Geleneksel üreticiler arının sırrından söz ederlermiş, daha bal üretimi işinin acemisi olduğu başlangıç yıllarında Erzurumlu arı dostu Taner Bayır'a. " Sır" kavramının bir gücü, nüfuzu var. İlişilmemesi gereken kutuda, açılmaması gereken kapının ardında pek çok zaman bir çıkarı ilgilendiren delil, sebep, açıklama, bazen de hurafe gizli. Dünyanın görünür yüzü bize yetmediği için sırların açığa çıkması kadar muhafazasını da önemsiyoruz.
Arının sırrı balında gizli olmalı elbet. Ve sanatı o denli olağanüstü ki, ona bir sır atfetmekten de kendimizi alamıyoruz. Çocukluğum kovanların arasında geçti, arı vızıltısının eksik olduğu bir dünya düşünemezdim o zamanlar. Balın yapımı üzerine kafa yorarken de işin içinde bir sır, sihirli bir işlem olduğunu sezinlerdim içten içe. Minik bir arı nasıl bir yetenekle çiçeğin özünü bala dönüştürüyor?
Refahiye'de, çocukluğumun geçtiği Rum evi geniş bahçesiyle bir tepeye yaslanıyordu. "Çocuklar, taşları alın, koşun tepeye" diye seslenirdi biri. Bu köşede bir yazımda anlatmıştım: "Telefon ses, arıların sonu".
Tepeye serpiştirilmiş kovanlar arasında gezinen astronot kılıklı adam, yani babam, kasabada arıcılık faaliyetini ilk başlatan kişiydi. El attığı başka ilk işler de vardı: Ciltcilik, kitapçılık, bir tavuk çiftliği... Her işe büyük bir hevesle sarılır, ancak profesyonelleşme aşamasında tuhaf bir durgunlukla, sıkıntıya kapılarak elinde olanı başkasına devrederdi. Arıcılık işini de terkle devir arası bir sonla noktaladı.
Arıcılık yapmayı aklıma getismesem de sonsuzca kovanlarla arı vızıltılarıyla yaşayacakmışım gibi gelirdi bana oysa. Arı vızıltısı olağandı ve ağaç dallarından Akad Kralı Sargon'un sakalı misali sarkan yuva arayışı içindeki oğul vermiş arılar, tepeye kondurulacak yeni bir kovanı müjdelerdi. Avuç dolduracak irilikte taşları birbirine sürterek arıları ipnotize eden bir ses oluşturmak gerekiyordu. Arı sese duyarlı. Biri yanında çığlık atsa donakalır, ölü taklidi yapar.
* ** *
Astronota benzeyen kıyafetiyle arı kovanlarına şerbet gezdiren adamdan hiç bir şey öğrenemediysem de, kitapları sevmeyi ve arıları ciddiye almayı öğrenmişimdir.
Elimde Fenni Arıcılık kitabı, bir arı balı üretinceye kadar neler yapıyor, nasıl gerçekleşiyor bu mucize, anlamaya çalışırdım. Nasıl ciddiye alırsın arıyı? Mevsim çiçeklerini hesaba katarak taşınmalarını sağlarsın, kimyevi maddeleri sokmazsın kovana.
Bütün bu konuları Erzurum'da, Erzurum Arıcılar Birliği Başkanı, Sarıgelin Organik Bal'ın sahibi, arıcılık alanında tutkulu bir uzman olan Taner Bayır'la bal ürünlerinin eksik olmadığı bir sabah kahvaltısı davetinde konuşmuştuk geçen Mayıs ayında.
Ziraatcı ağabeyi nedeniyle oldum olası arıcılıkla ilgili olan Taner Bey, işte o ağabeyin teşvikiyle ayak basmış arıların dünyasına. Teknik bilgi az, yayınlar kısıtlı. İşin ilginç yanı, geleneksel arıcılık yapan kişiler bal üretiminin incelikleri konusunda ser veriyor sır vermiyor. Taner Bey konuştuğu kişilerden hep "Bu arının sırrıdır" gibi bir cevap alıyor."Sırrı araştırdığımda, ortada sır filan olmadığını gördüm", diyor.
Peki, nedir bu "sır" söyleminin esası?
Arıyı bir camekana kapattığınızda, tam bal yapacakken camekanın yüzeyini propolisle sıvıyor. Kamera konuluyor camekana, kameranın yüzeyi yine aynı sıvıyla sıvanıyor. Sır sayılan, işte bu: Sanki arı balı nasıl yaptığını gözlerden gizlemek istiyor. Oysa Taner Bey'e göre ortada bir sır yok. Arı ışığı sevmiyor, balı karanlıkta yapıyor, o nedenle ışıklı yüzeyi öz sıvısıyla perdeliyor. (O anlamda "sır" yok, ama arının balını karanlıkta üretme isteği mahremiyet güdüsüne verildiği takdirde bir hayli hikmetli geliyor insana. )
Sonbahar günlerinin güçlü kara kovan balı, arıya besin (bal) sağlanarak desteklenmesi gereken ilkbahar balı... Taner Bey geleneksel üretimde alışılageldiği gibi şeker kullanmak istemiyor bal üretiminde, şeker yerine bal kullanarak arıların tabiatına uygun, tüketicilerin de sağlığına yararlı bir yol tutuyor.
Burada konu mısır şurubu meselesine kayıyor. "Tatlandırıcı", aldatıcı bir terim Taner Bey'e göre. Acaba kelimenin arkasında hangi ürün var? Sağlığa zararları bilinen mısır şurubunun tatlıcılık alanında -yöresel tatlıcılar dışında- yaygın bir şekilde kullanımı sürüyor. Sadece % 5 oranında nişasta bazlı şekere izin veren Şeker Kanunu'na rağmen mısır şurubu kullanımı % 30'lara kadar çıkmış durumda. Öyleyse herhangi bir balı şifa niyetine yerken aslında sağlığımızın mısır şurubunun tehditi altında olduğunu fark etmeyebiliriz.
Arının o erbab koruması altındaki sırrı misali, şekerli şerbetli abur cuburların da matah bir sırrı varmış gibi algılamamızı bekliyor irili ufaklı firmalar, hele ki bayram günlerinde. Paketin üzerinde yer alan "içindekiler" bölümü incelendiğinde, bir gofrete mısır şurubu sızdırıldığını sadece işin uzmanları anlayabiliyor.
Taner Bayır bal üretimini ahlaki bir sorumlulukla sürdürdüğü için, arı ürünlerinde mısır şurubu kullanımı konusunda bir hayli duyarlı. Arılar için kullanılan ABD kaynaklı yemlerde mısır şurubu var örneğin. Bu yemlerden bazıları ruhsat verilmediği halde 2005'ten bu yana nasıl oluyor da piyasada bulunabiliyor... Yemlerin bileşimine dönük çeşitli toplantılarda dile getirdiği eleştirileri ve şifa saydığımız gıdaları bile güvenilmez kılan tezgâhlara karşı tavrıyla bazı tehditler alıyor Bayır. Bu tehditlere rağmen çeşitli platformlarda bildiklerini, tanık olduğu hile ve istismar düzenini ifşayı sürdürüyor. "Babamızdan dedemizden şunu gördük: Allah'tan korkan hiçbir şeyden korkmaz. Dava açarız, şunu yaparız, bunu yaparız dediler", diye anlatıyor yaşadıklarını.
* ** *
Arı nüfusunun son yıllarda ortaya çıkan seyrelmesini nasıl açıklamak gerekir? Bu konuda yazılanlara bakılırsa, arıların ortalıktan kaybolmasının ilk önemli nedeni, cep telefonlarını besleyen baz istasyonları.
Bayır, çiçeğe sirayet eden tarımsal ilacın etkilerine bağlıyor arı nüfusunda gözlenen seyrelmeyi. ilaçlı özsuyuyla bilincini kaybediyor arı, yolunu şaşırıyor. Sersemliyor, düşüp kalıyor bir yerde. Sanki zeminin çiçek örtüsü mevcudiyetini arıların vızıltısına da borçlu.
Einstein'a göre arıların neslinin tükenişi insan neslinin tükenişinin habercisiydi ve arıların nesli tükendikten dört yıl kadar sonra insanlık da yok olacaktı. Bu kehanete bakıldığında arının erbaba da kapalı bir sırrı olduğuna inanacağı geliyor insanın.
* ** *
Sevgili okuyucular, bir aylık ibadet ve sabrın neticesinde ulaştığımız Ramazan Bayramı'nızı gönülden kutluyor, Allah'tan İslam ümmeti ve insanlık için barış, kardeşlik, esenlik ve bereket diliyorum.