11 Eylül'den sonraki 10 yıl medya tarihinde bir dönüm noktası oldu: İnternet patladı, arama motorları izleyici elde etmek için en önemli araçlar haline geldi, sosyal ağlar, mobil araçlar ve şimdi de tüm enformasyon ve eğlence kategorileri için uygulamaları oluşturuldu.

Bu medyatik inovasyonların hızı ve zenginliği bir paradoks olarak medyanın kurum olarak gerilemesi ile birlikte gelişti. Burada enformasyon kaynağı olarak medyalardan söz etmiyorum -onlar zorunlu olarak varlar- ciddi manipülasyon girişimlerine karşı direnmek için gerekli iradeye, maddi araçlara ve entelektüel cesarete sahip olan ve kamu çıkarı adına özgürce ifadede bulunan medyadan söz ediyorum.

11 Eylül sonrası büyük paniğinde medyanın suç ortaklığının birçok yüzü vardır. Birkaç istisna dışında Irak'ın kitle imha silahları yalanlarına aracı olunması ise sadece bunun en görünür tarafı oldu. Şüpheli olduğu kadar radikal önerilerle uzun vadede daha zararlı oldular; ülkenin dünya üzerinde sürekli üsler ağına ve 'mekânı' (vatan) korumayı hedefleyen devasa bir araca ihtiyacı olduğu; hükümetin sıradan vatandaşları arama ve sürekli takibe maruz bırakabileceği ve bırakması gerektiği, tutuklama belgesi olmadan insanları tutuklayabileceği, işkence edebileceği her gün hayatta kalmak için mücadele etmek gerekiyormuş gibi savaş halinde olması gerektiği düşüncesi. Bu önerilerin hâlâ savunulabilir olması durumu -oysa her şey ülkenin geniş kaynakları olsa da gerçekte sadece küçük bir fanatik cinayet grubu tarafından tehdit edildiğini gösteriyor- kendilerine daha önce söylenenleri tekrarlamakla yetinen medyanın kalıcı etkisine şahitlik ediyor.

Medyanın diğer başarısızlığı, bu üzüntü verici on yılı tamamlayan ABD'nin bütçe açığı etrafından dönen histeri oldu. Bu medyatik örtü hükümetin 80 yılın en önemli sorunlarından birine karşı tepki vermesini tümüyle engelledi. Kuşkusuz -geçmiş yönetimin tedbirsiz ve kaynak bulunamamış harcamalarıyla şişirilen- kamu açığı sorunu ağırlaştı ve uzun vadede önemli bir sorun olacak bir hale geldi. Ancak yine de bugün medyanın bu konuya verdiği önemin derecesi hayret vericidir. Bütçe açığı 2010 yılı başında, Başkan Bush ile Obama tarafından alınan tedbirlerle zar zor kurtulabilmiş Amerikan ekonomisi Wall Street'in aşırılıklarının tahrik ettiği ağır bir ekonomik durgunluk darbesinin etkisindeyken ortaya çıktı.

Söylem günden güne değişiyor. Gazeteciler umutsuzca durgunlaşmış bir ekonomiyi harekete geçirmek için yeni bir bütçesel uyarıcı önermiyorlar. Sekteye uğramış bir büyümeye karşın, gayrimenkul piyasasındaki düşüş, el konulan hanelerin sayısı ya da işsizliğin kaygı verici bir düzeye yükselmesine rağmen en güçlü medya kuruluşları sadece aynı tek sorundan etkilenmeye muktedir görünüyorlar: federal bütçe açığı. Bütçe açığı ile ekonomik durgunluk arasından en alt düzeyde de olsa bir bağlantı var mı? Pek de yok. ABD'ye verilen faizlerin düşüklüğü cephesinden yorumlarsak, finansal piyasaların kredi vermekte bir çekinceleri bulunmamakta. Medyanın bütçe açığını büyük manşetlere taşımalarındaki kararlılık, evlerinden atılan ailelerin kaderi, işsizlerin sıkıntısı, yoksulluğun artması ve şu an içinde yaşadığımız felaketin kaynağındaki finansın gurularının yaptıklarının yanında kalması gibi haftalar boyu reel ekonomide olanların görmezden gelinmesini meşrulaştırarak kamuyu yaşamsal bir sorun olduğuna inandırdı.

Borcun şeytanileştirilmesi aslında sadece bir bahanedir. Gerçek hedef, kamu sektörüne saldırmayı ve onun yardımına koşabilecek herkesi engellemeye çabalayan reaksiyoner siyasetlere dönme adına partizan amaçlarla hükümeti felç etmektir. The Mıamı Herald, 6 Eylül 2011


Kaynak: Zaman