Bir süredir kamuoyunda CHP lideri "Baykal'ın açılımı" üzerine değerlendirmeler yapılıyor.
Şöyle bir hatırlarsak, sayın Baykal, Kuzey Irak'la ilgili klasik CHP çizgisinden farklı bir çıkış yaptı.
Önceki çizgi "şahin – ulusalcı" diye bilinirdi, yeni açılım, Kuzey Irak'taki Kürt toplumu ile akrabalık bağını öne çıkarıyor ve uzun vadede bir kardeşlik iklimi oluşturabilme şartlarını irdeliyor.
Bu arada, bana, "Sayın Baykal'ın en dikkat çeken önerisi nedir?" diye sorarsanız, Kuzey Iraklı gençlerin eğitimi ile ilgili olanıdır, derim.
Bu noktada sayın Baykal diyor ki:
"-Kuzey Irak'tan beş – on bin genci getirelim, Türkiye'de okutalım, Türkiye'yi tanısınlar, iyi yetişsinler, gelecekte Kuzey Irak'ta yönetici olsunlar..."
Sayın Baykal, bu politikanın 20-30 yıl sonrasının bölgesel şekillenmesinde önemli bir etken olacağını düşünüyor.
Yine sayın Baykal mealen şunu da söylüyor:
"-Nasıl şimdi Kuzey Irak yönetimi, Türkiye'den giden gençlere burs vererek geleceğe yatırım yapıyorsa, biz de onların geleceğine yatırım yapalım."
Bence bu yaklaşımla ilgili iki husus üzerinde durmak gerekiyor.
Birincisi bir soru:
-Acaba Türkiye'den Kuzey Irak'a götürülenlerle, Kuzey Irak'tan Türkiye'ye getirilecek olanlar aynı misyon duyarlılığına sahip olabilirler mi?
Bununla bağlantılı bir soru daha:
-Şimdiden ilan edilmiş, "orada yönetici olsunlar" şeklindeki bir amaç, şimdiden onlara "Truva atı" kisvesi giydirmek anlamına gelmez mi?
Bu sorular bir yana, sayın Baykal'ın yaklaşımını, gene de, halkların birbirini anlayan yöneticilere sahip olması açısından önemli görmek gerekiyor. Kuzey Irak'ta Türkiye'nin nabzını bilen, Türkiye'de Kuzey Irak'ın nabzını bilen yöneticilerin bulunması ilişkilerin barış içinde gelişmesi açısından önemli. Bu, bölgedeki tüm Müslüman halklar için de düşünülmeli.
Şu anda, Erasmus ve Sokrates programları çerçevesinde, AB ülkeleri ile bu anlamda öğrenci değişimi yapılıyor.... Çocuklarımızın, AB dünyasını tanıdıkları kadar, hatta daha ötede İslam dünyasını da tanımaları, bu coğrafyanın geleceği açısından hayati değer taşıyor.
İkinci hususa gelince o da şu:
Türkiye'nin dışında Türkiye'ye dost bir dünya oluşturmak...
Bunu eğitimle yapmak...
Sizce bu iki cümle neyi anlatıyor?
Yurt dışındaki Türk okullarını, değil mi?
Bir gönül adamının yaktığı ışıkla yollara düşüp, farklı renkte, ırkta, dilde dünya çocuklarının ellerinden tutmak...
Bu on yıllardır yapılıyor.
Türkiye'de çok tartışıldı bu.
Bir çevrenin yüreğindeki buzlar hala erimedi...
Düşünün bir:
Bu okulların açıldığı ülkelere jurnaller gönderildi Türkiye'den...
Okulların açıldığı ülkelerde, öncülerin ayağına taş değdiğinde sevinenler oldu.
Ama şimdi sayın Baykal diyor ki:
-Kuzey Irak'lı gençleri Türkiye'ye getirip okutalım.
Oysa orada bile Türkiye'den giden öğretmenlerin öncülüğünde okullar açılmış.
Amerika'dan Rusya'ya, Türki Cumhuriyetlere, Afrika'ya, Avustralya'ya uzanan bir eğitim hamlesi yıllardır yürüyor.
Neredeyse her öğretmen bir destan olmuş.
Asya'daki Türki Cumhuriyetlerde artık üniversiteler bitmiş. Gençler sorumluluk üstlenecek hale gelmiş. Türkiye ile çok diri köprüler kurulmuş. Gerek sivil alanda gerek resmi ilişkilerde, birbirini çok iyi anlayan bir dil gelişmiş...
Belki birkaç on yıl içinde, dünyanın her yerinde bir Türkiye dostluk halkası oluşmuş olacak.
Acaba bu oluşum, Türkiye'de her çevrenin içine yeterince sindi mi? Şimdi "Kuzey Irak'tan öğrenci getirelim" denildiğinde "Büyük açılım" yapmış olduğu farz edilen siyasetçilerimizin içine sindi mi?
Türkiye, lobi faaliyeti için, milyonlarca dolar harcıyor.
Ondan da ne kadar verim aldığı tartışılabilir.
Oysa Türk okulları, bütün dünyada, gönüllü lobicilik yapıyor.
Her öğretmen adeta "İşte biz Türkiye'yiz" diyor.
Sergilediği erdemle, fedakârlıkla, insan sevgisi ile "Biz Türkiyeyiz" diyor.
Milyonlarca dolar alarak değil, kendini vererek...
Bir Türkçe Olimpiyadı yapıldı. 100 ayrı ülkeden çocuklar geldi. Türkçe şiirler, şarkılar, okudular. Hatta İstiklal Marşı okudular.
Bizim ülkemizin İstiklal Marşının Güney Afrikalı, ya da Zambia'lı çocuklar tarafından okunması nasıl bir şey acaba?
Acaba bu işi başlatan gönül insanlarının günahı, Türkiye sevdasını, siyasetçilerimizden on yıllar önce yüreklerinde hissetmiş ve bir şeyler yapmak için harekete geçmiş olmaları mı?
Her neyse...
Gene de kınamayalım.
Zararın neresinden dönülse kardır, denilmiş...
Geç uyanmak da bir uyanıştır.
Dileyelim, el yordamı ile oluşturulmuş açılımlarla çözüm ararken, yola çok önceden çıkmış gönül erleri ile buluşulsun ve onların hakkı teslim edilsin.