Bu savaş çetesi Afganistan ve Irak?tan sonra yaralı hayvanın sağa sola saldırdığı gibi, İran?a yönelik bir kudurganlık yapıp, ömürlerini öyle tamamlamak istiyorlar. G. Bush ve ekibinin hayata geçirmek istedikleri; Amerikan değerlerinin dünyada olduğu gibi Ortadoğu?da kök salıp yayılması ve bu değerlere biat eylemeyenlerin de askeri müdahalelerle bertaraf edilmesidir. ABD?nin bugüne kadar üretmiş olduğu bir çok doktrinin karışımı olan G. Bush?un dış siyaset doktrini, ağırlıklı olarak Wilson ve Jacksonizm eksenli olarak şekillenmiştir. Bu her iki doktrinin temel kavramları yayılmacı ve saldırgan stratejiler üzerine inşa edilmiştir. Wilson?un ?Amerikan yayılmacılığı?, Amerikan değerlerinin korunması adına uluslararası alanda bir takım değişiklikleri kapsıyordu. Bunlar; Amerika?nın ulusal güvenlik stratejisi doğrultusunda askeri, siyasi ve ekonomik gücünün uluslararası alanda etkili olması için, ABD değerlerini koruyan hükümet ve rejimlerin işbaşına getirilmesi vs.dir? Buna mukabil kendi başına buyruk davranan ve ABD çıkarlarına çomak sokan, ?muhalif? rejim ve devletlerin de bertaraf edilmesi için askeri güç kullanılması ABD?nin öncelikleri arasında yer alıyordu. G. Bush ve ekibi ABD emperyalizminin dünyada hakim kılınması için ?ilahi misyon? kurtarıcı Mesih olarak üstlendiklerini iddia ediyor ve dünyaya da ?adalet, barış, özgürlük, insan hakları ve demokrasi? için savaştıklarının söyleyerek yayılmacılıkta ısrar ediyorlar. ABD?nin müttefiklerini hayır cephesinde, diğerlerini de şer eksenine oturtuyorlar. Bu savaş ekibinin ?ilahi misyon? dediği stratejide Amerikanın hegemonyası için Doğuyu şer ve şeytan eksenine koyuyorlar. Hatırlanacağı üzere 2001 yılında Afganistan?ın işgalinden sonra 2003 yılında da Irak işgal ettiler. Şimdi de sıraya İran veya Suriye?yi koyarak psikolojik savaşı sürdürülüyor. İsrail?in, Lübnan?a yönelik 34 günlük savaşında bu ortam doğmuş, Suriye ve İran?a bir ders verme zaten planlanmıştı. Velakin bu planlarını gerçekleştiremediler.. Bu aparatın Tel Aviv?deki refikleri ise, özellikle 2003 Irak savaşından bu yana, İran?ın dizginlenmesi için ne gerekiyorsa onun yapılması amacıyla büyük çaba içerisindedir. Irak?ın işgaliyle birlikte İran?ın ve Suriye?nin koltuğunun altına yerleşen İsrail, her iki ülkenin de sınırlarına bir adım daha yaklaşarak Irak üzerinden bu ülkelere yönelik tehdit, provokasyon, casusluk vs. gibi çeşitli faaliyetleri sürdürmektedir. Irak savaşından bu yana ABD ve İsrail?in hedefinde İran?ın dize getirilmesi ve mümkünse dişinin kırılması yer alıyor. Ayrıca ABD Ortadoğu enerji kaynakları üzerinde tek hakimiyetin kendi egemenliğinde olması için dünyayı İran?a karşı kışkırtıyor ve İran?la boğuşmanın zeminlerini yokyor. Beyaz Saray?daki savaş aparatı ve Tel Aviv?deki ortaklarının Ortadoğu?ya yönelik hakimiyet stratejisinin plan ve projeleri, petrol ve ekonomi ötesi bir özellik olup, ideolojik boyutlar taşıyor. Birinci Körfez Savaşı?ndan sonra Ortadoğu?ya yönelik 1993 yılında ?Amerika savunma stratejisi bildirgesi? olarak hazırlanan plan daha sonra Dick Cheney öncülüğünde ?ABD savunma onarım? şeklinde yeniden gözden geçirildi. Ve 11 Eylül saldırısından sonra ABD ?Ulusal Güvenlik Stratejisi? olarak yeniden düzenlendi. Bu strateji gereğince Amerika?nın dünyada egemenliği pekiştirilecek ve Ortadoğu?da ?teröre destek veren? devletlere karşı mücadele edilecek, Müslüman dünyasına karşıda terörü destekleyenler olarak karalama kampanyası başlatılarak, hakir ve küçümseme propagandası sürdürülecektir. Amerikan stratejisi, ?Beyaz Adam?ın ırk üstünlüğüne dayanan Mesihçi anlayışın kendi dışındakine bakışını yansıtmaktadır. Edward W. Said, Batı merkezlerinin ve özellikle ABD?nin Ortadoğu?ya bakışlarını şöyle izah etmektedir; ?Washington?daki yüksek görevliler arasında ve sair çevrelerde Ortadoğu?nun haritasını değiştirmekten söz ediliyor sık sık. Ne var ki bu iş genelde ?Şark? sayesinde Napolyon?un on sekizinci yüzyıl sonunda Mısır?ı işgalinden beri, ?İşte Şark?ın tabiatı budur ve ona buna göre muamele etmemiz gerekir? . 11 Eylül saldırısından sonra, George Bush asıl niyetini söyleyerek ağzından kaçırdığı ?Haçlı Seferi? bilinçaltına yerleşmiş Beyaz Adamın dışavurumudur. Batı merkezlerinin doğuyu yani Müslüman dünyasını sorgulaması, ona top yekun terör ve gericilik temelinde yaklaşması tamamen ideolojik temellidir. Batı merkezli medya iletişim ve görsel araçlarının ilk gündem maddesi, Müslüman coğrafyasına yönelik sairleştirme ve ?terör, terörist? sözcükleri ile öne çıkarılması haline gelmiştir. Adeta ABD?nin İran?a ve bir başka yere saldırması için kamuoyunu kışkırtılmakta ve kamuoyu yaratılmaktadır. Aynı medya araçları Irak?ta, Afganistan?da, Filistin?de vs. yerlerde her gün onlarca sivilin ABD, İsrail ve müttefiklerince öldürülmesine ya kerhen yer veriyorlar ya da hiç yer vermeyip terörün iç yüzünü bizzat gizliyorlar. Bu çerçevede G. Bush ve ekibinin şu an hedefine koyduğu İran?a ve bölgeye yönelik sürdürdüğü savaş, psikolojik savaş ve kültürel saldırı faaliyetleri, ABD?nin bölge üzerinde ekonomik, askeri, ideolojik ve jeopolitik hegemonyasının pekiştirilmesidir. Zira ABD?nin Ortadoğu?ya yönelik planladığı ve ürettiği stratejilerde her ne kadar kendi çıkarları öncelikliyse de, İsrail devleti bu stratejilerin ortağı ve müttefiki olarak önemli yer almaktadır. İsrail devleti için ABD öncülüğünde Irak eksenli sürdürülen Ortadoğu?daki hegemonya savaşı İsrail?e stratejik derinlik olanakları sağlayarak yayılmacı ve işgalci emelleri doğrultusunda İran, Suriye vs. gibi ülkelerin kıskaca ve denetim altına alınması için ne gerekiyorsa yapılmasından yanadır. Bu anlamda Beyaz Saray?ın açık sözlü başkan yardımcısı ve bir o kadarda provokatif olan Dick Cheney, ?umarım İsrail ABD?den habersiz İran?a bir saldırı düzenlemez? diyerek adeta İran?ı provoke etmeye çalışmaktadır. ABD?nin stratejik planlarının çerçevesini uluslararası müttefiklerine ve dünyaya en iyi izah eden Dick Cheney?in kendisidir. Çünkü G.Bush ve ekibinin tüm stratejik hedeflerinin planlayıcısı ve uygulayıcısıdır. Bu yılın başlarında G. Bush tarafından ?yeni Irak stratejisi? olarak tanımlanan Irak?a daha fazla asker gönderme vs. gibi açıklamalardan sonra, Dick Cheney ?İran?ın bulanık suda, balık avladığını herkes biliyor ve İran?ın, Irak?ta istikrarsızlık yaratma çabalarını görmek istemiyoruz? sözleriyle, bölgeye yönelik yayılmacı politikalarını izah etmekte, İran karşıtı cepheye gönderme yaparak ve İran?ı tehdit etmektedir. Dikkat edilirse, Irak savaşı öncesi sinirleri germe savaşı denen psikolojik ve kültürel saldırı şuan İran?a (burada İran?a yönelik birkaç hava saldırısı dışında, bir kara savaşını ABD?nin göze alacağın söylemiyoruz) yönelik sürdürülüyor. Yani Arap-İsrail savaşları sırasında İsrail?in baş vurduğu kışkırtma, yıldırma korkutma, kendinin yenilmezliğini empoze etme ve düşman psikolojisini bozma üzerine kurulu psikolojik savaş stratejisi, bugün bölgeye yönelik olarak ABD ve arkasına aldığı güçler tarafından sürdürülüyor. İran?a karşı nükleer eksenli dayatılan sürecin amacı, İran?ın böyle bir güce sahip olup, olmamasından daha farklı. Nükleer güce sahip olmasının payı olsa da mesele salt nükleer değil. Hatta bugün İran böyle (nükleer) bir çalışmadan vazgeçiyorum dese dahi, ABD?nin İran?a yönelik saldırgan tutumundan vazgeçeceğini söylemek zor. Bölgedeki emperyalist politika dikkatle izlendiği zaman, ABD ve müttefiklerinin yaptığı açıklamalar İran?ın nükleer faaliyetinden ziyade, İran?ın bölgedeki etkinliği üzerinedir. Yani ABD ve müttefikleri İran?a bölgeden ?elini çek? mesajları vermektedir. Aynı mesajlar bir diğer şekliyle İran ile ilişki içerişinde olan bölge devletlerine de iletilmektedir. Bu anlamda Batı merkezlerinin yüksek düzeyli memurlarının bölgeye birinin gidip birinin gelmesi, hatta geçen hafta Javier Salona?nın Suriye?ye gidişinin amaçları da budur. Kısacası ABD ve emperyalist merkezlerin bölgeye yönelik sopa ve havuç siyaseti çok yönlü işliyor. Asıl mesele ise, İran?ın, ABD karşısında elde ettiği bölgesel güçtür. İran bu gücünü de ABD?ye dayatıyor ve gel Filistin?i, Lübnan?ı, Irak?ı vs. konuları görüşelim demesidir. Bu konuda İran?ın ABD?ye gel bölgeyi ve nükleer sorunun görüşelim şeklinde kaç kez İsviçre kanalıyla gönderdiği diplomat ve aracıları, ABD?nin geri çevirdiği sır değildir. Yani sözün özeti olarak Beyaz Saray?daki ve Tel Aviv?deki savaş aparatı, bölgedeki sorunlar konusunda kendileriyle aynı masa ve koridorlarda olacak bir Doğu ülkesini görmek istemiyorlar. Öte yandan ABD, İsrail ve müttefikleri, İran?ın kendilerini Ortadoğu?nun önemli stratejik noktalarında, Irak?ta, Suriye?de, Lübnan?da, Filistin?de ve Körfezde ?köşeye? sıkıştırmış durumda. Onlara göre, Ortadoğu?da böyle bir gücün varlığı emperyal stratejinin geleceği açısından engel teşkil edeceği için kabul edilemez. Hele Kitab-ı Mukaddes?in ?vaat ettiği büyük İsrail devleti? için dua eden hahamlar, ?Araplar olsa olsa İsraillilere kölelik eder? diyen ırkçı Siyonistler için asla! İran Mollaları bunu çok iyi görüyor, ABD ve müttefikleri karşısında da bilinçli olarak, sorunu salt İran?ın nükleer konusu üzerinde yoğunlaştırıyorlar. Çünkü bu eksende İran yönelik yapılacak bir askeri haydutluğun İslam dünyasında büyük tepkiye neden olacağını ve yukarda da belirttiğimiz gibi ?Haçlı Seferi?nin saldırısı olarak algılanabileceğini görüyorlar. Ayrıca İran ne Irak nede Afganistan?dır. İran, engin ovaları ve yüksek dağlarıyla, 1 milyon 600 kilometrekarelik yüzölçümüyle, 70 milyonu aşkın nüfusu ve üç bin yıllık tarihinin yanı sıra derin kültürel varlığa sahiptir. Bush?un ataları daha devlet sistemlerini bilmezken, İran Asya toprakları üzerinde Roma İmparatorluğu?na karşı imparatorluklar kurmuş bir ülkedir. İran?ın askeri gücünün dışında, elinin altında Şii geleneği köklerine dayanan ve bin yıl önce bugünkü ABD?nin kendisi gibi yayılmacı ve sultacı olan Selçuklu devletine diz çöktüren ve Haçlı seferlere karşı güçlü direniş sergileyen Hasan Sabbah öğretisine yakınlığıyla bilinen Hizbullah ve benzeri gibi güçlü ABD karşıtı atomize olmuş insani silahlar ile kendine saldıran güç ve güçlere bölgede ve dünyada kan kusturur. Ülkenin iç ve dış siyasetinde en son sözü söyleyen dini lider Ayetullah Ali Hameney, ?Eğer saldırıya uğrarsak dünyanın dört bir yanındaki ABD çıkarlarını hedef? alacaklarını ve dünya deniz ticaretinin merkezi olan ?Hürmüz Boğazı ve Körfezdeki petrolün dünyaya akışını? baltalayacaklarını söylüyordu. ABD?nin ve müttefiklerinin İran?a karşı askeri bir müdahale girişimi petrol fiyatlarını dramatik bir şekilde artıracağı gibi, dünya ekonomisini de olumsuz yönde etkileyecektir. Zaten hali hazırda petrol fiyatlarındaki en ufak bir çalkantıda kapitalizmin borsa merkezler altüst etmektedir. Zira, bugün Irak?ta işgalci ABD ve müttefikleri bataklığa saplanıp, kapana takılıp işleri çıkmaza girmişse, bunu büyük ölçüde Acem siyasetini ustalıkla sürdüren İran?ın kendisi bu hale getirmiştir. Batı merkezlerinin ve ABD?nin o çok güvendiği ileri teknolojisi her şey demek değildir. Her ne kadar kapitalist sistemin kendisi gelişmiş ileri teknolojiye sahip olsa da insan gücünü halen aşmış değildir. Eğer ABD ve müttefikleri İran?ı vurmaya kalkarsa, ABD?nin o çok güvendiği yüksek teknoloji İran dağlarında fazla bir iş göremeyecektir. Geçmiş emperyal güçlerin merkezden uzaklaştıkça kendi sonlarını hazırladıkları gibi, Amerika Afganistan?da ve Irak?ta içine düştüğü bataklığa bir de İran?ı eklerse, gelmiş geçmiş emperyal güçler gibi kendisi de bölgede sonunu hazırlayacaktır. ABD?nin Avrasya stratejisinin mimarlarından olan Zbigniew Brezezinski, ABD?nin bölgede geldiği konumuna gönderme yapan yazısında, ?ABD?nin İran ve Suriye ile görüşmek ihtimalini değerlendirmeyi reddetmesi, bu yönetimin strateji geliştirmek yerine slogan atmaya dayanan ?kendi kendini dışlama? politikasının bir parçası? diyor ve ekliyor: ?Amerika Irak?ta sömürgeci bir güç gibi davranıyor. Ama sömürgecilik sonrası dönemde, sömürgeci bir savaşa girişmek kendi kendinizi yenilgiye uğratmak anlamına geliyor? ve ? sömürge devri biteli çok oldu.? ABD?nin savaş sevdalısı G. Bush ve ekibine yönelik buna benzer kendi iç kamuoyunun yanı sıra bir çok telkinler yapılıyor. Velakin Beyaz Saray?daki savaş ekibinin ve Tel Aviv?deki ortaklarının bu telkinleri dinlemeyecek kadar pervasız ve mütekebbirler. ABD, Ortadoğu?ya yönelik BOP ve YOP (?Büyük Ortadoğu Planı? ve ?Yeni Ortadoğu Planı?) gibi çeşitli plan ve projelerinin amacına erişmesi için Ortadoğu coğrafyasında yönünü arıyor. ABD?nin Irak işgaliyle birlikte Ortadoğu?ya yerleşmesi uzun olmasa da kısa vadede tek hakim güç olarak bölgede kalıcılığı, Avrasya?ya erişmenin gecikmesi ve zamanın cetveline sıkıştıkça yeni musibet (ani felaket) ortamları körüklüyorlar. Bu vesileyle de başta ABD olmak üzere Batılı emperyalist merkezler, İran?ın nükleer problemini öne çıkararak bölge için petrol ötesi asıl hedefledikleri askeri, ekonomik, siyasi, ideolojik ve jeopolitik amacın gerçekleşmesine uğraşıyorlar. Bunu Mollalar rejiminin Acem politikacıları iyi görüyor, buna göre de taktiksel ve stratejik olarak ustaca davranmaya çalışıyorlar. İran Mollalar rejiminin vitrininde radikal ve ?reformcular? olarak bilinen kesimlerden kendilerine yönelik süreçle ilgili çeşitli taktiksel açıklamaları görmek mümkündür. İran?a yönelik Batının izlediği çifte standartlı politikalara karşı, İran?ın sağından soluna kadar her kesim, İran neden böylesi bir güçten mahrum edilmek isteniyor diyerek, İran?ın nükleer çalışmasını destekliyor. Bu anlamda da nükleer enerji konusunda halkın desteğini arkasına almış olan İran?ın sivri dilli Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad, İran?ın nükleer faaliyetlerine yönelik ?bu trenin geri vitesi ve freni yok? diyerek izledikleri yoldan dönmeyeceklerini ve ayrılmayacaklarını ilan ediyor. Sonuç itibarıyla, İran Mollalar rejimi nükleer konusunda başta kendi halkı olmak üzere, bölge ve bölge dışından aldığı destek ile ABD ve müttefiklerinin saldırgan politikalarına karşı şuan dik duruşlarını sürdürüyorlar. (Bu yazı kanalıyla herkesin, başta Kürt halkı olmak üzere Mezopotamya halklarının Newroz Bayramını kutlar ve bölge halklarına barış, özgürlük ve demokrasi getirmesini dilerim). Sendika.org