Tunus ve Mısır isyanları, Ortadoğu’daki İslamcı partilerin geleceğine dair soru işaretlerini gündeme getiriyor. Hükümetin parçası olmaları kaçınılmaz hale gelirse, gündemleri ne olacak, mevcut bölgesel gerçeklerle nasıl iştigal edecekler ve bunun Arap rejimleri, ABD ve Avrupa ülkeleri açısından tesirleri ne olacak? Bunlar yeni sorular değil. Hamas Ocak 2006’da Filistin’deki seçimde çoğunluk elde ettiğinde, İslamcı bir muhalefet partisinin özgür ve adil seçimleri kazanıp tek başına kabine kurmasının ilk örneğini verdi. İsrail’in Hamas’a uyguladığı siyasi ve ekonomik abluka, zor sorulara yanıt bulma gereğini en azından geçici olarak ortadan kaldırdı. Fakat günün birinde bir Filistin devleti kurulursa, bu sorular tekrar gündeme gelecek; zira Hamas’ı kısmen demokratik bir sistemde bile dahil etmemek imkânsız olacak.

Sorunlarla yüzleşmek
Bugün Tunus ve Mısır’da yaşananlar, bu soruları açıkça ortaya koymuş durumda. Tunus’ta İslami hareket El Nahda adına konuşan bazı sözcüler, Tunusluları ve dış dünyayı demokratik kurallara riayet edeceklerine inandırma çabasında. Daha önceki rejimlerin Medeni Kanun’da kadınlara eşitlik veren ve erkeklerin birden fazla evlilik yapmasına kısıtlamalar getiren değişiklikleri kabul ettiğinde ısrarlı. Hatta 22 yıllık sürgünün ardından Tunus’a dönen El Nahda lideri Raşid Gannuşi, bu değişikliklerin İslami gelenek dahilinde kabul edilebilir olduğunu ilan etti.

Çeşitli otoriter Arap rejimleri, İslamcıları iktidarlarını sürdürmek ve bunu Batılı ülkelerin gözünde kabul edilir kılmak için öcü olarak kullanıyor. Nakaratları, “Ya biz ya da İslamcılar.” Bu, hem Batılı ülkeler hem de bu rejimler için, her ikisinin çıkarlarına hizmet ettiği müddetçe, makul bir düzenlemeydi. Demokrasi ve insan haklarıysa, cafcaflı laflardan ibaretti ve gerçek politikada esamesi okunmuyordu.

Fakat meseleler bu kadar basit değil; zira İslamcı partiler, günü gelince Tunus ve Mısır’daki durumda hükmetmenin zorluklarıyla nasıl yüzleşeceklerine kendi başlarına karar vermek zorunda kalabilir. Önceki rejimlerin arkada bıraktığı sorunlar yığınıyla nasıl iştigal edecekler? Sorunlar saymakla bitmiyor: Yoksulluk, işsizlik, artan gıda fiyatları, küreselleşen ekonomik ilişkiler, bölgesel ittifaklar ve ABD’nin Ortadoğu politikaları.

Buradaki kilit nokta, Mısır’la İsrail arasındaki barış anlaşması. Bu noktada Mısır’daki İslamcı partiler, iktidar koalisyonunun sadece bir kısmını oluştursalar bile, önceki rejimden farklı bir rota takip edecek. Diğer siyasi partiler de bunu destekleyecek. Bunun da Filistin Yönetimi’yle İsrail arasındaki dengeyi güçlendireceği muhakkak, zira Mısır’ın devrik lideri Hüsnü Mübarek, aralarındaki yakın ilişkilere rağmen, müzakerelerde Filistinlileri zayıflatıyordu. Ayrıca bu partiler, Washington’ı, Mısır’ı kaybetmemek için, Filistin-İsrail ihtilafına siyasi çözüm bulmak konusunda daha ciddi bir tutum almak zorunda bırakabilir.

Gannuşi’nin düşüncesi
Hamas’a gelince... Bazı Hamas yetkilileri yılgınlığa kapılarak, kendi başlarına hükümet kurmamanın, hatta hükümet koalisyonu içinde çoğunluğu teşkil etmemenin en iyisi olabileceği noktasına geldi. Hamas yolsuzluk karşıtı bir politika takip edip Filistin halkına hesap verseydi, daha fazla destek alacaktı (seçimlerde hareketin zaferinin bir nedeni de buydu).

İslamcıların Tunus ve Mısır’da nasıl bir rota izleyeceğini zaman gösterecek. Ancak birkaç yıl önce Gannuşi’nin Arap dünyasındaki İslamcı partilere verdiği tavsiyeyi hatırlıyorum. Meclisteki sandalyelerin yüzde 30’undan fazlasını kazanmamalarını nasihat etmiş, Arap rejimlerinin buna ‘hazır’ olmadığını söylemişti. Tunus ve Mısır’daki değişimlerin bu fikrini değiştirip değiştirmediğini bilmem ama İslamcıların sessiz kalmayacağından eminim. Ayrıca önlerinde aşmaları gereken zorluklar var ve sayısı da epey fazla. (Bir Zeit Üniversitesi’nde öğretim üyesi, 14 Şubat 2011)

Kaynak: Radikal