değişmelisin” mesajını fark ettiğimizde direniriz. Değerliliğimizin, yeterliliğimizin sorgulandığını hisseder, yeterince beğenilip, uygun görülmediğimizi düşünür, öfkeleniriz. Değişimin içten gelmeyip, dışarıdan zorlandığı her sistemde ilişki sorunları yaşarız. Anneler çocuklarıyla, eşler birbirleriyle, idareciler yönettikleriyle değişmedikleri için çatışırlar ve bu mücadele güç savaşına dönüştüğünde de asıl kaos başlar.

Neden değişmek istemeyiz?

Değişim hareket demektir. Kendimizden, alışkanlıklarımızdan, düşünce kalıplarımızdan, kolaycılığımızdan gitmek anlamına gelir. Bize doğru gelmeyen şeyleri öfkelenmeden anlamaya çalışmak, her sözün ve davranışın altında kırılma sebebi aramadan sorumluluk almak, eylemsizlik ataletinden kurtulup elimizi taşın altına koymak gerekir. Kafa konforumuz bozulur, tadımız kaçar, canımız sıkılır değişmeye başladığımızda. Çünkü bütün değişimler başta sancılıdır ve derin bir yüzleşme gerektirir.

Aslında kişi kendisini herkesten iyi bilir. Hepimiz güçsüzlüklerimizin, baş edemeyişlerimizin, korkularımızın ilişkilerimizde bizi nasıl ve nerelerde zora soktuğunu fark ederiz. Ancak yeni bir davranış ve tutum geliştirme sürecini geciktiririz. Kimi zaman hazır olmayı bekler, kimi zaman aynı kişiyle farklı bir bakış açısı geliştirmeyi anlamsız bulur, değişime yeltenmeyiz. Bazen bu değişimin ilişkimize zarar vermesinden korkar, kaybetmeyi göze alamadığımız için hep idare ederiz. Kendi içimizde kanıksadığımız ve kendimizce bir anlama oturttuğumuz bu durumun başkalarınca fark edilmesini istemeyiz. Bildiğimiz halde değiştirme gücünü kendimizde bulamadığımız eksikliklerimiz fark edilip yüzümüze vurulduğunda bu yüzden öfkeleniriz. Aslında “senin dışarıdan bakıp da gördüğün çaresizliğimden ben çok mu memnunum” demek isteriz de yine yara almasından korktuğumuz benliğimiz bunu söylememize izin vermez, içimize döneriz.

Neden değiştirmek isteriz?

Değişime direnen kişilerin, “beni olduğum gibi kabul et” serzenişi çok da haksız değildir. Gerçekten de değiştirmeye çalıştığımız kişinin, “bize göre” doğru davranmadığı, uygun düşünmediği, olayları yeterince göremediği zannından yola çıkarak onu bu değişime zorlarız. Mutlak doğru ve algıların bizde olduğu, onun iyiliği için başka türlü biri olması gerektiği, böyle davranmaya devam ederse mutsuz olacağı varsayımı, tamamen bizim kafamıza aittir. Onun da bizim gibi düşünmesini ister, bu değişimin aslında ondan çok kendi rahatımıza hizmet etmesini bekleriz. O değişmezse bizim değişmek, en azından uyum sağlamak zorunda kalacağımız gerçeğini fark ettiğimiz anda ise “değiş” telkinlerimizi şiddetlendiririz.

Bazen de sevdiklerimizi korumak adına değişmelerini isteriz. Onun kötü niyetli kişiler tarafından sömürüldüğünü, ezildiğini, kullanıldığını düşünür, “buna izin verme” deriz. Hatta bize göre “o kötü niyetli” kişiler bazen onun anne babası, bazen eşi, çocukları kimi zamanda en yakın dostları olur. Kendisini iyi ve değerli hissetmeye ihtiyacı olduğunu, işe yarama duygusuyla o kişilerden beslendiğini fark etmez, ilişkilerine sınırlar getirmesini bekleriz. Ancak sevdiklerimizi korumak adına onların gözüne sokmak istediğimiz her şey bize tepki olarak geri döner. Çünkü kişinin kendisinin de gördüğü halde değiştiremediği zaaflarıyla yüzleşmek acı verirken, bunun bir başkası tarafından fark edilmiş olması öfke getirir.

Eğer hayatımızda yolunda gitmediğini düşündüğümüz şeyler varsa, değiştirmeye önce kendi algılarımızdan başlamak gerekir. Kendi değişim direncimiz, bizi karşıdakini değiştirmeye götürdüğünde direnç iki taraflı ilerleyecek ve ilişkimiz daha da çıkmaza girecektir. Güçlü olanın sesinin fazla çıktığı bu rekabet, sorunları fark edip yüzleşmenin önünde en büyük engeldir. Unutmayalım ki değişim tek taraflı olabilir ama çatışmak için iki kişi gerekir.

Belki de sizin göstermek istediğiniz şey, onun zaten bildiği şeydir. Siz sevdiklerinizi korumak adına gerçekleri onların gözüne sokmaya çalışırken, onlar sizinle sürtüşmekten gerçekleri görmeleri gecikmektedir.