Bugüne kadar PKK ile mücadelede izlenen yol ve yöntemlerin hatalı olduğunu, bu "yol ve yöntemleri" kullananlar söylüyorlar. Geçmişte yapılan hataları ve bu hatalardan çıkarttıkları dersleri aktarıyorlar.

Sorunun içinden çıkılmaz hale gelmesinde bu hataların payını vurguluyorlar. Yüksek komuta kademesi alışkın olmadığımız bir özeleştiride bulunuyor. Fikret Bila'nın Milliyet'te sürdürdüğü "PKK'yla geçen 24 yılın komutanları" başlıklı röportaj dizisi, zamanlaması çok isabetli, usta işi bir gazetecilik örneği. Bila, düne kadar üç önemli isimle konuştu. Hilmi Özkök'le yaptığı uzun röportaj aydınlatıcı idi. Eski Kara Kuvvetleri Komutanı Aytaç Yalman'la başlayan yeni dizi ise, kafalardaki birçok soruya açık cevaplar getiriyor.

Türkiye'nin bir etnik sorunu var. Eğer bir soruna isim koyup tanımlıyorsanız, o sorunu var eden temel unsuru öne çıkartmanız gerekir. Türkiye'nin bir etnik sorunu yani bir "Kürt sorunu" olmasaydı, bugüne kadar "terör sorunu" başlığı altında yaşadığımız trajediyi yaşar mıydık? Şayet sorun "terör sorunu"ndan ibaret olsaydı, 1994'ten sonra elde edilen askerî başarılar ve PKK liderinin ele geçirilmesi neden bu sorunu sona erdirmedi? Bir sorunu "etnik" bir sorun olarak ele aldığınız zaman sivil kapasitenizin, toplumun psikolojisine dair yeteneklerinizin seferber edileceği zengin bir siyaset alanı önünüze açılır. Sorun bir "terör sorunu" ise çözüm sadece silahtadır. Sosyal ve siyasal alanlar da, bu durumda askerî çözümün tamamlayıcı unsurları olarak özellikle "yasaklar" biçiminde karşınıza çıkar. Türkiye, yaşadığı etnik sorunu bir "terör sorunu" olarak ele aldı. Sorun terör olunca, bir örgüt ile devlet arasında bir savaşın olması gerekiyordu. Türk ordusu ile PKK asimetrik savaşan iki taraf olarak öne çıktı. Siyasî çözümler kendiliğinden gündemden kalktı. Taraflar savaşan bu iki gücün yanında saf tutmak zorunda kaldı. Bugün hâlâ, PKK isimli örgütten iz ve eser kalmayacak bir sonuç elde etsek bile, sorunun olduğu gibi devam edeceğini göremeyenler ve terörün kısırdöngüsü içinden çıkamayanlar Türkiye'nin bu yakıcı sorununu yönetmeye devam ediyorlar.

Sorun terör sorunu olarak tarif edilince yetki ve sorumluluk güvenlik güçlerine verildi. Hepimiz biliyoruz: Türkiye'nin yaşadığı etnik sorun, askerlerin uhdesine aldığı bir askerî-güvenlik sorunu olarak askeri çözümlere konu edildi. Zamanında bu sorunla ilgili her türlü bilgi askerî otoritelerin tekelinde kaldı. Bu yüzden bir zamanlar bu görev ve sorumluluğu üstlenen generallerin, bugün yaptığı değerlendirmeler çok önemli. Fikret Bila'ya konuşan emekli generaller yanlış olan, aksayan, eksik olan bir şeylerden bahsederken, geçmişteki görev ve sorumluluklarına dair özeleştiride bulunuyorlarsa, bize düşen bugüne dair sonuçlar çıkartarak ona ulaşmak olmalı.

Eski Kara Kuvvetleri Komutanları'ndan Aytaç Yalman, sorunun saf bir "sosyal sorun" olarak yaşandığı dönemi tanımlıyor. Sorun bu aşamada "kendini ifade" sorunu olarak ortaya çıkıyor. Paşa'nın kendi ifadesi ile bölge insanı "dilini konuşmak, şarkısını, türküsünü dinlemek, kültürünü yaşamak" istiyor. Buna karşılık "bizim" yani devletin verdiği karşılığın, bugün tam da Kürt siyasetçilerin kullandığı "inkâr" politikası olduğunu, Yalman söylüyor. "Biz" bu sosyal taleplere "Kürt yoktur" cevabını verip, sosyal faaliyetleri bile "yıkıcı faaliyetler" kapsamına alıyoruz.

Yalman'ın 1978-84 arasında geçen ve "hata" olarak nitelediği 6 yıllık dönem, iki yılı sıkıyönetimle, geri kalanı da doğrudan askerî yönetimle geçen yıllar. Aynı yılların içinde PKK'nın dağ kadrolarının neredeyse tamamının yetiştiği bir Diyarbakır Askerî Cezaevi uygulaması ve 12 Eylül yönetiminin giderayak çıkarttığı, "Türkçe dışındaki diller"in konuşulmasına getirilen yasaklar var. Yalman'ın tanımladığı "sosyal sorun"u, içinden çıkılmaz bir terör sorununa dönüştüren hatalar herhalde bunlardı.

Bila'nın seri röportajlarında eski genelkurmay başkanlarından Karadayı ve Güreş'in söyledikleri, bugünün askerî yaklaşımını da yansıtıyor. Karşımıza şu soru çıkıyor: Terörle mücadele bugüne kadar yanlış mı yönetildi? Askerlerin başlattığı bu tartışmayı mutlaka sürdürmeliyiz.

 
Kaynak: Zaman