Onları "azınlıklar" olarak da niteleyebiliriz; ama onlar Amerika'nın siyasi yaşamında kuşatıcı temsil edicilikleriyle büyük rol oynuyorlar. 2008'de, Latinler, Siyahlar ve Asyalılar, Barack Obama'nın seçilmesinde ağır basıyordu.  2012 başkanlık seçiminde Latinler, tek başlarına iki taraf arasında hakemlik rolü oynayabilirler. Beklentileri, işbaşındaki siyasetçilerin söylemelerine giderek artan oranda esin kaynağı olacak; seçim stratejilerine yön verecek ve hatta Amerikan iki partili sisteminin geleceğini şekillendirecek.

Tüm "ırksal ve etnik" azınlıklar, 2008 başkanlık seçimlerinde, seçmenlerin dörtte birini yani yirmi sene öncesinin iki katını oluşturuyordu. 2020'de üç seçmenden biri Siyah, Latin veya İspanyol kökenli olacak. 2050 şafağında, "azınlık" soylardan seçmenler, çoğunluk olacaklar... Genel toplamda, 1980'lerin başında daha ağır basan Beyazlar, seçmen kitlesinin %90'ını oluşturuyordu.

Popülasyondaki bu çeşitliliğinin, başkan adaylarını, çoğu zaman çekimser kalan seçmen kitlelerini amaçları doğrultusunda harekete geçirmek istiyorlarsa, "çok yönlü ve çok ırklı" seçim kampanyaları yürütmeye sevk etmesi gerekir öngörüsünde bulunuyorlar New York Times'taki açıklamalarında, siyaset bilimi profesörleri Zoltan Hajnal ve Taeku Lee. Başka bir deyişle partilerin, temel geleneklerinden taviz vermeksizin, yeni azınlıkların, yani göçmenlik meselelerinde veya dilin kullanımında daha açık politikaları savunan Latinlerin ve İspanyol kökenlilerin, desteğini almaları zor.

Tarihsel olarak, Beyaz Saray'a ilk Siyah'ın seçilmesi, azınlıkların amaçlar doğrultusunda harekete geçirilme olasılığında bu tür bir göz alıcılığın etkisini betimliyordu. Barack Obama, Amerika tamamen "beyaz"lardan ibaret olsaydı, başkan seçilmiş olmayacaktı. Beyazların yalnızca %43'ü onu seçti; ayrıca sadece Siyahların %96'sının değil, aynı zamanda İspanya kökenlilerin üçte ikisinin ve Asyalıların büyük bir çoğunluğunun da oyunu almıştı.

Azınlıkların Obama lehine olağanüstü mobilizasyonu (Cumhuriyetçi McCain karşıtı Beyazların hoşnutsuzluğuyla kaynaşarak) ile zaferini mühürlemiş oldu. 2008'de iki milyonu siyah, diğer iki milyonu İspanyol kökenli ve altı yüz bini Asyalı beş milyon civarında yeni seçmen kayıtlara girdi.

Beyaz seçmenlerin sayısı, 2004 ve 2008 seçimlerinde bir artış göstermedi ya da nisbi ağırlıkları azaldı. 6 Kasım'da, beyaz seçmenlerin oranı %71'in altına düşebilir; fakat bu tamamen partilerin onları amaçları doğrultusunda nasıl yönlendireceklerine bağlı. Eğer çoğunluğunu beyazların oluşturduğu Cumhuriyetçiler Mitt Romney lehinde seferber olurlarsa, Obama'nın yalnızca güney eyaletlerinde değil, aynı zamanda batıdaki, özellikle batının iç kesimlerindeki Siyahların ve İspanyolların oylarına ihtiyacı olacak. Mayıs ayında, bağımsız bir araştırma kuruluşu olan Brookings  "2012 seçimi, gerçek bir katılım savaşı olacak ve sonuçları büyük ölçüde azınlıkların ilgisine bağlı." diye özetliyor konuyu.

Mitt Romney'nin Latin çevrelerdeki zayıf profili, ona pahalıya mal olacak. Son araştırmalar, Obama'ya giden %67'lik orana karşılık, İspanyol oyların yalnızca %26'sının ona çıkacağını gösteriyor. Araştırmacılara göre, Cumhuriyetçi aday, 2004'te George W. Bush'un yaptığı gibi, Latin oyların %40'ından fazlasını kazanamaz. John McCain, 2008'de bu kesimin yalnızca %31'inin oyunu toplayabilmiş ve seçimi kaybetmişti.

Latinler, siyasi arenaya büyük akınlarıyla; ülkedeki dağılımları, gençleri ve göçün canlandırdığı demokratik dinamizmleriyle yeni vatandaş kaynağının en cazip kesimini oluşturuyor  (2008'de kayıtlı seçmenin %8'i ve oyunu kullananların %7'si ). Demokratlara yakın New Organizing Institute'un bir araştırmasında "Sağın başarısı için İspanyol seçmen anahtar" deniyor. Latinlerin ağırlığı 2024'e kadar %40 artarak, oyların %10'unun üstüne çıkacak ve dahası bazı "Salıncak Eyaletler"de (Dengedeki Eyaletler) belirleyici olacak: Kaliforniya ve Teksas'ın yaklaşık %25'i ve New Mexico'nun %35'i.

Bu büyük ilginin önemli bir güçlendirici unsuru, 2008'de Siyahlar ve Beyazlar kitlesel olarak seçim için seferber olurken (sırasıyla oyların %65 ve %66'sı), her iki İspanyol kökenli ve Asyalı vatandaştan birinin yer değiştirmesidir. Bu farklılık, genç nüfus ve bu popülasyonların çok düşük eğitim düzeyiyle; fakat aynı zamanda siyaset alanının saygınlığına kayıtsızlıkla açıklanabilir.

Her şeyden önce, Amerikan uyruğuna sahip olan Latinlerin %40'ı seçim listelerine kaydedilmiş değil (%27 Beyaza karşılık, %30 Siyah). Dolayısıyla kayıt ve katılım kararlılığının bir arada bulunması önemli. Ayrıca 2010'da Cumhuriyetçilerin kazandıkları eyaletlerde kabul edilmiş yasalar çerçevesinde, gerekli yeni formaliteler (kimlik kartı veya vatandaşlık belgesi çıkarılması) konusundaki mücadele dolayısıyla Obama taraftarı azınlık üyelerinin oyları ters yüz edilebilir.

Latinlerin çoğunluğu, Siyahlar ya da Yahudiler gibi, Demokratlara oy verecek olsa bile, eğilimleri hiçbir surette bir galibiyeti güvenceye almıyor. 2010 ara dönem seçimlerinde, bu kesimlerin zayıf katılımları ve Cumhuriyetçi taraftarı olan Beyazların seferber edilmesi Demokrat yenilgisine hizmet etti.

Şüphesiz, yoksul göçmenlerin torunları ve son yıllardaki İspanyol kökenli göçmenler açısından da önem arz eden bazı konuların (devletin rolü, azınlıkların savunulması), Demokratlar tarafından daha ileri bir noktaya taşındığı görülüyor. Latinlerin %78'i (ve Siyahların) "hükümet herkese geçim ve barınma imkanı sağlamalı" inancında; buna karşın Beyazların yalnızca %52'si bu görüşü paylaşıyor. Latinlerin yarısı (Beyazların %31'i) "bireyleri kontrol etmeyen iktidarların, hayat başarısında belirleyici olduğunu" düşünüyor.

Bununla birlikte, Latin seçmenler demokratlarca kazanılmaktan uzaktır. Azınlıkların gürleşmesi, "Beyazların partisi" Cumhuriyetçileri kendilerini bitirmekle tehdit eder görünse de (John McCain'in 2008'de oylarının %90'ını beyaz seçmenlerden gelmişti) Demokratların üstünlüğü mermere kazınmış değil. PEW kuruluşunun bir araştırmasının sonuçlarına göre, İspanyollar, asimile edilmelerine bağlı olarak gittikçe daha fazla Cumhuriyetçilerle mutabık oluyorlar.

Diğer muhtemel büyük engel ise göç. Latin seçmenlerin %33'ü bu sorunun "son derece önemli" olduğunu düşünseler de, evrakı olmayan gençlerin sınır dışı edilmesine kesin olarak bir son verilmesi için mücadele edeceğini ilan eden (Haziran) ve Eisenhower'dan (1953-1961) beri, seleflerinden hiçbirinin döneminde olmadığı kadar göçmeni (yıllık 400,000) sınırdan uğurlayan bir başkanın yeniden seçilmesi için seferber olacaklar mı?

Kaynak: Le Monde

Çeviri: Muhsin Korkut