Küresel ekonomik krizi izleyen dönemde AB üyesi ülkelerin ekonomileri, AB tek para sistemi, bu sistemin ön koşulları tartışılıyor; Yunanistan krizi, bunu izleyen İrlanda krizi, spekülatörlerin erketeye yattığı Portekiz, İspanya, hatta İtalya ekonomileri dünya ekonomisinin manşet haberleri.

AB'nin 2000 senesinden günümüze fiilen uyguladığı tek para sistemi, sisteme üye ülkeler tarafından belirli kriterlere uyulmasını gerektiriyor; gerektirmek belki hafif kalabilir, şart. Bu kriterlerin başında da bütçe açıklarının ve kamu borç stoklarının milli gelire oranı geliyor, bu iki kritere uyulmadığı ve söz konusu sapmanın ciddi boyutlarda olması ve beklentisel olarak da kalıcılığı gündeme geldiğinde tek para sisteminin sağlıklı işlemesi mümkün olamaz, olamıyor da.

Küresel krize karşı iktisat politikası yapıcılarının aklına kamu maliyesi ve merkez bankası dışında bir alternatif gelemediği için bugün, AB ekonomilerinin kamu maliyesine ilişkin Maastricht Kriterleri, bütçe açıklarının ve kamu borç stoklarının milli gelire oranı kriterleri artık fazla bir anlam ifade etmiyor, tamamen aşılmış ve çiğnenmiş durumdalar; orta vadeyi bilemem ama kısa vadede de söz konusu kriterlerin içine dönüleceğine ilişkin olumlu bir gösterge mevcut değil. Bu koşullar altında da Avro Bölgesi'nin ekonomik istikrarı, çok net söylemek gerekir ise, güvence altında pek görünmüyor.

Global krizin yangın günlerinde kamu maliyesi standartlarını gevşetmek, hatta laçka etmek yangını söndürmek demeyeyim ama hafifletme konusunda işe yarıyor ama bu kriterlerden sapmanın, kamu maliyesini laçkalaştırmanın kendi maliyetleri de hemen kapıya dayanıyor; orta ve uzun vadede hangi maliyetin ağır basacağını dünya iktisatçıları olarak göreceğiz.

Küresel krizin Avrupa'ya en yakın iki yansıması olarak Yunanistan ve İrlanda görünüyorlar; aslında bu iki ülkenin krizlerinin yapısına ve nedenlerine daha yakından baktığınızda ortaya çok farklı iki manzara çıkıyor. Yunanistan krizi tümüyle kamu maliyesi kökenli gözüküyor; bunu söylerken Yunan ekonomisinin kimi yapısal sorunlarını ihmal etmek istemiyorum ama ön planda 2009 senesi için milli gelirin yüzde 15,4'üne ulaştığı daha yeni açıklanan bütçe açığı söz konusu. Milli geliri çoktan aşmış bulunan kamu borç stoku ise işin cabası; Avro kullanan bir ülke olarak da bu açığı, borcu doğal olarak monetize edemiyorlar.

İrlanda'da ise yaşanan krizin kökeninde bütçe açığı ve kamu borç stoku problemleri yok; bugün için gündeme gelen çok yüksek bütçe açığı ve yine çok yüksek kamu borç stoku olan bitenin sadece bir neticesi.

İrlanda meselesini iyi incelemek gerekiyor; İrlanda 1973 senesinde Avrupa bütünleşme sürecinin bir parçası olduğu zaman bu sürecin en fakir ülkesi durumunda iken bugün bu ülkede kişi başına düşen gelir AB ortalamasının yaklaşık yüzde kırk üzerinde. Ortada tam bir başarı hikâyesi var ama bu başarı hikâyesini yaratan faktörlerin bugünün krizini oluşturan faktörler olma ihtimali de az değil; örneğin, İrlanda'da uygulanan Kurumlar Vergisi oranı (yüzde 12,5), AB ortalamasının yaklaşık yarısı ve İrlanda'ya tanınan bu vergi avantajı ülkeye seneler içinde çok büyük yatırım sermayesinin girmesine neden olmuş. Faizlerin de bir dizi nedenden yüksek tutulması ülkeyi bir sermaye çekim alanı yapmış; ancak unutmayalım, İrlanda yaklaşık 4,5 milyonluk bir ülke ve bu ülkenin bankacılık sistemi ülkeye giren bu büyük miktarda sermayeyi yönetme, verimli alanlara plase edebilme konusunda sorunlar yaşamış, krediler kredibilitesi düşük alanlara da kaymış ve küresel krizle birlikte sistem alt-üst olmuş. İrlanda küçük bir ülke, bu ülkede azımsanmayacak miktarlarda ABD ve İngiltere sermayesi mevcut, yani bu iki dev ülke minicik İrlanda'nın batmasına izin vermezler, kurtarma operasyonu da sanıldığı gibi maliyetli olmayabilir.

Yunanistan ve İrlanda krizini izleyen bazı gözlemciler bu krizden Avro kullanımını sorumlu tutuyorlar; gerekçeleri de, Avro'nun devalüe edilememesi nedeniyle krize giren ülkelerin kendi esneklik dinamiklerini kullanamamaları. Bu gerekçeye katılmak kolay görünmüyor zira devalüasyon rekabet gücü kazanmak amaçlı bir kur operasyonudur ama Yunanistan ve İrlanda krizlerinin gerisinde ciddi bir rekabet sorunu yatmamaktadır; bu nedenle Avro'nun esnek olmayan yapısını günah keçisi ilan etmenin bir anlamı iktisaden pek bulunmamaktadır.

Avro kullanan ülkelerde zaten tanım gereği devalüasyon yapılamayacağı ve yine zaten devalüasyon uygun bir enstrüman olmadığı için bu kur ayarlamasını kriz reçetesi kapsamının dışında tutmak gerekmektedir; Yunanistan ve İrlanda krizlerine karşı akla gelen bir ihtimal "bir zengin ağabeyin" gelip duruma mukayyet olması, borçları silmesi olabilir ama şimdilik ortada böyle bir ağabey pek görülmemektedir. ABD ve İngiltere bile İrlanda'ya müdahale ederken daha az ağabey rolü üstlenmek istemektedirler. Akla gelen başka bir ihtimal ise, kredi arz ve talebinde sorumlu davranmayan özneleri kaderleriyle baş başa bırakmak ama kamu maliyesini temizleyerek sistemin işleyişini kurtarmak gibi durmaktadır; bu tür krizlerde büyük yanlış yapanların cezasız kalmasının orta vadede başka sorunlar da yaratacağını unutmamak lazım.

Meseleye makro yaklaşımlarda da farklılıklar görülmektedir; belirli kesimler Avrupa Birliği'nin geldiği aşamayı, tek tek ülkelere esneklik payı (devalüasyon?) bırakmayan Avro kullanımını krizin sorumlusu olarak görmektedirler. Başka çevreler ise krizin sorumluluğunu Avrupa Birliği'nin yeterince ilerleyememesinde, mesela üye ülkelere hâlâ tanınan kamu maliyesi (bütçe) muhtariyetinde aramaktadırlar. Bu satırların yazarı da bu ikinci görüşün daha doğru olma ihtimalinin çok daha yüksek olduğunu düşünmektedir. Tek para kullanan ülkelerin bütçelerinin kanunlaşmadan AB Komisyonu tarafından onaylanması girişimi kanımca çok doğru bir adımdır, ulus-devlet sistematiği içinde düşünmeye şartlanmış çevrelere ters gelmektedir ama tek para kullanımının bütçe özgürlüğü ile bağdaşmadığı, yüzde üçlük limitlerin gizli (Yunanistan) ya da açık (Fransa, İngiltere) aşılabildiği ortadadır.

Tek para uygulaması doğrudur ama beraberinde mutlaka bir tür mali federalizmi de beraberinde getirmek zorundadır. [email protected]

Kaynak: Zaman