İki ay gibi kısa bir arayla Washington'a üst düzey bir ziyaretin yapılması, bazı soru işaretlerine yol açtı. Kimi, bu kadar kısa sürede ikinci bir ziyarete gerek olmadığını savundu.
Onlara göre ciddi bir gündemi olmayan gezi bir israftı. Kimine göre ise görev süresi dolmakta olan bir başkanla görüşmeyi faydasız buluyordu. 1 yıl daha bekleyip Beyaz Saray'ın yeni sakini ile görüşmek daha mantıklıydı.

Ancak bu görüşleri gündeme getirenlerin, asıl şu sorulara cevap vermesi gerekirdi: Dünyanın her bölgesiyle ilgilenen Beyaz Saray, neden bu kadar kısa sürede ikinci kez kapısını Türkiye'ye açıyordu? Ayrıca ABD'ye duyulan antipatinin zirve yaptığı, PKK kamplarında Amerikan silahlarının bulunduğu, Ermeni tasarısının ipleri gerdiği, Genelkurmay Başkanı Büyükanıt'ın ağzından Irak'a yapılacak operasyonda PKK ve Barzani ile birlikte muhtemel hedefler arasında sayılan ABD ile ilişkiler, ne oldu da 2 ayda iki üst düzey teması taşıyacak noktaya geldi?

Ziyareti gereksiz görenlerin cevabı basitti. Sorunlar, Erdoğan'ın 5 Kasım'da Beyaz Saray'da verdiği tavizler sayesinde çözülmüştü. Delilleri yoktu, ama bu önemsizdi. Erdoğan'a güvenmemeleri belki normaldi. Ama Genelkurmay II. Başkanı Org. Saygun da oradaydı. Bu iddialar bir değer taşımasa da ilişkilerdeki şaşırtıcı iyileşmenin izaha ihtiyacı var. Çünkü bu öyle bir iyileşme ki, Gül'e eşlik eden gazetecilerden Sedat Ergin, AK Parti'nin AB ekseninden ABD eksenine kaydığı şüphesine kapılmış. Gerçekten, ABD'nin Türkiye'ye bakışı neden değişti?

Washington'da ilişkileri yakından izleyen bir isme bunu sorduğumda, iki noktaya dikkat çekti: Dağlıca dönüm noktası oldu. 3 hafta içinde onlarca insanın katledilmesi bardağı taşırdı. Washington, Türkiye'nin gerekirse tek yanlı adım atacağını gördü. İkinci nokta ise Washington'ın bir konuda nasıl harekete geçtiğiyle ilgiliydi. Darfur'dan Lübnan'a, Irak'tan Afganistan'a birçok sıcak krizle uğraşan ABD'nin dikkatini, bir soruna çekmek kolay değildi. PKK Türkiye için onların El Kaide'si kadar önemli. Ama onlar PKK'yı çok az biliyordu. Türkiye konuyu ısrarla gündemde tutarak sonunda dikkat çekmeyi başarmıştı.

Aynı fotoğraf, Ankara'dan ve özellikle AK Parti iktidarı içinden biraz daha farklı görünüyor. Mesela, hükümetin dış politikadaki akil adamı Ahmet Davutoğlu'na göre ilişkilerin sağlıklı zemine oturmasının nedeni, Türkiye'nin bölgesinde kurduğu dinamik ilişkiler. CNN Türk'teki programda ABD ile ilişkileri anlatırken, Davutoğlu şöyle diyordu: "Çevremizi ne kadar tahkim edersek ve çevremizin içinde, o çevre ile birlikte yükselirsek, küresel aktörler ile ilişkimiz o kadar doğru zemine oturacak. Bunun için ABD ile ilişkiler bugün doğru zemine oturuyor. Bu, Rusya ve AB ile ilişkilerimiz için de geçerli." Burada kastedilen, Türkiye'nin Irak, Lübnan, Suriye, İran, Filistin, Afganistan, Pakistan ve genel olarak İslam dünyasında oynadığı aktif roldü. Bush, Türk liderlere Darfur veya Pakistan'ı muhabbet olsun diye değil, buralarla ilgilenen bir ülkenin görüşünü öğrenmek için soruyordu.

Ayrıca 1 Mart sürecinden sonra ilişkilerin biçimi değişmişti. O zamana kadar, alışılmış müttefiklik ilişkisinde ABD, "Ben her şeyi hesap ettim. Merak etme, sen arkamdan gel." diyordu. Halbuki bölgesinde önemli bir aktör olan ve farklı ilişkilere giren Türkiye gibi bir ülkeye Soğuk Savaş'tan kalma bu tarzla yaklaşmak zorlaşmıştı. Krizden önemli dersler çıkarıldığını düşünen Davutoğlu, yeni ilişki biçimini şöyle tasvir ediyordu: "Şimdi ilişkiler, problemlerin tartışıldığı, farklı görüşler olduğunda 'evet burada farklı düşünüyoruz, ama şu konularda da işbirliği var' denildiği çok sağlıklı bir zemine kaydı."

ABD'nin bir numaralı gündemi Irak'taki durumunu biraz olsun iyileştiren tek olumlu gelişme olan Sünnilerin sürece katılmasında Türkiye'nin oynadığı rolü hatırlarsak, bu analize hak vermemiz gerekiyor. Ayrıca iki ülke, Balkanlar'dan Kafkaslar'a, Kıbrıs'tan Afganistan'a, enerjiden terörle mücadeleye birçok konuda benzer fikirler taşıyor. Ancak bu tabloya bakarken, ABD ile Türkiye'nin, uluslararası ilişkilerin en sıcak konusu Ortadoğu'ya yaklaşımlarının farklı olduğunu göz ardı etmemek gerekir. Nitekim iki ülke İran, Filistin, Suriye ve Irak'a farklı açılardan bakıyor.

Öyle anlaşılıyor ki, yeni ilişki biçimi, bu ihtilaflı konularda Türkiye'nin katkısına imkân verdiği oranda, ilişkiler gelişecek, aksi halde sık sık sorunlar çıkacak. Bush'un Ortadoğu turuna çıkmadan Gül'le görüşmek istemesi, olumlu bir işarete benziyor.

 
Kaynak: Zaman