“Unutamıyorum dedi kadın. Ömrüm boyunca da unutamayacağım sanırım” .
İyileşmesi yıllar alan yaralar gibidir bazı hatalar, kolay affedilip, unutulmazlar. O hatanın benliğimizde karşılık geldiği yer ne kadar derinse unutmak da o kadar zor olur. Kırılan sadece kalbimiz değil, yitip giden hayallerimiz, geleceğe dair ümitlerimiz, verdiğimiz onca emek, yaşanmış onca hatıra ve en çok da güvenimizdir.
İlişkilerimizde en çok korktuğumuz şeylerden biridir yanılmak. Bizden bir parça görerek hayatımızı birleştirdiğimiz öteki yarımızın yaşattığı hayal kırıklığı, bu yüzden en zor affedebildiğimiz şeydir. “Senden bunu beklemezdim” ile başlar, “Bana bunu nasıl yaptın” la devam ederiz. En kötüsü de ne affedip sürdürmek ne de kendi yolumuza devam etmek kolay bir seçimdir. Dururuz olduğumuz yerde ve hayatı zehir ederiz her ikimize de.
Sevdiğimiz insanlarla ilgili yaşadığımız hayal kırıklıkları kendi değerliliğimize dair pek çok şeyi sorgulamamıza sebep olur. “Yeterince önemli miyim?”, “onun için değerli miyim?”, “bunu hak edecek ne yaptım?” soruları beynimizi kemirir durur. Karşımızdakinin kişilik yapısı, zaafları ya da olgunlaşmamışlığı, olayı değerlendirme kriterlerimiz içinde neredeyse yer almaz. Oysa bir davranışı ortaya koyma biçimi, davranışın sahibinin kendisiyle ilgilidir. Aldanmış olmak kendi değerliliğimizi değil diğerinin kişiliğini sorgulamayı gerektirmelidir.
Aldanan kişi yaralı bir aslan gibidir. Bir yandan yarayı açan kişinin şefkatine muhtaçken, bir yandan yanına yaklaşmasından çekinir. Karşıdakinin hatasını telafi etme çabası samimi gelmediği gibi onu daha da öfkelendirebilir. Yapılan hatanın, yaşanan hayal kırıklığının büyüklüğüne göre yaşanacak krizden kaçınmanın, bu krizi ertelemenin anlamı yoktur. Hatanın sahiplenilmesi, bedel ödemeye hazır olduğunun gösterilmesi, hemen kapatıp unutalım aceleciliğinin önüne geçmelidir. Çünkü sağlıklı olan, kişilerin kendilerini ifade edebilecekleri doğal zeminlerin oluşmasına izin vermektir.
Böyle bir durumda ilişkinin devamıyla ilgili nihai kararı verecek olan, mağduriyeti yaşayan kişi olmalıdır. Kişilik yapısını, olaya yüklediği anlamı, hayatında daha önce yaşadığı benzer durumlara verdiği tepkileri, kolay affedebilen ya da unutamayan biri olup olmadığını kişi en iyi kendi bilir. Kendi hayatıyla ilgili bu önemli kararı ne yakına, dosta, akrabaya ne de bir uzmana bırakmamalıdır. Çünkü bir kere affettikten sonra bunu bir koz olarak kullanmaya devam etmek, en az hayal kırıklığına sebep olan olay kadar ilişkiye dinamit taşımak demektir. Kaldı ki bir yönüyle de affettiğimizi söylediğimiz kişiye haksızlık etmektir.
Yıllar boyunca süren değil sürünen evliliklere bakıldığında, affedilmeyen hataların, unutulmayan sözlerin, davranışların, konuşulmamış, yok sayılmış yanlış anlaşılmaların dibe çökmüş tortular gibi ilk fırsatta ilişkileri bulandırdığı görülür. Hayatımızın geri kalan kısmını karşımızdaki kişiye zehir ederek geçirmenin onu değil en çok kendimizi cezalandırmak olduğunu unutmadan, affedebileceklerimize şans, affedemeyeceklerimize yol vermeyi becerebilmek dileğiyle, bir ümit bırakalım yazının sonuna:
Sevdiğim bir yazarın dediği gibi, “Allah yeniden başlayanların yardımcısıdır” ve belki de bir insanı affetmekle başlar her şey…