Bombanın pimini Reha Çamuroğlu çekti.
Reha Çamuroğlu bir Alevi. Bir Ak Parti milletvekili. Bir aydın. Bir tarihçi. İsmail gibi, Son Yeniçeri gibi, güçlü tarihi romanlara imza atmış bir sanat adamı.
Pimini çektiği bomba, Alevilik meselesi...
Türkiye'nin gerilim biriktiren ve zaman zaman dış güçler tarafından tetiklenen  fay hatlarından birisi için çözüm aramak üzere harekete geçiyor.
Cumhurbaşkanı'ndan ilgi görüyor.
Başbakan'dan ilgi görüyor.
Öte yanda Diyanet'in iyi niyetli adımları var.
Orada, Alevi kültürünün kaynak eserlerinin neşri, Caferi İlmihali hazırlamak gibi köklü çalışmalar yapılıyor.
Bir yandan Diyanet'in, bir yandan hükümetin sağladığı açılımlarla, Alevi toplumunun yaraları sarılacak, ya da burukluğu giderilecek.
Ne güzel değil mi?
Sünni ağırlıklı bir kadronun hükümeti, Alevi sorunları karşısında bunca hassasiyet sergiliyor. Cem evleri ibadethane olsun, dedelere din görevlisi gibi maaş bağlansın, Alevi kültürünü araştırmak için enstitüler kurulsun vs...
Bundan iyisi can sağlığı, diyeceksiniz, ama öyle olmuyor.
Öneriler karşısında sağduyulu eleştiriler de öne sürülebilir. Zaten çözüm için bir arayış söz konusu...  "Cem evi ibadethane olur mu?" denebilir. "İslam içinde camiden başka ibadethane olur mu?" denebilir. "Cem evi, yeni bir mescid demek mi?" diye sorulabilir.
Oysa bir tepki, bir tepki...
Neredeyse Reha Çamuroğlu aforoz edilecek.
Çamuroğlu, Alevileri bir milletvekilliğine satmış olacak.
Tepkilere bakınız:
-Aleviler asimile edilmek isteniyor.
-Aleviler yozlaştırılmak isteniyor.
-Aleviler sünnileştirilmek isteniyor.
-Aleviler AKP'nin oy deposu yapılmak isteniyor.
-Laiklik ihlal ediliyor.
Bütün bunlar, kategorik çıkışlar.
Acaba altında ne var?
Açık konuşmak gerekirse, altında "Alevi sorunlarını ranta dönüştürme hesabı" var.
Bunun için de kırk tane alevilik tanımı çıkmış. Her alevilik tanımı etrafında bir küme oluşmuş.
Ucu marksizme – ateizme kadar varan Alevilik yorumları ve onun etrafında dernekleşmeler söz konusu.
Bazılarına bakarsanız, sanırsınız ki, Alevilik özel bir etnik yapı oluşturuyor. Türkiye nüfusu içinde sanki ayrı bir etnik topluluk...
Önce bunu var kılmak, sonra da onun adına konuşma yetkisi elde etmek lazım.
O nasıl var kılınır?
Düşünülüyor ki, mümkün olduğunca farklılıkları vurgulanarak, yoksa fark meydana getirilerek...
Bu da, çözülmeyen ve derinleştirilen sorunlarla mümkün.
Asimilasyon, sünnileştirme, yozlaştırma, oy deposu yapma.... Bütün bunlar, eğer var ise, Alevi toplumun duygularını kanatacak uygulamalar olurdu.
Eğer bir toplum kesiminin en tabii beklentilerini karşılamıyorsanız, orada tepkisel bir oluşum kaçınılmazdır.
Örgütlenmek için iş kolaylaşır.
Peki, aynı toplum kesimlerinin sorunlarını çözmek için harekete geçtiğinizde ne olacak?
Bu durumda ya çözüm işinin patronu olacaksınız, ya da çözüm girişimini  kötüleyeceksiniz.
Şimdi, bir kısım Alevi örgütlenmesi için tercih edilen ikincisi.
"Muharrem Orucu'nda bin kişilik bir iftar düzenleyelim ve Başbakan da o iftarda bulunsun." Reha Çamuroğlu böyle bir öneri getirmiş, Başbakan da bunu kabul etmiş. Devlet, Alevi toplumun dışlanmışlık duygusunu gidermek için bir jest yapıyor.
Bunun ne mahzuru olabilir?
Öfkeli tepkiler geliyor.
"Alevilik elden gidiyor!"
Alevi kültürünün kaynak eserlerinin yayınlanmasının ne mahzuru olabilir?
Bazı kesimler neredeyse Hazreti Ali'yi hatırlatmanın bile karşısına çıkacaklar.
"Alisiz Alevilik!" diye de bir akım var.
"Çamuroğlu bombanın pimini çekti" diye boşuna söylemiyorum.
Bence bu iş, bir turnusol kağıdına benzedi. İyi niyet sınavı söz konusu...
Ayrımcılığın rantının peşinde olanlarla, sağduyu ile çözüm arayanlar ayrışacak.
Hazreti Ali gibi Alevi olmak... Ya da Hacı Bektaşı Veli gibi...
İşe buralardan bakarsanız, koca bir sünni dünyayı yanınızda bulursunuz.
Koca bir sünni dünya, "Keşke Hazreti Ali gibi Müslüman olsak" diye seslenir.
"Hacı Bektaş Veli gibi Allah dostu olsak..."  
Ateist bir kişinin Hazreti Ali'ye, ya da Ehl-i Beyt'e  yakın olması mümkün mü?
"Alevilik"le ilgili bir tartışma ister istemez buralara gelecek.
Bombanın pimi çekildi, her şey tartışılacak.
Hükümetin bu noktada göstereceği en büyük hassasiyet, olaya asla siyaset karıştırmamaktır.
Dileriz iyi tartışılsın, akl-ı selim galip gelsin. Türkiye, bir yarayı daha sarsın, ya da bir fay hattını daha kırılmadan tamir etsin...
Bunlar bizim, büyük ufuklara yürümemizi engelleyen ayak bağlarıdır. Bu yaralar sarıldıkça Türkiye'nin önü daha da açılacaktır. İyi niyet sınavında dileriz herkes başarılı olsun.