Balkanlar ve Türkiye'nin hassas, kırılgan ve stratejik açıdan önemli oldukları düşünüldüğünde, AB bu ülkeleri de kapsayacak biçimde genişlemeye cesaret etmeli. İstenmediklerini düşünürlerse AB daha ağır bir bedel öder; Kıbrıslı Rumların Türkiye'nin üyeliğini engellemesine izin verilmemeli.

AB'nin üye sayısının 15'ten 27'ye çıkması, bütün birlik hükümetlerinin gurur duyması gereken bir başarı. Fakat genişlemenin geleceği, üyelerle adaylar arasındaki bazı inatçı tutumlar nedeniyle karanlık bir görünüme bürünüyor.

Almanya'daki Hıristiyan Demokratlar'ın (Başbakan Angela Merkel'in partisi-CDU), hazirandaki Avrupa parlamentosu seçimleri için geçen hafta kabul ettiği manifestoyu ele alın. Metinde, son genişlemenin çok fazla çaba gerektirmesinden dolayı 'CDU'nun bir sağlamlaştırma aşamasından yana olduğu, AB kimliğinin ve kurumlarının güçlendirilmesinin yeni genişleme dalgasından daha öncelikli olacağı' belirtiliyor.

CDU'nun Hırvatistan'ın üyeliğinin ertelenmemesi yönünde istisna yaptığı doğru. Fakat bu ülkenin adaylık başvurusunda da bir süredir sorun var. Zira Slovenya'nın eski Yugoslav komşusunu iki taraflı deniz yolları sınırı ihtilafı çerçevesinde taviz vermeye zorlama umudu, Zagreb'in müzakerelerini felç etti. İki taraftaki milliyetçi söylem de taviz alanını sınırladı. Diğer tüm AB hükümetleri Slovenya'nın üyeliğini müstakbel bir üye pahasına suiistimal etmesine karşı. Fakat AB konsensüsle işliyor ve Slovenya bunu kullanıyor.
Bir de Kıbrıs, daha doğrusu, bölünmüş adanın uluslararası sahada tanınan Kıbrıs Rum yönetimi var.

Kıbrıslı Rumlar Türkiye'nin müzakerelerini tıkıyor; bir neden bu üyeliğe karşı olmaları, bir nedeni de çözüm için yürütülen müzakerelerde avantaj elde etmeyi ummaları. Merkel'le Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy'nin Türkiye'nin tam üyeliğine karşı olduğunu da biliyorlar. Kıbrıslı Rumlar tutumlarını savunmak için kuzeydeki 30 bin Türk askerine de dikkat çekebiliyor.

Yunanistan'ın Makedonya'nın üyelik arzularının ilerlemesini önlemesininse hiçbir askeri gerekçesi yok. Makedonya 2005'ten beri resmen üye, fakat Atina komşusunun isminde 'Makedonya' kelimesini kullanmasına karşı çıkıyor. Bunun kendi toprak bütünlüğüne, kültürel mirasına ve kimliğine tehdit imasında bulunduğunu söylüyor. Atina, Avrupa Komisyonu'nun Makedonya'nın üyeliğe hazır olup olmadığına dair fikir beyan etmesine yeşil ışık yakmayarak bu ülkenin müzakerelere başlamasını engelledi. Fakat kabahat sadece Atina'da değil; Büyük İskender'in adının karıştığı tuhaf bir hikâye de var. Makedonyalı liderler, ülkelerinden geçen ana kuzey-güney trans-Avrupa otoyolunun bir kısmının adını İskender olarak değiştirdi. Bu, eski meşhur Makedon lideri, modern Makedonya devletiyle ve ülkenin Slav Makedon çoğunluğuyla bağları olan bir kahraman sıfatıyla sahiplenmenin bir yolu. Bu haber Brüksel'e ulaştığında AB yetkilileri umutsuzluğa kapıldı. Yunanistan'ın tutumunu sertleştirmesi bakımından bundan daha kesin bir yol bulunamazdı.

Konsensüs kuralı genişlemeye zarar

Bosna-Hersek'in AB umutları da milliyetçi liderlerinin dar kafalı husumetleri yüzünden zarar görüyor. Sırbistan'ın üyeliğini bloke edense, 1990'larda savaş suçları işlemekle suçlanan Ratko Mladiç'in Lahey'e teslim edilmesini isteyen Hollanda. Diğer üyeler Sırpların mahkemeyle, üyelik için köşe taşı olan istikrar ve ortaklık anlaşmasının uygulanmasını hak edecek kadar işbirliği yaptığı kanısında.

Bir kez daha AB'nin konsensüs kuralı, Hollanda veya diğer 26 üye tavır değiştirmedikçe bir şey olmayacağı anlamına geliyor. AB'nin genişlemeyi önleyen ihtilafları çözmek için cesarete ihtiyacı var. Balkanlar ve Türkiye hassas, kırılgan ve stratejik olarak önemli.
İstenmediklerini düşünürlerse AB daha ağır bedel öder. (Gazetenin Brüksel büro şefi, 25 Mart 2009)

Kaynak: Radikal