Suriye'deki gelişmeler nerdeyse geri dönüşü olmayan bir noktaya doğru ilerliyor. Beşşar Esad babasının işlediği katliam boyutuna doğru yaklaşıyor. Bu arada olayların nasıl başladığını unuttuk yahut geri planda kaldı. İlk gösteriler başladığında Baas rejiminin bu tür karşılık vereceğini herkes tahmin ediyordu; buna rağmen adeta olaylar hızla tırmandırıldı. Şu an için haklı-haksız tartışmasından daha önemli olan; devlet eliyle işlenen, toplu infaza dönüşmeye başlayan cinayetlerin ve intikam duygusuyla harekete geçen silahlı grupların Suriye'yi bir iç savaşa sürükleme riskinin her zamankinden daha yüksek oluşu. Orada çıkacak bir iç savaşın kesinlikle Suriye ile sınırlı kalmayacağını tahmin etmek zor değil. Suriye'deki ateşin bölgeye sıçraması, etnik ve mezhebi bir ateş çemberinin her yanımızı kuşatması anlamına gelir.
Bu mezhep gerilimin özellikle tırmandırılmasıyla Suriye üzerinden bölgenin ateşe atılmasının mı amaçlandığı sorusu akla geliyor. Ne Avrupa'nın ne Amerika'nın fiilen elini ateşe sokmak gibi bir niyetinin olmadığı açıkça belli olduğu halde Türkiye'nin teşvik, övgü ile itekleneceği bir çatışmanın ne getireceği sorusu her zamankinden daha anlamlı hale geldi. Dahası Türkiye'nin itileceği bir çatışmanın hedefi ve aynı zamanda meşrulaştırıcı argümanı işlevi gören "mezhep kışkırtıcılığına" kimler adına sürüklendiğimizi birilerinin yüksek sesle dillendirmesi gerekiyor. DEVAMI>>>