Ak Parti, Kürtlerden aldığı oy kadarını Türklerden veya Türkiye nüfusunu oluşturan Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak gibi diğer etnik unsurlardan da alıyor. DTP’den daha çok ilgi gördüğü için “Kürt” aidiyeti ile tanımlamak da mümkün. Ak Parti’nin DTP’den çok oy alması, etnik aidiyetten başka bir ortak buluşma noktasını gündeme getiriyor. Belki Türkiye’de herkesin üzerinde düşünmesi gereken husus, bu, kavmi aidiyeti de aşan buluşma noktalarıdır. Bu işte bir başka sır var. Türkiye’nin sırrı… Bunu herkesin anlaması gerekir.

Kavimlerin menşei konusunda uzman değilim. Hangi kavmin kökeni kaç bin yıla uzanıyor ve hangi kavim hangisinden doğdu, hangi kavim hangi ana kökün uzantısıdır, bilmiyorum. İslam inancına göre Hazreti Adem’den gelirken bin-milyon yıllar içinde kavimler, renkler, diller nasıl ayrıldı, nasıl birbirine karıştı, saflık nedir, melezlik nedir onu da bilmiyorum.

Benim bildiğim, kavimler, renkler, diller var ve bunlar birbiriyle iletişim halinde olacaklar.

Bir şey daha biliyorum: Sırf herhangi bir kavmin, dilin, rengin mensubu olmak, başlı başına bir erdem niteliği taşımıyor. Her kavmin, dilin, rengin mensubundan iyilikler de çıkıyor, kötülükler de... Herhangi bir insanı veya topluluğu, mensubu bulunduğu kavme, dile, renge göre yargılamak, sağlıklı bir tutum değil.

Bununla birlikte, kavmi, dili ve rengi, bir ideoloji tabanı haline getiren yönelişler her zaman mevcut olmuş. İslam’ın ilk tebliğ yıllarında da Hazreti Peygamber (s.a.) insanların, zaman zaman birbirini kırmaya götüren bu yönelişini terbiye etmek gibi bir yol tutmuş. “Üstünlük insanın, Yaratanı ile ilgisinin derecesine (takva) bağlı” ilkesi getirilmiş.

-Acaba Hazreti Peygamber Türk müydü?

-Acaba Kürtler aslında bir Türk boyu mu idi?

Bunları uzun süre tartışmış ve Hazreti Peygamber’i Türkleştirmekle bir tür onur kazanmayı arzulamışız. Kürtleri Türkleştirmek de, Türkiye’nin ulus bilincini dokumak ve ülke bütünlüğünü muhafaza açısından gerekli görülmüş.

Bunda başarılı olunmuş mu?

Hayır.

Özellikle “Kürtlerin Türklüğü” konusuna bağlı sancı, artarak devam ediyor ve karşıt bir etnik bilinç teşekkülünün zemini oluyor. Etnik bilinç etnik bilinci besliyor, büyütüyor ve makul sınırları aştığında çatışma zemini oluşturuyor.

Şu sıralar, Kürtler dünyasında da, benzeri bir tartışmanın büyümekte olması, kaderin garip bir cilvesi diye mi okunmalıdır?

Soru şu:

-Acaba Zazalar Kürtlüğün neresine düşer?

Bu soru, seçim atmosferinde yaşanan ilginç bir gelişme ile bağlantılı olarak gündeme geliyor, şöyle ki:

Seçime bağımsız adaylarla girip, yüzde 10 barajını aşma hamlesi yapan Kürt milliyetçi hareketinin en frapan siması Leyla Zana oldu. Leyla Zana “Eyalet sistemine gidelim, bu Osmanlı modeli idi. Cumhuriyet’in ilk yıllarında da bu bölgenin adı Kürdistandı” gibi “provokatif” diye nitelenen konuşmalar bile yaptı.

Bunu yaptı ama, Ak Parti’ye verdiği yüzde 72 oyla Türkiye rekoru kıran, CHP’li bir adayın “Sandığa 6 bin kişi taşıdım, onların 2 bini Ak Partiye oy vermiş” diye yakındığı Bingöl’de onu bile şaşırtan bir şey yaşandı.

42 yaşındaki hamal Mehmet Canan, Vatan muhabirleri Öge Demirkan ve Burak Kara’ya anlattı:

“19 Temmuz’da Leyla Zana geldi. Konuşmasına Kürtçe başladı. Ama biz Zaza’yız, Kürtçe bilmeyiz. 5 dakika Kürtçe konuştu. Birisi kulağına bir şeyler dedi ve Zana konuşmasına Türkçe devam etti.”

Kürtlerle Zazaların ortak dili Türkçe olmuştu birdenbire...

Acaba Zazalar Kürt müydü?

“Kürdistan” diye bir coğrafya tasavvur edildiğinde, buradaki tüm halklar için Kürtlük şablonu mu uygulanacaktı? Bir dil problemi çıkacak mıydı? Zazalar da kendini Kürt olarak mı tanımlayacaktı? Yoksa Zazalardan da öte, Kirmançiler vs... ayrı ayrı “ulus” haline mi gelecekti?

Mikro milliyetçilik denen şey bu mu idi?

Kürtçü hareket, Zazacı hareketle ne yapacaktı?

Bu iş, Peygamberimiz zamanında Medine’deki aynı ırka bağlı iki kabilenin, Evs ile Hazreç’in vuruşmasına kadar dayanmıştı. Kabileden sonra aşiretler didişmesi başlarsa ne olacaktı?

İşi buralara uzattığımızda, karşımıza derin karmaşalar çıkmaktaydı.

Oysa bir de, seçimlerin belki bir kere daha ortaya çıkardığı Türkiye gerçekliği başka şeyler söylüyordu.

Mesela şu iki soru üzerinde düşünelim:

-Ak Parti bir Kürt partisi midir?

-Sırf Doğu - Güneydoğu’ya yönelik bir seçim olsa, (hani şu Zanagillerin ısrarla Kürdistan diyedurdukları bölgede) iki parti seçime girse, Ak Parti ve DTP, nasıl bir sonuç çıkardı ortaya?

Bir ara, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk söylemişti:

-DTP’nin Kürt oyları içindeki payı yüzde 25’ten ibaret...

Geriye kalanları kim alıyor?

Başkaları...

Mesela Ak Parti...

Yüzde 25, CHP’nin Türkiye genelinde aldığı oya yakın bir oran...

Acaba buradan yola çıkarak, DTP’nin “Kürt oyları” içinde ulaştığı oranı, CHP’nin Türkiye’den aldığı oy oranı ile mukayese edebilir miyiz?

Böyle bir mukayese anlamlı ise, o zaman CHP’nin Türkiye’deki misyonu ile DTP’nin o alandaki misyonu birbiriyle önemli ölçüde örtüşmüş oluyor mu?

Ve bu mukayese anlamlı ise, CHP’nin Türkiye’de bulduğu karşılıkla, DTP’nin Kürt oyları içinde bulduğu karşılık aynı problemli durumun yansıması mıdır?

İlk sorumuza, yani “Ak Parti bir Kürt partisi midir?” sorusuna yeniden döndüğümüzde, tabii ki bunun cevabı “Hayır” olacaktır. Ak Parti, Kürtlerden aldığı oy kadarını Türklerden veya Türkiye nüfusunu oluşturan Çerkez, Laz, Arnavut, Boşnak gibi diğer etnik unsurlardan da alıyor. Siyasi hareketleri kavmi aidiyete göre tanımlamak istediğinizde Ak Parti’yi bütün bu etnik aidiyetle birlikte anmak mümkün. O arada, DTP’den daha çok ilgi gördüğü için “Kürt” aidiyeti ile tanımlamak da mümkün.

Bulgaristan’da Hak ve Özgürlükler Hareketi, çok daha az ortak noktaları bulunan Bulgarlardan bile oy alıyor.

Benzetmek hata olmazsa, Ak Parti’nin bölge insanından ve daha genelde tüm Türkiye’deki Kürt oylarından, DTP’den çok oy alması, etnik aidiyetten başka bir ortak buluşma noktasını gündeme getiriyor.

Belki Türkiye’de herkesin üzerinde düşünmesi gereken husus, bu, kavmi aidiyeti de aşan buluşma noktalarıdır.

Türkiye’nin bu konu etrafında en çok tedirgin olduğu zamanda ortaya çıkan bir gerçek bu.

-DTP, “Kürt” söylemini bağıra bağıra dile getirdiği halde aldığı sonuç bu.

-Ak Parti, hiçbir “Kürt” eksenli söylemde bulunmadan bu sonucu aldı.

Kürt menşe’li siyasetçiler, Ak Parti bünyesinde siyaset yaparken, bir zorlanma hissetmiyorlar.

Bu işte bir başka sır var.

Türkiye’nin sırrı.

Bunu herkesin anlaması gerekir.

Herkesin içine Ak Parti girmeli, Kürt eksenli siyaset yapanlar girmeli, MHP ve CHP girmeli ve bence “Devlet” dediğimiz dünya girmeli...

Ak Parti girmeli, Kürt kökenli vatandaşlardan aldığı oyların, ülkenin çocuklarını alan, ülkenin maddi - manevi ortamını zehirleyen bu sıkıntılı alan için kendisine sorumluluk yüklediğinin farkına varmalı.

Kürt eksenli siyaset yapanlar girmeli, Türkiye gerçeği, etnik bir politika için elverişli bir zemin değil. Etnik bilinci daha çok kaşımak, uzun vadede, mikro milliyetçiliklerin gelişmesi oranında onu kaşıyanlar için bile sorunlar üretebilecek. Paris Kürt Enstitüsü Başkanı Kendal Nezan, daha şimdiden “Kürtlerin liberal, hatta liberal-muhafazakâr bir partisi olmalı. Çünkü Kürt seçmenlerin bir kısmı muhafazakâr” diyor. Bu, farkına varılmaya başlanan zihni farklılaşmanın göstergesi...

MHP ve CHP girmeli, bu iki parti, tıpkı DTP’nin ülkenin öteki kesimleriyle yaşadığı gibi, bölge ile iletişimsizlik yaşıyor. Sorunu bu iletişimsizlik içinde çözmek mümkün değil.

Ve “Devlet” girmeli...

Ak Parti neyi temsil ederek bir “Türkiye partisi” haline geliyor, ülkenin her yanına ulaşabilecek bir dil üretebiliyorsa, onu anlamalı ve bu noktada topyekün bir irade sergilemeli.

 

Yazarımızın bu yazısı Aksiyon Dergisi'nden alıntılanmıştır.