Geçenlerde zâhiren kucaklaştılar ama ABD-İsrail ilişkilerinde gerçek bir kriz beliriyor. Bu iki ülkenin temelden farklı stratejik önceliklere sahip olduğu gitgide âşikar oluyor. Geçmişte üst düzey siyasi mutabakatlar bu tür farklılıkları azaltıyordu; ancak böylesi mutabakatlar bugün zor bulunur oldu. Eğilim çizgisi yüreklendirici değil. Kendi haline bırakılsa, gerilimler her iki tarafı da birbirinden daha da ayırır öyle ki İsrail’in davranışlarının öngörülemezliği daha da artarken Amerika’nın Ortadoğu yönetimi daha da güçleşir.
Başkan Obama, Ortadoğu’da emsalsiz denecek denli çok sayıda karmaşık sorunlarla uğraştı. Hiçbirisi de başkanın “hayâti ulusal güvenlik çıkarı” olarak tanımladığı İsrail-Filistin çatışması kadar ilgisini çekmiş görünmüyor. Birçok yönetim ve Amerikan askeri yetkilileri, ABD’nin İsrail-Filistin çatışmasının iltihap toplamasına izin vermekle yüksek bir bedel ödediğine inanıyor. Çatışmanın, ABD’nin Irak ve Afganistan’daki savaşlardan İran’a müeyyidelere uluslararası destek bulmasına kadar Ortadoğu’daki çeşitli işlerini çekip çevirmesini zorlaştırdığını savunuyorlar. İsrail-Filistin görüşmelerinde ilerleme sağlanması ihtimali düşük olmasına rağmen bu mesele, Amerikan yönetiminin öncelik listesinde yukarı doğru yükseldi. Müzakereler üzerindeki vurgu, Amerikan yönetimini Netanyahu yönetimiyle sürtüşme sürecine itti.
ABD, İsrail-Filistin çatışmasını bir öncelik ve bir tehdit olarak görmeye başlarken, İsrail kamuoyu ve liderliği bunu bir bela olarak gördü. Filistin’deki terörizm büyük ölçüde kuşatıldı; Lübnan ve Gazze savaşları İsrail sınırlarına her an bozulabilecek bir sükûnet getirdi. Fakat daha ciddi tehditler gelişiyor. İsrallilerin büyük çoğunluğu nazarında ülkeyi Filistin meselesinde acı verici tavizlerle bölmek ve zayıflatmak, diğer emsalsiz tehditler varlığını korurken mantıksız görünüyor. Bir anlaşma mümkünse de çoğu İsrailli bunun kendi güvenliklerine çok az katkı sunacağına inanıyorlar.
Bunun yerine İsrail, tek bir stratejik önceliğe sabitlendi: İran nükleer silah programını durdurmak. Diğer tüm tehditler ve meydan okumalar ikincil kaldı. İsraillilerin bakışına göre nükleer bir İran bölgesel güvenlik düzenini temelden değiştirecek, İran ve onun müttefiki Hizbullah ve Hamas’a cesaret verecek ve İsrail’i başka tehditlere mâruz bırakacaktır. Bunların sonucunda İsrail, Obama yönetiminin İsrail-Filistin görüşmeleri için bastırmasını İran meselesinden sapma ve Amerika’nın İran’ı güç kullanmakla tehdit etmeye gönülsüz oluşunu İran’ın kararlılığını güçlendirmek, nükleer silahlı bir İran’ı kaçınılmaz kılmak olarak algılıyor. ABD’nin, karşılığında nükleer İran’ın önünü alma sözü vermeksizin Filistin meselesinde İsrail’e büyük bir bedel ödetmek üzere bastırdığına inanıyorlar. İsraillilerin temelden reddettiği bir denklem bu. İran tehdidinin ortaya nasıl çıkacağını anlamadan önce herhangi bir İsrail hükümetinin Filistinlilere tarihi tavizler vermesi ihtimal dâhilinde değildir. Netice olarak ABD-İsrail bağlantısının kesilmesi kolayca onarılamayacak.
Taraflar yek diğerinin öncelik taşıyan meselesine yakınlık gösterdi elbet. Amerikan hükümeti, İran’ın nükleer silahlanmasının önüne set çekmek ve İran’ın bölgesel emellerini kuşatmak amacıyla sarfedilen büyük uluslararası çabaya kayda değer kaynaklar tahsis etti. Dahası, ABD, İsrail’le güven tazelemek için İsrail’in kısa menzilli füzelere karşı Demir Kubbe denilen füze savunma sistemine 205 milyon dolar yardım kararı dâhil güvenlik ve füze savunma işbirliğini yoluna koydu. Bu esnada, Netanyahu hükümeti iki devletli bir çözüme onay verdi ve Filistinlilerle nihâi durum müzakerelerine istekli olduğunun işaretini verdi. Ama ne ki derin farklılıklar ve şüphe varlığını koruyor.
Filistin meselesini ABD gündeminde üst sıralara taşıyan Amerikan yönetimi bu yoldan kolayca geriye dönemez. İsrailliler İran’la meşgul oldukları müddetçe, Filistinliler siyasi ve coğrafi bakımdan fena halde bölünmüş kaldıkları müddetçe çok az ilerleme fırsatı olacaktır. Başarı şansı son yirmi yılın en düşük düzeyindeyken, eylemsizliğin neticeleri de meydana çıkıyor.
İran nükleer güç olarak ortaya çıkacağı noktaya doğru yaklaşırken, eğer ki ABD-İsrail ilişkileri İsrail-Filistin müzakerelerinde ilerlemenin rehini olursa, neticede İsrail-Filistin açmazının sürüp gitmesi, ABD-İsrail ilişkilerinde kırılma yaşanması muhtemeldir. İran o noktaya yaklaşırken bile, Amerika’nın İran’a karşı askeri saldırıya muhalefetinin değişmesi muhtemel değildir. ABD’nin bir hakikat/karar anında güç kullanmaya veya güç kullanmakla tehdit etmeye gönülsüz oluşu, potansiyel bir İsrail-İran karşılaşmasında Amerika’nın İsrail’in arkasında durup durmayacağını İsraillilerin sorgulamasına yol açıyor. İran, kritik kavşağa yaklaşırken, İsrail’in tektaraflı askeri eylem dürtüsü artıyor. Amerikalı yetkililere göre bölgede yaşanacak bir diğer askeri karşılaşma, istenmeyen sonuçların tasmasını çözecektir.
Çatışan öncelikler üzerindeki belirsizlik ve gerilim, hem İsrail’e hem de ABD’ye zarar vermektedir. İsrail’in bölgesel gücüne ve askeri kuvvetine rağmen, İran nükleer programına karşı savaşa yalnızca ABD liderlik edebilir. İsrail, ABD ile işbirliği yaptığı, sorumlu ve öngörülebilir hareket ettiği takdirde bu amaç doğrultusunda bir değer olabilir. ABD, bu çabanın bir parçası olarak İran’a karşı hiç usanmadan çalışırken Obama, İsrail’in de Filistin meselesinde işbirliğini ummaktadır. İsrail hükümeti, ABD planının nasıl bir parçası olacağını kararlaştırmalıdır. Bahisler hiç bu kadar yüksek olmamıştı.
İsrail, Amerika’nın Ortadoğu politikasının hayâti bir parçasıdır fakat sadece bir yönüdür. İsrail liderliği, art arda gelen 11 Amerikan başkanına, Amerika’nın daha büyük amaçlarını tamamlayan bir strateji ve vizyon dile getirdiler ve İsrail’i bu gâyelerin takibinde can alıcı bir bileşen yaptılar. İsrail ve ABD, büyük stratejik amaçları paylaşmayı sürdürüyorlar ama devam eden siyasi gerilim ve önceliliklerin farklılaşması, bu amaçları anlaşılması güç bir hale getirmektedir. Amerika’nın Ortadoğu vizyonuna İsrail’in nasıl oturduğunu gösteren açık bir İsrail stratejisi olmadığı takdirde, bu ortaklık hem ABD hem de İsrail için öngörülemez neticeleriyle birlikte, geri dönülemez şekilde yaralanabilir
Kaynak: Center for Strategic and International Studies (CSIS)
Dünya Bülteni için çeviren: M. Alpaslan Balcı