Türkiye ile Amerika, ilişkilerinde en kritik günler yaşanıyor.
Kuzey Irak hadisesi, çok net biçimde Türkiye – Amerika ilişkileri için en büyük riski oluşturacak mahiyet kazandı.
İki ülke, belki benzeri bir gerilimi Kıbrıs meselesinde yaşamıştı.
Türkiye orada Amerikan engellemesini aştı ve bedelini göze alarak Kıbrıs'a çıktı.
Bugün güvenlik boyutu itibariyle Kıbrıs'tan aşağı kalmayacak bir sorun için, Türkiye, Amerika ile en sert görüşmeleri yürütüyor.
Amerika, Türkiye'nin NATO müttefiki.
Yani iki ülke birbirinin güvenliğini korumaktan sorumlu...
Ama Türkiye'de derin bir "Amerika kuşkusu" oluşmuş durumda.
Bu hem halkta var, hem siyasetçilerde, hem askerde...
Türkiye, Amerika'nın Ortadoğu'ya yönelik politikalarının, bir kademesinde, kendi güvenliğini tahrip edici nitelik kazandığını düşünüyor.
Türkiye'de halktan siyasetçiye ve askere kadar uzanan nitelikte inanç seviyesine gelmiş şu ihtimallere bakınız:
-PKK'nın elinde Amerikan silahları var.
-Amerikan birlikleri PKK'ya lojistik destek sağlıyor.
-PKK'nın son saldırısında Amerika uzaydan Türk askerlerinin termal kameralarını bozmuş olabilir.
-Amerika, Kuzey Irak yapılanmasını Türkiye'ye alternatif olarak hazırlıyor.
-Amerika, 1 Mart tezkeresini reddettiği için Türkiye'ye ders vermek istiyor.
-Amerika PKK'yı pazarlık kozu olarak kullanıp İran'a karşı harekatta Türkiye'yi yanında yer almaya zorluyor.
-Amerika, Suriye ve Hamas'la ilişkiler sebebiyle Türkiye'nin kolunu büküyor.
-Ve özetle Amerika Türkiye'yı ıskalıyor.
Bu ihtimallerin tamamı, kamuoyunda deveran ediyor.
Sokak gösterilerindeki Amerikan karşıtlığı bu kuşkulardan besleniyor.
Hatta kamuoyunda, Amerika'ya rağmen bir şey yapma coşkusu, Türkiye'nin Kuzey Irak'a yapacağı harekatın nasıl sonuçlanacağını hesap etmenin önüne geçiyor.
Kamuoyundaki tepkinin odağında "Amerika bizi satıyor" kaygısı var.
Bu kaygıların, toplumdaki bütün müttefeklik hassasiyetini yerle bir ettiği bir gerçek, Ayrıca etmesi de normal.
Kuzey Irak'ta Türk ve Amerikan askerlerinin karşı karşıya gelmesi ve NATO'nun berhava olması gibi en uç ihtimaller bile gündemde...
N'olacak?
Görüşme trafiği son derece hareketli.
ABD Dışişleri Bakanı Rice geliyor, Başbakan Erdoğan gidiyor vs....
Başbakan'ın yanında Genelkurmay İkinci Başkanı dahil birkaç üst rütbeli subay var. Yani tam bir sivil – asker kararlılığı sunuluyor.
Ayaklanmış bir kamuoyuna paralel bir zirve görüntüsü...
Bu tepki patlaması, öyle çok düşük profilli bir çözüm önerisi ile de yatışır gözükmüyor.
Evet ne olacak?
Düşünmeli ki, 5 kasıma, yani Başbakan'ın Amerika seyahatine endeksli bir sınır ötesi harekat tezkeresi masada duruyor.
Kamuoyundaki hassasiyet, Amerika'dan "hele biraz daha idare edelim" tarzındaki bir söylemle dönmeyi kabul edecek durumda değil.
Türkiye'den Başbakan'a varıncaya kadar herkes "Sabır taşımız çatladı" diyor.
N'olacak?
Bu soru, hiç şüphesiz cevabının bir kısmı Amerika'dan beklenen bir soru.
Çünkü Irak'ta ve özellikle Kuzey Irak'ta Amerika var.
Başbakan Amerika'ya askerleri de götürüyor, herhalde onların ellerinde de somut belgeler ve öneriler bulunuyor.
O zaman, Amerika'dan, en azından ya PKK lider kadrosundan bir kısmının teslimine ilişkin kararlı bir tavır, ya da askeri harekat karşısında tavırsızlık beklenecek.
Türkiye'nin birinci yolu, müttefikliğe daha uygun bir davranış olarak göreceği muhakkak.
Amerika'nın Türkiye ile ilişkilerde bir sınav yaşadığı muhakkak.
Türkiye'nin de bir Amerika testi yaptığı muhakkak.
Ermeni tasarısı deyim yerindeyse direkten dönmüş bulunuyor.
Bu, Amerikan yönetimi adına nispeten iyi bir sınavdı.
Şimdi Ortadoğu sınavı söz konusu...
Amerika için de kolay bir sınav değil.
Çünkü Ortadoğu, Türkiye'den bakıldığında başka, Washington'dan bakıldığında başka görülebiliyor.
İran'a Amerika başka, Türkiye başka bakabiliyor.
Filistin yine öyle...
Buna rağmen ittifak sürecekse, ve Amerika için de Türkiye, Ortadoğu'nun vazgeçilmez ülkesi ise, bazı kartların yeniden karılacağı muhakkak.
Evet, herkes bir sınavda...
Bakalım kim başaracak, kim çakacak!
Son söz olarak, Türkiye için de sonsuz bir hassasiyet ve basiret zamanı diyorum.