İsrail'in işgal altındaki Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'daki gayrimeşru kolonileştirmesine yönelik ABD politikası, laf üzerinde hafif çaplı itiraz ama gerçekte kuvvetli bir destektir. Bu tamamen aşikardır ama yine de benim buna işaret etmem gerekiyor. Zira ABD politikası için kamuoyu oluşturulmasında propaganda görevi icra eden Amerikan medyası böyle yapmayı reddediyor.

İsrail geçen hafta bir kez daha kolonileştirmesini genişletme planlarını açıkladığı zaman ABD Dışişleri Bakanı John Kerry'nin buna karşı yapabildiği en iyi şey, "endişelerini" ve bunun Filistinlilerle müzakereler konusunda "yardımcı olmayacağını" ifade etmek oldu.  O, İsrail hükümetine ABD'nin İsrail'in yerleşimlerini "gayrimeşru" gördüğünü belirttiğini söyledi.

ABD hükümeti resmiyette, gezegende diğer kesimdekiler gibi, İsrail'in yerleşimlerini gayrimeşru kabul ediyor. Ama ABD, gayrimeşru diye adlandırmayarak ve İsrail'i bu suçundan dolayı mesul tutmamakla kalmayıp uluslararası toplumun bunu yapmasına da aktif bir şekilde mani olarak pratikte İsrail'in bu kolonileştirmesini destekliyor. Obama yönetiminin gayrimeşru yerleşim faaliyetlerinden dolayı İsrail'i kınayan tartışmasız bir BM Güvenlik Konseyi kararını veto etmesinde olduğu gibi.

Kerry ayrıca İsrail'in gayrimeşru yerleşimleri genişletmesinin "belli ölçüde beklendiğini" söyledi ki bu, önemli bir ifadedir. Doğal olarak, ABD hükümeti bir yandan halkla ilişkiler gayeleriyle bir tür yumuşak itiraz ifadeleri kullanıp, buna rağmen yerleşimlere devam ederse yine onu desteklemeye devam edeceğini İsrail'e bildirirken, ayrıca her sene yaptığı 3 milyar dolarlık askeri yardıma da son vermeyip suçlarından sorumlu tutulmasına karşı İsrail'i korumak için veto yetkisini kullanmaya devam ederken İsrail'in de yerleşimlere devam etme yolunu seçmesinin hiç şaşırtıcı olmaması gerekir.

Bir Dışişleri Bakanlığı yetkilisinin Haaretz'e dediği gibi, "İsrail yerleşimlerinin devam edeceğini görmenin muhtemel olduğunu söylemek doğru olur." Gerçekten "belli ölçüde" beklendi! ABD politikası bu suç eyleminin devam etmesini güvence altına aldı.

Obama yönetimi, Filistinlilerden müzakerelere "ön şartsız" olarak katılmalarını talep ederek, İsrail'in kolonileştirmeye devam etmesine neredeyse açık bir şekilde onay vermiş oldu. Zira bu, onlara İsrail yerleşimlerinin genişlemesi sürerken İsrail'le müzakere etmek zorunda olduklarını söylemenin kapalı bir yoluydu. ABD liderliğindeki sözde "barış süreci" her türlü uluslararası hukuk tatbikinin reddedildiği bir süreçtir. İsrail toprak bakımından olduğu gibi, hukuken gerekenleri değil, istediklerini görüşmek istediği için bu gereklidir. İsrail'in daha fazla Filistin toprağı gasp etmek üzere baskı ve şiddet uygulama ve İsrail taleplerine teslim olmalarını sağlamak üzere Filistinlileri cezalandırma imkanını azaltacağı için, ABD'nin, Filistinlilerin BM'ye gitmelerine ve işlediği suçlardan dolayı Uluslararası Ceza Mahkemesi'nde İsrail aleyhinde şikayet başvurusu yapmalarına bu kadar karşı çıkması da bu yüzdendir.

Görüşmelerin başarısızlıkla sonuçlanacak olmasının sebebi, Başkan Mahmud Abbas idaresi altındaki Filistin yönetimi İsrail taleplerine boyun eğerek Filistinlilerin haklarından feragat edip kendi halkına ihanet etmek istese bile Filistin halkının buna müsaade etmeyecek olmasıdır. Özellikle de Filistin'in BM Genel Kurulu'nda üye olmayan gözlemci devlet olmasından bu yana Filistinlilerin, İsrail tarafından haklarının ihlal edilmesine çare olarak UCM ve diğer hukuki mekanizmalara erişim imkanına sahip olduklarını bildikleri zamandan beri...

Kaynak: Foreign Policy Journal
Dünya Bülteni için çeviren: Emin Arvas