Washington'da şaşırtıcı bir olay oldu: Irak'ın işgaline karşı çıkmış liberal bir başkan yeni muhafazakârların en önde gelen savunucularından birinin tezine sahip çıktı.

Obama, Robert Kagan'ın "Amerika Düşüşü Miti" başlıklı makalesini onaylamasıyla Kagan'ı desteklemiş oldu. Bu makale Kagan'ın bu ay çıkacak olan The World that America Made (Amerika'nın Yaptığı Dünya) kitabından bir bölüm. "Amerika geri döndü". Bu, Obama'nın 10 gün önceki konuşmasından bir cümle: "Amerika'nın düşüşte olduğu ya da etkisinin azaldığını iddia edenler, ne dediklerini bilmiyorlar."

Kagan net ve iyi savunulmuş bir makale yazmış olabilir, fakat Obama da makaleye bir kez daha göz atmak isteyebilir. Ekonomik verilerden başlayalım. Kagan, 1969'da ABD'nin dünya gelirinin "kabaca çeyreğine" sahip olduğunu yazıyor: "Bugün yine kabaca çeyreğe denk geliyor. Amerika'nın payı dikkat çekici bir şekilde aynı kaldı." Burada daha kesin rakamlar verelim. 1969 yılında ABD, IMF'nin Dünya Ekonomik Göstergeleri'ne göre dünya gelirinin yüzde 36'sına sahipti. Amerika'nın bu payı 2000 yılında yüzde 31'e düştü. Sonra çakılmaya başladı ve 2010 yılında yüzde 23,1'e düştü. Bir on sene içerisinde Amerika, dünyadaki paydan yüzden 7'lik bir kayıp yaşadı. Bu kaybın yarısından fazlası Büyük Durgunluk'tan (2008) önce yaşandı.

Çin ekonomisi ise 2000 yılında ABD'nin sekizde biri kadardı. Bugün ise yüzde 41'ine denk geliyor. Amerika'nın payı "aynı kalmaktan" ziyade tüm tarihî kıstaslara göre şaşırtıcı bir değişim geçirdi. Arvind Subramanian'ın yazdığına göre ABD bir sürpriz yapıp senelik yüzde 3 büyüme oranına ulaşsa dahi büyümesi yüzde 7 azalmış bir Çin, ABD'yi 12 sene içerisinde geçebilir. Fakat Kagan, ülkenin hâkimiyetinin devam edip etmemesinin Amerikalıların seçimi olduğuna inanıyor. 1990'larda Bill Clinton'a yönelttiği eleştirilere paralel bir biçimde, ABD'nin dünya lideri olma yönündeki azmini kaybetmeye başladığından korkuyor: "Sonunda bu karar Amerikalıların kararıdır. Charles Krauthammer'in de belirttiği gibi düşüş bir tercihtir."

Burada kitabın ana sorununa geliyoruz. Kagan, Amerika'nın görece olarak düşüşte olduğunu reddediyor. Hatta hata yaparak bunun ekonomik bir kanıtı olmadığını iddia ediyor. Fakat aynı zamanda Amerika'nın düşüşünün adını vermediği "siyasetçilerin" iradesiyle gerçekleşmekte olduğunu savunuyor. Bu siyasetçiler "düşüşte bir güç olmaktan sebepsiz yere korkarak, bunu önleyici bir süper güç intiharı gerçekleştirmenin eşiğindeler." Eğer Amerika düşmek istiyorsa, onu düşürmek isteyenler kim? Bir seçenek Obama olabilir. Mitt Romney'den daha iyi bir seçenek olduğu kesin (Kagan, Romney'in dış politika danışmanı olarak çalışıyor). Romney kampanyası sırasında şöyle diyor: "Başkanımız Amerika'nın düşüşte olduğunu düşünüyor. Eğer o başkansa düşüyor olabilir. Ben başkan olduğumda düşmeyecek. Ben kimsenin meydan okumayı akıl edemeyeceği güçte bir orduda ısrarcı olacağım."

Kagan, Amerika'nın geleceğinin şu anda ABD dış politikası ve Pentagon'un yönelimlerinin farklı bir yere evrilmesine bağlı olduğunu düşünüyor. Liberal bir uluslararası düzenin devamını ancak güçlü ve aktif bir ABD sağlayabilir diye iddia ediyor. Çin'in en tepede olduğu bir dünya düşünün, diyor. Bu dünya bu sistemi taşır mı? Cevabını bir fablla veriyor. Bir kurbağa bir akrebi nehirden karşıya geçirmek için taşımaya razı olur. Tek bir şartı vardır o da akrebin kendisini sokmaması. "Boğulacağımı bilirken sana nasıl zarar verebilirim?" der akrep. Kurbağa boğulurken akrebe neden sözünü tutmadığını sorar. "Çünkü ben bir akrebim" diye cevap gelir.

Kagan iki nesildir devam eden Çin stratejisini bir fabl ile reddediyor. Çin'in dünyaya entegre olarak yarattığı servet ve fakirlikten kurtardıkları sonunda kendi doğasıyla kıyaslandığında çok bir şey ifade etmeyebilir, diyor. Kitabın hedefi Amerika'daki "düşüşçüler". Fakat düşüşçülerin başı olan Başkan bu tezi seviyor. Kim bilir belki de bu başkanların çok iyi becerdikleri başka insan ve fikirleri kapsama ve kendilerine katma örneklerinden biridir. Bu durumda da kimin kimi nehirden karşıya taşıdığını sormak gerekiyor.

Kaynak: Zaman