1990'da Charles Krauthammer, ABD'nin dünyayı istediği gibi şekillendirme gücüne sahip olacağı 'tek kutuplu çağ' hakkında meşhur makalesini yayımlamıştı: "Soğuk Savaş sonrası dünyanın gerçek yapısı, zirvede ABD'nin bulunduğu tek bir kutuba dayanıyor." 2007'de çoğu kişi, bu tek kutupluluk çağının son bulduğunu teslim edecektir. Irak işgali ve ABD'nin meşruiyeti ve inanılırlığına verdiği zarardan menkul 'tek kutuplu deney'in başarısızlığı, bu sonun sadece altını çizdi. ABD liderliğinin zarar gördüğünü ve sorgulandığını gözlemlemek bazılarına hoş gelmiyor. Fakat, Amerika'nın uluslararası topluma yol gösterme becerisine yönelik beklentiler bugün düşük. ABD inanılırlık krizi yaşarken, kimileri boşluğu doldurması için Avrupa'dan medet umuyor. 2007 bir 'Avrupa dönemi' olabilir mi? Avrupa'yı eleştirenler, anayasa krizi, bir dış politika belirleme beceriksizliği ve askeri gücünün yokluğuyla uğraşan AB'nin liderlik yapamayacağını savunacaktır. Fakat, nükleer silahların yayılmasını engelleme, Ortadoğu barışı ve iklim değişikliği gibi üç kritik küresel konuda, AB herkesten daha iyi bir konumda. İran tavrı takdir topluyor Tahran'la nükleer müzakereleri başlatmak Avrupa'nın aklına gelen bir fikirdi ve ABD buna başta soğuk yaklaşmıştı. Yakın zamanda, Britanya, Fransa ve Almanya'nın yaklaşımının tek yöntem olduğu anlaşılınca, ABD daha aktif destek önerdi. Yine de şimdiye dek Tahran'la nükleer sorun üzerine doğrudan konuşmaktan kaçındı. Rusya ve Çin'i görüşmelere katmak da bir Avrupa girişimiydi. Bir çözüm bulunursa da, bu büyük ihtimalle Avrupa sayesinde olacak. İsrail-Filistin ihtilafındaysa, son altı yılda pek ilerleme kaydedilemedi. Yol haritası ve AB, Rusya, BM ve ABD'nin bir Ortadoğu Dörtlüsü oluşturması yine Avrupa'da doğan fikirlerdi. ABD bunları uygun buldu ama hiçbir zaman ciddi uğraş vermedi ve daha sonra da bu önerilerden neredeyse vazgeçildi. Bu yıl AB dönem başkanlığının yoğun çabası, Dörtlü'nün canlanmasına yol açtı. Fakat, pek çok kişi AB'nin aktif desteğinin yokluğunda ABD'nin barış sürecinde ilerleme kaydetmek için irade göstereceğinden şüphe duyuyor. Avrupa'nın bölgede daha çok sorumluluk alma ve Lübnan savaşını bitirme konusundaki istekliliği, birçoklarının gözünü açtı. İklim değişikliğine gelince, asıl soru Kyoto sonrası dönemde kimin tartışmalara yol göstereceği. 2007'de bir anlaşmaya varılır ve herhangi bir şekilde ABD, Çin ve Hindistan tarafından da destek bulursa, bu da büyük ihtimalle AB'nin karbondioksit salınımı ve enerji tasarrufu gibi zorlu konulardaki süregiden çabalarının bir sonucu olacak. Peki 2007'nin bir Avrupa yılına dönüşmesi, ABD'nin liderliğine meydan okuma gibi yorumlanır mi? Kendimizi fazla kaptırmayalım: Siyasi ve askeri anlamda aktif Amerikan desteğinin yokluğunda, bu sorunlar çözülemez. Fakat böylesine önemli bir kavşakta, Avrupa ABD'nin şu an sahip olmadığı unsurları sunarak transatlantik ilişkiyi güçlendirebilir: Meşruiyet ve inanılırlık. Amerikalı dostlarımız işte bu yüzden, Avrupa'nın girişimlerini desteklemeli ve liderlik isteğini hoş karşılamalı. (Almanya'nın Britanya büyükelçisi, 20 Mart 2007)