Başkan Obama ile İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu arasındaki dikenli ilişkilere rağmen İsrail, hâlâ Amerika'nın Ortadoğu'daki en önemli müttefikidir.
Yine de Amerika'nın Ortadoğu politikasında ve İslam dünyasını idare etmesinde önem arz eden başka bir ilişkisi daha var: Türkiye.
Türkiye-ABD ilişkileri önümüzdeki zorlu aylarda ve yıllarda sıkı bir düzenlemeye ihtiyaç duyacaktır.
Türkiye, İslam ve demokrasinin bir arada bulunduğu ve ekonominin ilerlediği Arap olmayan ülkelerin başarılı bir örneğidir.
Dünyanın Arap ülkeleri dışında nüfusu en fazla olan İslam ülkesi Endonezya, bunun başka bir örneğidir. Her iki ülke de Arap dünyasındaki İslamcı aşırılığı yatıştırmakta yapıcı rol oynayabilirler. Ancak Endonezya, Güneydoğu Asya gibi uzak bir coğrafyada iken, Türkiye Ortadoğu'da Arap ülkelerine sınırdaştır.
Türkiye uzun süredir Doğu ile Batı arasındaki bir kara köprüsü olarak görülmüştür. On yıllardır Avrupa'yı etkilemeye ve Avrupa Birliği'ne kabul edilmek için Avrupa'yı ikna etmeye çalışmaktadır.
Son zamanlarda, Türkiye, sınır olduğu İran, Irak ve Suriye gibi ülkelerle bağlarını tazelemektedir. Ve Arap dünyasına yakından ilgi göstermek için Arapça yayın yapan bir televizyon kanalının yayınını başlatmayı planlamıştır.
Bu yeni ilişkiler, Türkiye'nin AB üyeliğine bazı Avrupalı ülkelerin karşı çıkması sonucunda şüphesiz ivme kazanmıştır.
Bununla birlikte bu yeniden gruplaşma büyük ölçüde, daha önceden uluslararası ilişkiler profesörlüğü yapan ve "komşularla sıfır problem" politikasına inanan, Türkiye'nin yeni Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu sayesinde gerçekleşmiştir.
Bu felsefenin bir örneği olarak: Türkiye, Ermenistan ile ilişkilerin 16 yıldır askıya alınmış olmasına bir son verdi. Aynı zamanda hem kendi ülkesindeki hem de Irak, İran ve Suriye'deki Kürt azınlıklarla yaşanan gerilimleri sonlandırmak için sayıları 14 milyonu bulan güçlü Kürt azınlığa daha fazla kültürel ve siyasi haklar tanıdı.
Türkiye-ABD ilişkileri, 2003 yılında Türk Meclisi Irak Savaşı'nda ikinci bir cephe açmak isteyen Amerikan birliklerinin Türkiye üzerinden transit geçiş yapmasına izin vermeyince dibe battı.
Obama'nın seçilmesi ve Müslüman dünyaya seslenen kilit bir konuşma yapmak için Türkiye'yi erkenden ziyaret etmesi ABD-Türkiye ilişkilerini yeniden sıcaklaştırdı.
Obama, Türkiye'yi "önemli" bir müttefik olarak tanımladı; ABD'nin "İslam ile bir savaş içinde olmadığını" beyan etti ve Meclis'teki konuşmasını Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ı iki yanağından öperek -dostluğun işareti olarak- bitirdi. Aynı zamanda ABD'nin Türkiye'nin AB üyeliği için gösterdiği çabaya verdiği destek de azalmadı. Türk yetkililer, o esnada Müslüman Doğu'ya karşı gösterdikleri tazelenmiş ilgilerinin Batı'ya yönelik bir soğuma anlamına gelmediğini aydınlatmakta dikkatlilerdi.
O günden bugüne olaylar olağanüstü bir şekilde değişti. İsrail'in Gazze'deki askerî eylemleri ve geçenlerde İsrail'in Gazze'deki kuşatmasına meydan okumak isteyen Filistin taraftarı gönüllüleri taşıyan Türk bandrollü filoya yönelik şaibeli bir şekilde düzenlenen İsrail komandolarının eylemi, Türkiye'nin İsrail ile mevcut diplomatik ilişkilerini tehdit etti ve ABD ile ilişkilerini de zora soktu.
Ortadoğu uzmanı Steven Cook, Foreign Policy dergisinde Washington ve Ankara'nın İsrail ve Filistinliler arasında barış, istikrarlı ve toprak bütünlüğü korunan bir Irak, nükleer silahsız bir İran, Afganistan'da istikrar ve yüzünü Batı'ya dönmüş bir Suriye gibi ortak hedefleri olduğunu yazdı. Öte yandan, Cook "Ayrıntılara girdiğinizde, Washington ve Ankara'nın tüm bu meselelerde gerçekte birbirine tezat çıkarları vardır." diye ekledi.
Bunun bir örneği en son gündeme gelen, İran'ın nükleer hırslarını etkisiz hale getirmek isteyen ve ABD'nin diplomatik çabalarına ters etki eden Türkiye-Brezilya girişimidir.
Dış İlişkiler Konseyi'nden Bernard Gwertzman, Rand Şirketi'nden Stephen Larrabee'ye verdiği bir mülakatta ABD ve Türkiye'nin Ortadoğu'daki çıkarlarının "sadece kısmen örtüştüğü" konusunda uyarıyordu. "Bu, Türkiye'nin sırtını ABD'ye ya da Batı'ya döndüğü anlamına gelmiyor. Türkiye'nin politikalarının İslamlaştırıldığı anlamına da gelmiyor. Asıl mesele, mevcut farklılıkları yönetmektir."
ABD'nin söz konusu farklılıkları yönetmesi için etkili ve incelikli düşünce ve davranışlara ihtiyacı vardır. 21 Haziran 2010, Chrıstıan Scıence Monitor
Kaynak: Zaman