Artık hiç kimse Suriye'nin geleceğiyle ilgili sorulan sorulara verecek şeffaf bir cevaba sahip değil. Ne muhalifler, ne rejim, ne Rusya ne de İran bu belirsizliği çözemeyecek. Hatta İran, Hizbullah, Türkiye ve Arap baharı ülkelerinin direndiği bu savaştan en kazançlı çıkacak olan İsrail bile Suriye'de neler olabileceğini ön göremiyor. Ülkede Sünni- Şii çatışması mezhep savaşına dönüşmek üzere. Çatışmaların ülkeye verdiği tahribat da cabası. Bu yaşananların tek sebebi diktatör rejimin halkın sesine kulaklarını tıkaması, İran ve dostlarının ne akla ne de ahlaka sığmayacak derecede bu diktatörlüğe arka çıkması.

Ne devrimciler savaşın bu kadar uzayacağını tahmin ediyordu, ne de rejim ve yandaşları böylesine sefil bir duruma düşeceklerini düşünüyordu. Çatışmaların başında bir takım tavizler verilseydi ve makul bir çıkış yolu bulunsaydı Suriye şu an katliamlara sahne olmazdı. Devrim günlerinin başında Suriye olaylarını Afganistan'ın hikayesine uyarlayabilir, devrimcilerin lehine belirleyici alternatifler bulabilirdik. Ancak İran ve Rusya'dan gelen tam destek, batıda muhaliflere karşı uygulanan danışıklı dövüş politikası, çatışan güçler arasında parçalanmalara sebep olma ve muhaliflerin birbirleriyle çelişen düşünceleri, bizi bugün Suriye'de çıkmaza sokan nedenlerden sadece bir kaçı.

Şimdi Suriye'de uzlaşmaya yönelik arayışlar, askeri çözümlerden daha acil bir seviyeye ulaşmış durumda. Kısa vadede de olsa oluşabilecek tüm sürprizleri – rejimin çökmesi veya darbe yapılması gibi- göz önünde bulundurarak daha diplomatik sorular sorulmaya başlandı. Bunun nedeni rejimin son haftalarda bir çatışma bölgeleri üzerine kaydettiği gelişmelerdir. Esad kimi yerlerde yerinde saydı, kimi yerlerde ise büyük zarara uğradı. Kaybettiği yerler ise İran ve Hizbullah'ın daha keskin bir şekilde belirdiği bölgeler oldu. Bu müdahaleler ise ya müzakerelerde daha net bir pozisyonda yer almak için, ya seçimlerde daha fazla oy almak için ya da sonuncu alternatif olarak Alevi devletini tesis etmek için yapıldı. Hizbullah'ın Kusayr mücadelesi bunun en açık örneği.

Uzlaşmaya cevap arayan sorular Amerika ve Rusya arasında mayıs ayının sonunda gerçekleşen toplantı sonucunda daha net ortaya dökülmeye başladı. Kriz için Siyasi çözümün sağlanması için atılan adımlar Washington ve Rusya'nın ortak kaygılarını anlamak için yeterli. Özellikle de Bağdadi ve Zevahiri'nin açıklamalarından sonra askeri seçenek artık gündemden düşmeye başladı.

John Kerry- Sergey Lavrov'un Paris görüşmesinden sonra Moskova'dan bildirilen açıklama nerdeyse Amerikalı yetkililerin birbirinden farklı görüşlerini ispatlar nitelikteydi. Özelikle de Esad'ın geleceği ve Suriye ile ilgili diğer detaylar toplantıyı ve katılımcılarını fazlasıyla meşgul edecek gibi gözüküyor.

Toplantıda ele alınacak soruların daha çözüm odaklı olduğu ortaya çıkıyor. En azından – Moskova'nın bildirdiğine göre- rejimin toplantıya katılması bekleniyor. Muhalif kanat da Esad'ın çekilmesi ve şiddetin durdurulması konuları görüşülecekse toplantıya geleceğini bildiriyor. Bunun yanı sıra Türkiye ve muhalifleri destekleyen Araplar Amman'da toplanıp Cenevre'ye destek verdiklerini açıkladılar. Abudabi'deki görüşmelerde ise Esad'sız bir Suriye istediklerini belirtirken geçiş sürecinde Esad'ın yeri ile ilgili olarak net açıklamalar yapmaktan çekindiler. İran'ın katılım süreci için bir engel oluşturmayacağı bekleniyor. Nihayetinde ne olursa olsun kendisine danışılmadan hiçbir şeyi kabul etmeyeceği biliniyor.

Burada Lavrov'un dikkati çeken bir söylemi var: toplantı kolay geçmeyecek. Bunun yanı sıra Paris görüşmelerinde John Kery ile güvenlik güçleri, istihbarat, merkez bankası ile ilgili olarak anlaşmaya vardığı gündemde. Bu aşamada geçiş hükümetinin rolü büyük bir hassasiyet kazanıyor. Her durumda, Cenevre toplantısı'nın büyük ikilemlere yol açmayacağı tahmin ediliyor. Ancak anlaşılmak istenen şey, toplantının sonucu ve alınan kararların uygulanıp uygulanamayacağı.

Eğer iyi düşünülürse, bu toplantının hedefinin tamamen geçiş hükümetinin yürürlüğe girmesiyle alakalı olacağı anlaşılır. Yani toplantıda sorulacak tüm sorular geçiş hükümeti ve Beşşar'ın akıbeti üzerinden sorulacak. Hükümetin ordu ve güvenlik güçleri çizgisinde mi olacağı, yoksa Kery ve Lavrov'un anlaştığı üzere geleneksel bir Beşşar hükümeti şeklinde mi olacağı tartışılacak. Hatırlanırsa Beşşar Esad tam yetkili bir hükümetin kurulması talebini reddetmişti. Peki, şu durumda yani kendi geleceği için karar verecek olan güçlerin pozisyonlarını değiştirmesi durumunda bu teklifi kabul eder mi?

Muhalifler ile ilgili soru ise, onların bu konuda nerede yer alacakları. Geçiş hükümetinin kurulması durumunda şu an çatışan gruplara savaşın bitmesi için yeteri kadar etkili olabilecekler mi? Ve eğer başaramazlarsa – ki büyük ihtimal öyle olacak- bunun alternatifi ne olacak? Bunun gibi cevabı bilinmeyen daha birçok soru var. Eğer durum böyle devam ederse Suriye de Filistin gibi sonuçsuz müzakerelerin kurbanı olacak ve barış görüşmeleri hiçbir fayda sağlamayacak. Hatta belki Cenevre'de 3., 4. toplantılar da yapılacak ve sonu gelmeyen girişimlerde bulunulacak. Bu sırada da Suriye konusunda başından beri en büyük kazanımların sahibi olan İsrail, endişeleri sayesinde Washington'u yöneterek istediklerini elde etme fırsatı bulacak.

Aslına bakılırsa toplantıda karşılaşılacak en büyük engel rejimin ve destekçilerinin detaylardaki konumu olacak. En azından meydanlarda kaydedilen gelişmelerin nereye vardığı müzakere masasında daha net görülecek ki bu durum devrimcilerin tamamen karşısında olduğu gelişmeler. Devrimciler kanın durması için gerçekten istekliler ancak Beşşar Esad ve dostlarının kabul edilmeyeceği gerçek bir çoğulculuğu kabul ediyorlar. Çünkü şu an herkes hiçbir şekilde onlarla bir araya gelinmeyeceğini çok iyi biliyor.

Burada Türkiye ve Arap destekçilere önemli roller düşüyor. Ülkede güç dengelerinin değişmesi için devrimcilere destek ve silah yardımının artırılması bir seçenek gibi duruyor. Ancak genel durum bu seçeneğin umulmayan yollara çıkabileceğini de gösteriyor. Rejimin çökmesi ve ülkeye kaosun yeniden girmesi veya Alevilerin küçük devletçiklerini kurma hayalleriyle ülkeyi terk etmeleri, onları Kürtlerin takip etmesi veya ülkenin parçalanmaması halinde geçiş hükümetinin kurulmasından önce devrimciler arasındaki muhalefetin çatışmaya dönüşmesi ihtimaller arasında

Başa dönersek, Suriye'nin geleceğiyle ilgili sorular bugünkünden çok daha karmaşık bir hal aldı. Bu durum ise sadece Suriye'yi değil, Irak ve Lübnan başta olmak üzere tüm bölgeyi ilgilendiriyor. Trajik olan ise hiç kimsenin geleceğe dair bir öngörüde bulunamaması. Bilinen tek şey, Suriye'de tarihin halkın kanıyla yeniden yazıldığı ve artık geriye dönmenin imkansız olduğu.

Kaynak: El Cezire
Dünya Bülteni için çeviren: Tuba Yıldız