Şu ana kadar yaptığımız iş kendi devlet düzenimizin iç işleyişine dair bir tasarrufta bulunmak. Hükümet, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni sınır dışına gönderebilmek için bir Başbakanlık tezkeresi ile TBMM'den izin alıyor. İzni talep eden hükümet.

Bu izni aldıktan sonra askeri sınır dışına gönderecek olan yine hükümet. Dikkat edelim: Tasarruf doğrudan dış politikaya dair değil, kendi devlet düzenimizle ilgili bir prosedür yerine getiriliyor. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin ülke sınırları dışına çıkması için hükümetin talimatına ihtiyacı var. Hükümetin bu talimatı verebilmesi için parlamentodan izin alması gerekiyor. Salı günü 507 oyla hükümet bu izni almış oldu. Kendi idarî sistemimiz ve siyasî karar sürecimiz içinde yine kendimize getirdiğimiz bir sınırlamayı, yasama organı marifetiyle aşmış ve elimizi-kolumuzu serbest bırakmış olduk.

Yasama organının hükümete verdiği sınırlarımız dışında silahlı operasyon izninin bütün dünyayı ayağa kaldırması kendi iç düzeninizle ilgili bir tasarrufun, diplomatik açıdan ne kadar büyük bir güce sahip olduğunu gösteriyor. ABD Başkanı, Meclis'te oylama devam ederken, "Türkiye'ye zarar verir" gerekçesini kullanarak aba altından sopa gösteriyor. Oylama sonucunu dünya medyası flaş haber olarak duyuruyor. Çin televizyonunda uzmanlar oturup bu kararın muhtemel sonuçlarını tartışıyor. Çok yükseklerde seyreden petrol fiyatları yeniden kıpırdıyor. Bütün dünya dikkat kesiliyor.

Tekrarlayalım: Türkiye Irak'ı işgal kararı almıyor; hatta sınır ötesine asker göndermeye de karar vermiyor. Sadece kendi devlet düzeni gereği bir iç tasarrufta bulunuyor. Hükümet, Türk askerini yurtdışına gönderme izni alıyor. Yasama organının vermiş olduğu kararın yol açtığı bu şiddetli dalgalanma, Türkiye'nin önünde duran hareket alanı hakkında önemli ipuçları veriyor.

Hem tezkereyi destekleyenlerin hem de karşı çıkanların içine düştüğü bir "indirgeme" hatası var. İtiraz edenler, Türkiye'nin girişeceği askerî operasyonun siyasî ve askerî hiçbir sonuç vermeyeceğini ve belki de Irak bataklığına gömüleceğimizi iddia ediyorlar. Düzenli ordu birlikleri ile gerek ülke içinde gerek ülke dışında yürütülecek asimetrik savaşın başarılı sonuçlar vermesi neredeyse imkânsız. Ama silahlı gücünüzle tehdit ederek veya ordunuzu doğrudan seferber ederek terörün de çatlaklarına yerleştiği hassas dengeleri değiştirmek mümkün. Unutmayalım savaş veya savaş tehdidi, siyasetin şiddet araçları kullanılarak devam etmesidir. Tezkerenin ABD'de ve Kuzey Irak yönetiminde yol açtığı rahatsızlık ve alelacele girişilen taahhütler "siyaset"in doğru hedefe ilerlediğini göstermiyor mu?

Sınır ötesi operasyon için tezkereyi gündeme sokan olayları hatırlayalım. Türkiye durup dururken bu kararı vermedi. Yaşadığımız sürecin arkasında Gabar Pususu'nda şehit edilen askerlerimiz duruyor. Türkiye'yi Irak'a çeken olaylar zincirini başlatan doğrudan PKK'nın eylemleri oldu. Sorunumuz, Kandil Dağı'nda yapılacak operasyonun Türkiye topraklarındaki terör saldırılarını durdurma yeteneği değil. Çok daha yüksek bir stratejinin sonucu olarak, ABD'nin ve Kuzey Irak'ın fiyakasını bozacak bir sınır ötesi operasyonun, dolaylı yollarla terör örgütü üzerinde sağlayacağı caydırıcılık. Bu caydırıcılık Türkiye'nin zorlamasıyla ABD'nin ve Kuzey Irak yönetiminin eseri olacak. Türkiye, diplomasinin çare olmaktan çıktığı noktada silahlı gücünü, yani "zor"u devreye sokuyor. "Zor oyunu bozar" hamlesini yapıyor.

Silahlı gücün görevi savaşmaktan önce caydırıcılıktır. Türkiye tezkere ile ordusunun caydırıcılığına biraz daha inandırıcılık kazandırdı. Karşımıza şöyle bir sonuç çıkıyor: Terörün sona ermesini isteyen herkesin bu caydırıcılığı desteklemesi lâzım. Hatta Türk ordusunun Kuzey Irak'a girip askerî operasyon yapmasını engellemenin yolu da bu caydırıcılığa destek olmaktan geçiyor.

Kontrolden çıkan ve bir çıkar şebekesine dönüşen PKK'nın, demokratik Kürt siyasetinin yani Meclis'teki DTP'nin bastığı zemini yok etmesi de ancak bu caydırıcılık sayesinde önlenebilir. Tezkere'ye "barış ve kardeşlik" adına karşı çıkan DTP'nin aynı gerekçe ile destek vermesi de mümkündü. Kürt sorununun çözümünden önce konuşulabilmesi için bile, terörün sona ermesi lâzım.

 
Kaynak: Zaman