LOZAN Türkiye açısından bir 'kurucu belge'dir; 'kurucu' vasfından dolayı elbette bir tür 'kutsallığa' sahiptir.
Aynı zamanda bir 'zafer mi, hezimet mi?' tartışması da vardır!
Lozan, zamanında da çok tartışılmıştır. Hatta 'Birinci Meclis' feshedilmiş, 'İkinci Meclis'e de kabul ettirilmesi pek kolay olmamıştır.
Neden?..
Ege adaları, Boğazlarda eksik egemenlik gibi çok nedeni var ama en önemlisi, Musul, Kerkük ve Süleymaniye'den oluşan Musul Vilayeti'nin Lozan'da fiilen kaybedilmiş olmasıdır. (Kaybın imzası 1926'da atılacaktır.)
Musul'un kaybedilmesi yüzünden bugün bizler "Sınır güvenliği" ve "Kürt meselesi" gibi iki hayati konuda çok ciddi sıkıntılar yaşıyor olsak da Musul meselesi artık tarihte kalmış bir olaydır; 'nostalji' duymak bile çok yanlıştır.

Şartlara göre
Lozan'a itirazlarda Musul'un başta gelmesinin sebebi, o zaman, Musul'un İzmir ve Diyarbekir gibi bir vatan toprağı olarak görülmesidir. Milli Mücadele'nin zafer heyecanı da yaşanıyordu, Musul'u kaybetmeyi elbette içlerine sindiremediler.
Mustafa Kemal de defalarca Musul'un Misak-ı Milli'ye dahil, ayrılmaz bir vatan parçası olduğunu ilan etmişti.
Ama Musul'u kaybetmiştik.
Öyleyse Lozan hezimet miydi? Hayır, Lozan başarıdır.
Başarıdır ama Lozan'da tavizler de verdik ki en büyüğü Musul'dur.
Bu konuda siyaset nasıl bir yol izlemiş, bakalım:
Mustafa Kemal Paşa, yıllarca Musul Vilayeti'nin Misak-ı Milli'ye dahil bir vatan toprağı olduğunu söylemiştir. Bu yönde son konuşması 30 Ocak 1923 tarihlidir...
Fakat bir ay geçmeden, 27 Şubat'ta Meclis'te "Misak-ı Milli şu hat, bu hat diye sınır çizmemiştir" diye konuşmuştur!
Neden acaba?!

Harbi göze almak!
Lozan'da diplomatik savaş devam ederken Mustafa Kemal, İsmet Paşa'ya destek vermek için Musul'un anavatanın bölünmez bir parçası olduğunu vurgulayan konuşmalar yapmıştı.
Fakat 31 Ocak'ta İsmet Paşa ve arkadaşları hem de ortak imzayla Ankara'ya şu telgrafı çekiyor:
"Barışa varabilmek için Musul meselesinde İngiltere ile bir uzlaşma zemini bulmak zorunludur."
İsmet Paşa'nın formülü, "sulh için Musul'dan feragat"tir!
Çünkü Musul'da Yunan değil İngiliz ordusu vardır. Ya Musul için İngiliz ordusuyla savaşa girilecek ve ülkenin tamamı tekrar tehlikeye düşecek... Veya "barışa varabilmek için Musul meselesinde İngiltere ile bir uzlaşma" yoluna gidilecek!
İş bu noktaya gelince hem Gazi, hem Rauf Bey, Fevzi ve Karabekir paşalar "Musul için savaşa giremeyiz" görüşündedir.
Artık "Musul vatan toprağıdır" diyerek duyguları coşturmanın anlamı var mıydı?
İsmet Paşa'nın 2 Mart günü Meclis'te "Musul için harp ederiz!" diye konuşması, milletvekillerini yatıştırmak için söylenmiş siyasi bir retoriktir!
Şimdi, birileri Atatürk'ün Musul'u vatan toprağı olarak gösteren Ocak 1923'e kadarki sözlerini ve İsmet Paşa'nın "harp ederiz" konuşmasını falan alarak bir kitap yazsa ve üzerine "Ulu Önder Atatürk'ün Kuzey Irak Siyaseti" falan gibi cafcaflı bir ad koysa, doğru mu yapmış olur?!
Böyle seçmece alıntılarla yapılmış "Atatürkçü dış politika" kurguları az değildir.
'Tarihi okumak' ciddi bir iştir.
Milli varlığımızın temel belgesi olan Lozan'ı bilhassa doğru bir şekilde, öncesi ve sonrasıyla doğru okumalıyız.
Yarın devam edeceğim.

Kaynak: Milliyet