Son günlerde, Türk vatandaşları Avrupa ve Birleşik Devletler'deki politikacıların Türk ordusunun 27 Nisan tarihinde yayınladığı 'muhtıra'ya verdikleri tepkileri dikkatle izliyor.
Bu gergin atmosferde Türk halkına anlamlı ve net bir mesaj göndermek hayati bir önem taşıyor. Biz, söz konusu müdahalenin Türkiye'nin ilerlemesine olduğu kadar Avrupa Birliği ile ilişkilerine de büyük bir zarar vereceği düşüncesinde ve üzüntüsündeyiz. AB, 2004 yılında Avrupa Komisyonu'nun Türkiye'nin Kopenhag Kriterleri olarak nitelenen politik gereklilikleri sıkı bir reform çabasının sonucu olarak tümüyle yerine getirdiğine kanaat etmesinin ardından Türkiye ile üyelik müzakerelerinin başlamasına hükmetti. Bu kriterlerden biri de insan haklarına ve temel özgürlüklere saygıydı. Bir diğeri de işleyen demokrasi ve temel prensiplerden biri olarak da silahlı kuvvetler üzerinde tam bir sivil hakimiyetti. 27 Nisan'daki askerî müdahale, Türkiye'nin uyumunu şüpheye düşürmüştür. Türk ordusu bu müdahaleyi yaparken, "Türk laikliğini" koruma ihtiyacını gerekçe gösterdi. Bununla birlikte, laikliğe karşı tehdit abartılı. Aslında, Türkiye kadın haklarından eğitime kadar pek çok alanda çok önemli reformlar gerçekleştirdi; ki bu gelişmeler laik değerlerin yasal açıdan korunması anlamına geliyordu. Yapılacak çok şey var -ifade özgürlüğü önündeki yasal cezanın kaldırılması, cinsiyetler arasındaki ayrılığın giderilmesi gibi- ve biz Türk yetkililere reform yolundan gitmeyi sürdürmeleri çağrısında bulunuyoruz. Ancak, Türk hukuku hiçbir zaman bugünkü kadar Avrupa standartlarına böylesine yakın olmamıştı ve pek çok değişiklik mevcut hükümetin yönetimi altında gerçekleştirildi. Biz, bunun Türk politik sistemine ve Türk sivil toplumuna bağlı olduğuna inanıyoruz. Onlar, Türk halkının tercihlerini ifade edecektir. Büyük gösteriler, mahkemelerde alınan politik kararlarla meydan okumalar ve politik kampanyalar demokratik toplumlarda kabul edilebilir taktiklerdir. Gücün yoğunlaşması hususunda endişelenenleri anlıyoruz; ancak bu, ordunun demokratik bir hükümeti kısıtlaması için bir bahane olarak kullanılmamalı. Sonuç olarak, tüm Avrupa hükümetlerini, sözlerini tutmaya ve AB'nin geçmişte Türkiye'ye verdiği taahhütleri yerine getirmeye çağırıyoruz. Türkiye'nin hâlâ Avrupa standartlarını karşılamada çok mesafe kat etmesi gerekmekte ve AB süreci yoluna girmesine yardımcı olmak için Türk demokratlarıyla dayanışma içinde hareket etmeli, onlara desteklerini göstermeli.
Bildiriye imza atanlar: Urban Ahlin (İsveç Parlamentosu Dış İlişkiler Komitesi Başkan Yardımcısı), Hans van den Broek (Hollanda Dışişleri Bakanı), Daniel Cohn-Bendit (Avrupa Parlamentosu üyesi), Jose Cutileiro (WEU eski genel sekreteri), Marta Dassù (İtalya Aspen Enstitüsü), Andrew Duff (Avrupa Parlamentosu üyesi), Sarmite Elerte (Editör), Michael Emerson (Avrupa Politik Araştırmalar Merkezi), Joschka Fischer (Almanya eski dışişleri bakanı), Timothy Garton Ash (Oxford Üniversitesi), Teresa Patrício Gouveia (Portekiz dışişleri eski bakanı), Charles Grant (Avrupa Reform Merkezi), Diego Hidalgo (FRIDE), Michiel van Hulten (Hollanda İşçi Partisi eski başkanı), Josef Janning (Bertelsmann Vakfı), Dan Jørgensen (Avrupa Parlamentosu üyesi), Mary Kaldor (Londra Ekonomi Okulu), Lord Kinnock of Bedwellty (AB eski Komiseri), Gerald Knaus (Avrupa İstikrar Girişimi), Ivan Krastev (Liberal Çalışmalar Merkezi), Joost Lagendijk (Avrupa Parlamentosu üyesi), Mark Leonard (Avrupa Konseyi Dış İlişkiler Konseyi), Alain Minc (Le Monde Başkanı ve AM Konseyi Başkanı), Antonio Missiroli (Avrupa Politika Merkezi), Giles Merritt (Avrupa Dostları), Kalypso Nicolaidis (Oxford Üniversitesi), Cem Özdemir (Avrupa Parlamentosu üyesi), Ana Palacio (İspanya dışişleri eski bakanı), Diana Pinto (tarihçi), Narcis Serra (İspanya başkan eski yardımcısı), Aleksander Smolar (Stefan Batory Vakfı), Dana Spinant (Avrupa'nın Sesi), Antonio Vitorino (AB eski komiseri), Geijs de Vries (AB Terörizm Koordinatörü), Stephen Wall (İngiltere başbakanının eski danışmanı).
(International Herald Tribune, 16 Mayıs 2007)