Türkiye ve AB'nin birbirlerine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu şu günlerde ilişkiler hiç olmadığı kadar risk altında. Bu üyeliğin çöpe atılması tarihi sonuçlar yaratacak bir hata olur. AB Kıbrıs'ta ilerleme için Rumlar üzerindeki baskıyı artırmalı, Türkiye de reformu hızlandırmalı.

Artık Türkiye'nin yerel seçimleri aradan çıktığına göre, iktidardaki AKP ekonomik ve siyasi reformlara odaklanmakta özgür. Sadece ülkeyi bu çalkantılı ekonomik durumdan çıkarmak için değil, aynı zamanda AB-Türkiye ilişkilerinde yıl sonundan önce bir çöküş meydana gelmesi riskinden kaçınmak için de ilerlemeye ihtiyaç var; ve bu ilerlemenin hızlı olması gerekiyor. İroni şu ki, ilişkiler AB ve Türkiye'nin birbirlerine her zamankinden daha çok ihtiyaç duyduğu şu günlerde hiç olmadığı kadar risk altında.

Rus tankları Ağustos 2008'de Gürcistan'a girdiğinde, AB kapı komşusu olan istikrarsız Kafkaslar ve Karadeniz bölgeleriyle daha fazla ilgilenmesi gerektiğinin farkına vardı. Stratejik bir biçimde Balkanlar, Karadeniz ve Ortadoğu arasında konumlanmış Türkiye hızla büyük bir bölgesel aktör haline geliyor. ABD Başkanı Barack Obama'nın, göreve gelmesinden sonraki ilk 100 gün içinde Müslüman çoğunluklu bir ülkeyi ziyaret etme sözünü Türkiye'ye uğrayarak yerine getirecek olması şaşırtıcı değil. 

Obama önemini hemen anladı
ABD'nin yeni yönetimi, ekonomiyle ilgili olmayan en büyük meselelerinden pek çoğunu ele almak noktasında Ankara'yı kilit bir müttefik olarak görüyor. Bu meselelerden bazıları şunlar: Irak'ta uzun süreli istikrarın nasıl sağlanacağı; İran'ın nükleer hırslarından vazgeçmeye nasıl ikna edileceği; ve hatta Afganistan'ın nasıl kurtarılacağı. Ve eğer AB, Kafkaslarda hâlâ kaynamakta olan Transdinyester veya Dağlık Karabağ gibi ihtilafların bazılarını yatıştırmakta ciddiyse, o da Türkiye'nin yardımından yararlanabilir.

Türkiye aynı zamanda AB'nin enerji tedarikçilerini çeşitlendirme planlarında da kilit önemde; ocakta bazı AB ülkelerindeki insanların donmasına, fabrikaların da durmasına yol açan Rusya-Ukrayna doğalgaz savaşının ardından çok daha acil hale gelen bir hedef bu. AB şu anda doğalgazının yüzde 40'ından fazlasını tek bir şirketten ithal ediyor: Rus devi Gazprom. Dahası, Avrupa'ya kaynak zengini Hazar'dan gelen doğalgazın neredeyse hepsi Gazprom'un boru hatlarından geçiyor. Bununla birlikte, Azerbaycan, Türkmen ve belki bir gün İran ve Irak doğalgazını Türkiye üzerinden AB'ye taşımak için uzun zamandır tasarlanan Nabucco boru hattı planlanma aşamasında takıldı kaldı.

2009 fazlasıyla riskli
Daha büyük bir sorun daha var: Türkiye'yle AB arasındaki ilişkiler şu aralar öyle asabi ki, enerji geçişi gibi teknik görüşmeler bile siyasetle yükleniyor. Türkiye AB üyeliği müzakerelerine 2005'te başladı. Fakat ilerleme bir dizi sebepten ötürü yavaş oldu. Fransa, Almanya ve 70 milyonluk, büyük çoğunlukla Müslüman nüfuslu bir ülkenin kulüplerine katılması konusunda istekli olmayan birkaç başka AB üyesinden engellemeler geldi.

Aynı zamanda, Anayasa Mahkemesi'nin daha geçen yıl iktidardaki AKP'yle ilgili kapatma davasını gördüğü Türkiye'de de siyasi karmaşa yaşandı. Ve bölünmüş Kıbrıs adasında zorlu tartışma söz konusu ki, Kıbrıs (Rum) hükümeti kendi AB üyeliğini sürekli olarak Türkiye'nin ilerlemesini bloke etmek için kullanıyor.

Bu yılın ilerleyen günlerinde Avrupalılar, Türkiye'nin AB'yle (1996'dan beri yürürlükte olan) gümrük birliğini Kıbrıs'ı da kapsayacak şekilde genişletme yükümlülüğünü yerine getirip getirmediğini gözden geçirecekler. Türkiye adada siyasi bir anlaşmaya yönelik görüşmelerde elle tutulur ilerleme sağlanmadıkça bunu yapmayacaktır. Fakat bu ilerlemenin sağlanması için de büyük AB ülkelerinin dik kafalı Kıbrıslı Rumlar üzerindeki ağırlıklarını artırmaları gerekecek.

Erdoğan Kürtleri kızdırdı
Türkiye'nin de AB'yle ilişkilerinde bir krizden kaçınmak için kendi payına düşeni yapması gerekecek. Avrupa Komisyonu Kasım 2008'de yayımladığı ilerleme raporunda, Türkiye'ye hareketsizliği konusunda artık bahane duymak istemediğini gayet açıkça belirtti. AB Türkiye'nin eleştirel yazar ve gazetecilere dava açmayı bırakmasını; kadın ve çocuk haklarını korumak konusunda daha çok şey yapmasını; ekonominin işleyişini iyileştirmesinive daha başka şeyler yapmasını istiyor.

Genel seçim sonucu Tayyip Erdoğan hükümeti için bir uyarı olacaktır. AKP, 2007 genel seçimlerindeki yüzde 46'lık oy oranını geçmeyi bekliyordu. Fakat sadece yüzde 39'luk bir destek aldı ve Erdoğan'ın en ateşli kampanyalarını yaptığı güneydoğudaki Kürt bölgelerinden özellikle düşük oy kazandı. AKP eskiden güneydoğuda iş çıkarırdı; fakat bu,  milliyetçi sloganlar savurmaktan ziyade siyasi ve kültürel haklarla ekonomik şartlar açısından (çoğunlukla AB'ye katılım süreci sayesinde) gerçek ilerlemeler sağlamaya odaklandığı zamanlarda böyleydi.

İki taraf da değişecek
Gerek AB gerekse Türkiye'nin sahip olmadığı şey vizyon. İki tarafta da katılıma şüpheyle bakanlar, (hâlâ 2004 ve 2007 genişlemelerini hazmetmekte olan) bugünün AB'sini alıp, ona (demokrasisini sağlamlaştırmaya çalışırken bazen çabuk sinirlenen) bugünün Türkiye'sini ekleyip, sonra da bu işin hiçbir zaman olamayacağı sonucuna varma eğilimindeler. Fakat umuyorum ki, hem Türkiye hem de Avrupa örneğin 2020'de, kendilerini mükemmel bir uyum içinde bulacak şekilde değişmiş olacak. Bu tarihi fırsatı çöpe atmak, tarihi boyutta bir hata olacaktır. (Londra merkezli bağımsız düşünce kuruluşu Avrupa Reform Merkezi'nin (Centre for European Reform) direktör yardımcısı, 2 Nisan 2009)

Kaynak: Radikal