Yılbaşından hemen önce Sırbistan AB üyeliğine resmen başvurdu. Ardından Karadağ ve Makedonya'yla birlikte Sırp vatandaşlarına vize zorunluluğu kaldırıldı. Bu adımın üç ülkede de yarattığı sevinç büyüktü; AB'ye dair beklentileri şimdi daha da fazla. Avrupa'da buna verilen tepkilerse tam tersine cılızdı, hatta neredeyse hiçbir etki yaratmadı.
Kamuoyunun genişlemeye yönelik hissiyatı olumsuz. Aslında ülkelerin ve vatandaşların çoğu, Avrupa'nın gücünü kullanmasının en önemli ve etkili aracı olan genişlemeyi ilelebet durdurmayı tehcih edecek halde. Brüksel'de ismini vermeyen üst düzey diplomatların Sırbistan'ın başvurusunun fazla erken olduğunu söylediği belirtiliyor; bunun dışında utanç verici bir sessizlik hüküm sürüyor.
Bosna krizini de çözer
Kopenhag'daki asap bozucu iklim görüşmelerinden yorulan Avrupa liderleri, genişlemeye dair sorunlara kafa yoracak ruh hali içinde değil gibi görünüyor. 27 üye ülkenin kendi içindeki siyasi hava göz önüne alındığında, genişlemenin devamını tartışmanın kendilerine puan kazandırmayacağını gayet iyi biliyorlar.
Sonuç olarak Avrupa projesinin üzerine subjektif bir alacakaranlık çöküyor. Trajik bir gelişme bu, zira birçok eşsiz, hatta tarihsel fırsat kaçırılıyor. Sırbistan'ın üyelik başvurusu da tam böyle bir fırsat. Sırbistan Yugoslavya'nın en büyük federal birimiydi; federasyon 1990'ların başında çökerken, Slobodan Miloşeviç yönetimi büyük Balkanlar krizini tetikledi, sayısız savaşa ve 'etnik temizliğe' yol açtı. Miloşeviç iktidarında Sırpların büyük çoğunluğu yüzünü şiddete ve toprak fethetmeye dayalı radikal milliyetçiliğe döndü. Dört savaş çıktı (Slovenya, Hırvatistan, Bosna-Hersek ve Kosova), beşincisi (Makedonya) şiddet yüklü Sırp milliyetçiliğinin NATO ve AB tarafından dizginlenmesiyle son anda önlendi.
Kosova'daki yenilgiyle birlikte Miloşeviç nihayet bertaraf edildi.
Fakat bu dönem boyunca Sırbistan'ı bölgenin milliyetçilik sonrası düzenine entegre etmek, Batı'nın stratejisinin merkezinde kalmayı sürdürdü. Batı'nın Bosna'daki askeri müdahalesi sırasında bu strateji Avrupa kıtasının Soğuk Savaş'ın bitiminden sonra bölünmüş bir güvenlik sistemine göz yummaması gerektiği kanısına dayanıyordu; güvenlik ve barış ancak böyle kalıcı olabilirdi.
Bu Balkanların da önce Avro-Atlantik kurumlarına sokulması, ardından NATO ve AB'ye entegre edilmesi gerektiği anlamına geliyordu, zira ancak yeni bir Avrupa düzeni bölgenin tekerrür eden trajedilerini aşıp kalıcı güvenliği garanti edebilirdi. Sırbistan bu bakımdan merkezi bir rol (hatta belki de başrol) oynadı, oynuyor.
Zira Sırbistan'ın Avrupa'ya yönelmesi bugün de devam eden Balkan krizlerinin ve ihtilaflarının (Bosna-Hersek, Kosova ve savaş suçluları meselesi) hızla çözülmesini mümkün kılar.
Fakat nihai sınırlar meselesini halletmedikçe Sırbistan'ın AB'ye katılma ihtimali yok. Avrupalılar Kıbrıs tecrübesine sahip. Sınır meseleleri kesin olarak çözülmemiş bir başka ülkenin üyeliğine izin vermeyeceklerdir. Ve Sırbistan örneğinde bu mesele, Kosova ve (daha üstü örtük bir biçimde) Bosna-Hersek'teki Sırp Cumhuriyeti'yle igili olarak varlığını sürdürüyor.
Mladiç sorunu acil
Sırbistan ayrıca Balkan savaşları sırasında Bosnalı Sırp ordusuna önderlik eden General Ratko Mladiç'i Lahey'deki savaş suçları mahkemesine teslim etmeli ya da öldüğünü veya başka bir yerde saklandığını kanıtlamalı. Emrindeki birliklerle Bosna-Hersek'in her tarafında katliamlar yapan (sözgelimi 1995'te binlerce Müslüman sivilin öldürüldüğü Srebrenitsa) Mladiç, 2008'de Belgrad'da yakalanıp Lahey'e teslim edilen Bosnalı Sırp lider Radovan Karaciç'ten beri hâlâ serbest dolaşan en önemli savaş suçları şüphelisi.
Bununla birlikte Sırbistan'ın AB üyeliği başvurusunun büyük önemi, Balkanların başarılı ve kalıcı yeniden organizasyonunu sağlayabilecek olması. Elbette üyeliğe giden yol meşakkatli olacak ve uzun zaman alacak, fakat her iki taraf kararlı ve samimi bir biçimde bu yolda ilerlerse, bütün bir bölge iyi yönde değişecektir.
Avrupa Sırbistan'la üyelik müzakere-lerini sürdürmekten olsa olsa kazanç sağlar. Sırbistan'ı AB'ye taşımak bölgesel düzeni kalıcı biçimde istikrara kavuştu-racak ve (Avrupa'nın sonu belirsiz askeri taahhütlerden giderek endişe duyduğu bir dönemde) Kosova'daki NATO birlikleri için somut bir çıkış stratejisi imkânı sunacaktır. Fakat bu AB üyesi ülke hükümetlerinin nihayet siyasi sorumluluklarını kabul etmesini ve giderek artan genişleme yorgunluğunu teşvik etmek yerine, buna karşı kararlı adımlar atmasını gerektiriyor.
Vahim sonuçlar doğabilir
Avrupalılar dünya siyasetinde önemli bir rol oynayamayacak kadar yorgun ve bölünmüş olabilir ancak küresel düzenin yeniden biçimlendiği böyle bir dönemde böyle bir atalet vahim sonuçlar doğurabilir. Fakat Avrupa küresel rolünden el etek çekse bile, AB yakın komşularındaki düzeni bir kenara itemez veya bu sorunların çözümünü başkalarına bırakamaz. Balkanlar Avrupa'nın bir parçası ve Avrupalılar bölgenin sorunlarını çözmek zorunda. Sırbistan AB üyeliği başvurusu bunu başarmak için tarihi bir fırsat sunuyor. (Alman Yeşiller Partisi'nin liderlerinden; 1998-2005 yılları arasında Dışişleri Bakanlığı ve Başbakan Yardımcılığı yaptı)
Copyright: Project Syndicate
Kaynak: Radikal