AK Parti’nin Anayasa’nın 27 maddesini değiştirme konusundaki girişimlerine karşı muhalefet partileri ve yüksek yargı kuruluşlarının gerçekleştirdiği direniş, şiddetini sürdürmekle birlikte kısmen de olsa değişik bir aşamaya geçmiş durumda.
İlk olarak, MHP’den ve CHP’den kesin tutumlar gelmişti. MHP, hükümete karşı ağır ifadeler kullanarak değişiklik tasarısını reddetmişti. CHP, “Bu hükümet anayasa değiştiremez, çünkü Anayasa Mahkemesi’nin hakkında verdiği karar buna engeldir” şeklinde bir yaklaşım sergilemişti. Onları Süleyman Demirel izlemişti, onun yorumu daha açıklayıcıydı: “Bunlar devleti ele geçirmek istiyorlar.”
Üst yargı kurumlarının mensupları ve yöneticileriyse, birer siyasi parti gibi hemen her gün açıklamalar yaparak hükümeti suçlama yönündeki klasik alışkanlıklarını bu sürecin en başından itibaren sürdürüyorlar. Anayasa’nın tek bir maddesine bile dokunulmasına karşı olduklarını ifade ederek kamuoyunun psikolojik yapısı üzerinde ellerinden geldiğince etkili oluyorlar.
***
Anayasa değişiklikleriyle ilgili birinci aşama böyle kapandı. İkinci aşamadayız. Bu aşamada üsluplar ve yaklaşımlarda bazı değişiklikler gözleniyor. MHP lideri Bahçeli, sürpriz bir üslupla ‘bizden kimsenin oyunu alamazlar’ açıklamasını yaparak ‘ikinci aşama’yı başlattı. Devlet Bahçeli’nin öfkeli ve şiddet dolu bir konuşma yapmasının arka planındaki nedenler ve çelişkiler üzerine çeşitli değerlendirmeler yapabilir.
İkinci aşamanın asıl süpriz çıkışını CHP Genel Başkanı Deniz Baykal yaptı. Anayasa değişiklik taslağının can alıcı hükümlerinin, yani Anayasa Mahkemesine ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na üye seçimini ve parti kapatmalara Meclis’in denetimini getiren maddelerin taslaktan çıkarılması halinde diğer maddeleri ‘konuşabilecekleri’ şeklinde anlaşılan bir öneride bulundu.
Baykal’ın önerisine göre bu üç madde dışındaki maddeleri Cumhurbaşkanı Abdullah Gül paketin içinden çıkarıp referanduma sunmalı, geri kalanlarını ise onaylamalı. Bununla Deniz Baykal’in ‘diğer 24 maddeye destek çıkabiliriz’ mesajını verip vermediği net değil. Ne olursa olsun, Baykal’da bir yaklaşım değişimi söz konusu.
***
Baykal daha bir hafta öncesine kadar “AKP’nin Anayasa değiştirmesi mümkün değildir. İrticai eylemlerin odağı olmaktan mahkûm edilmiş bir parti anayasa değiştiremez” noktasında ısrar ediyordu. Baykal’ın bu tutumundan geri adım atarak, ‘uzlaşma adımı’ olarak değerlendirilebilecek bazı maddeleri kabul edebileceği yönünde bir tutum içine girmesinin nedeni üzerine çeşitli analizler yapılabilir. (Baykal, birkaç gün daha öncesinde de, ‘Bizim de değişiklik önerilerimiz var’ diyerek, bu değişikliklerin tersini öneren üst yargı kurumlarının yetki ve etkisini artıran bir broşürü kamuoyuna sunmuştu.)
Anayasa değişikliklerine toptan karşı çıkan tutumun kamuoyu yoklamalarında prim getirmediği yönünde değerlendirmeler var. Baykal’ın kısa süre önceki sert tutumunu değiştirmesinin asıl nedeninin bu olduğu varsayılabilir. Baykal’ı kamuoyu yoklamalarına göre yol haritası değiştirebilen bir siyasetçi olarak görmek, ona aşırı misyon yükleyen bir yaklaşım sayılabilir mi diye sormak gerekli(!)
***
CHP’nin bazı kesimler tarafından ‘uzlaşma’ şeklinde adlandırılan önerilerini bir ilerleme ve CHP’lilerin yurttaşın tepkilerini anlamaya başladıklarını gösteren bir adım olarak algılamayı tercih ediyorum. Ancak, CHP’nin üst yargı kurumlarının 12 Eylülcü sistem temelinde oluşmuş olan yapılarını savunmayı sürdürmesinin sosyal demokrasiyle kesinlikle bağdaşmamanın ötesinde ülkemize doğrudan zarar veren bir yaklaşım olduğunu düşünüyorum.
CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’ın en azından bir geri adım daha atıp siyasi partilerin kapatılması konusunda (halkın oylarıyla ana muhalefet partisi olmaya hak kazanmış bir parti olarak) Meclis’in denetimini kabul etmesi, CHP’den bekleme hakkımız olan bir adım.
CHP, Anayasa Mahkemesi’nin yapılanması konusunda Meclis’in Cumhurbaşkanı’ndan daha yetkili konumda olması gerektiğini söyleyerek itirazını o noktadan yaparsa daha anlamlı bir tutum sergilemiş olur ve daha çok puan toplayabilir. CHP’nin aynı şeyi Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu için yapması da benzer bir sonuç verebilir.
Deniz Baykal’ın birkaç adım daha geri atarak daha reel bir siyasi uzlaşmaya yönelmesi ülkemizin de CHP’nin de çok net bir şekilde yararına olacaktır. Bu noktada gerçekleşmesi rasyonel olan şey tam olarak budur. Bununla birlikte, CHP’den böyle bir beklenti içine girmenin ne kadar gerçekçi olduğu tartışılabilir.
1922 doğumlu Portekizli edebiyatçı Agustina Bessa-Luis, “Düşüncenin yolu uzlaşmadır” demiş. Uzlaşmanın, sadece düşüncenin değil demokrasinin ve özellikle de sosyal demokrasinin temel bir öğesini oluşturduğunu belirtmeye herhalde gerek bile yok. Türk sosyal demokrasisinin uzlaşma becerisi açısından bizleri şaşırtma potansiyelinin var olduğuna inanmak istiyorum.
Kaynak: Radikal