YÖK ve rektörlük seçimleri onulmaz bir sancı alanı olarak varlığını sürdürüyor.
Öğretim üyeleri seçiyor, YÖK sıralama yapıyor, Cumhurbaşkanı yeniden sıralama yapıyor.
Sistem bu.
Ve bu sistem içinde, üniversite camiasının saygınlığı ile asla bağdaşmayacak çarpıklıklar alıp başını gidiyor.
Neredeyse yarım asırdır üniversiteler sorun halinde...
"Kara cübbeliler" söylemi, ne kadar acayip değil mi?
Ama bu söylem, siyaset yapmaya başlayan üniversite gerçeğiyle gündeme gelmiş.
İhtilalin anayasasını yapan üniversite, "Ordu göreve" diye yollara düşen üniversite... ve baskı dönemlerinin ali kıran baş keseni haline gelen üniversite...
YÖK yapılanması, üniversite camiasındaki bu problemli yapının üzerine tüy dikiyor.
Rektör seçimleri de tüyün üzerine tüy dikiyor.
Hadise, daha önceki Cumhurbaşkanı döneminde de sık sık sorun olarak gündeme gelmekteydi. Ama gene de Sezer'le YÖK ideolojik anlamda paralel duruş içinde bulundukları için çarpıklıkların üstü çabuk örtülüyordu.
Cumhurbaşkanı değişti.
Cumhurbaşkanının değişmesi, özellikle YÖK dünyasını tedirgin etmişti.
YÖK Başkanı ve rektörlerin seçiminde farklı bir irade devreye girecekti.
Yüreklerde kıyamet kopmaktaydı.
Acaba sayın Gül, henüz Cumhurbaşkanlığına gelmeden bazı atamalar kotarılamaz mıydı?
YÖK Başkanı önceden istifa etse, yeni YÖK Başkanını Sezer atasa olmaz mıydı?
Bu boşuna bir çabaydı. Yeni Cumhurbaşkanından bir YÖK başkanı kaçırılsa, iş bitecek miydi?
Olmadı, yeni YÖK Başkanının tayini sayın Gül'e kaldı.
Tabii ki, Gül'ün önüne yeni rektör tercihleri de kaldı.
İşte rektör atamasında bir klinik vak'a, Galatasaray Üniversitesi rektör seçiminde yaşanıyor.
136 öğretim üyesi üç aday seçiyor. Adaylardan biri 51, ikincisi 49, üçüncüsü 32 oy alıyor.
YÖK'ün Cumhurbaşkanına altı aday sunması gerekiyor. YÖK üç kişiyi de dolgu aday olarak listeye yazıyor.
Bu arada üçüncü adayı tasfiye ediyor. Onun yerine bir oy alan bir kişiyi koyuyor.
Üçüncü aday, Galatasaray Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Köksal Bayraktar. Bayraktar'ın biçilme gerekçesi yaş haddi. Bayraktar 1941 doğumlu ve 66 yaşında. Emeklilik yaşı ise 67. Yani emekliliğe bir yılı var ama, tasfiyeye uğruyor.
Peki acaba YÖK Başkanı Erdoğan Teziç kaç yaşında? O ise, 1936 doğumlu, buna göre Köksal Bayraktar'dan 5 yaş büyük. Ama YÖK Başkanı. Yaş haddi ona işlemiyor.
Böyle bir durum.
Olaya neresinden baksanız garipliklerle dolu.
Öğretim üyelerinin seçimi ile oluşan bir listeyi, YÖK'ün yeniden tanzimi sakat. Neye göre bu yeni sıralamayı yapacaksınız? 32 oy alanı neye göre tasfiye edecek veya alt sıraya atacaksınız da yerine 1 oy alanı hangi mantıkla koyacaksınız? Tasfiye edilen insan, bilim adamı, kendisinin hangi gerekçe ile tasfiye edildiğini düşünecek? "Sakıncalı" bir adam görüntüsünden kendisini nasıl kurtaracak?
Bu arada YÖK, bir de, rektör adayları ile mülakat yapıyor.
Bu mülakat işi hepten acayip. Bir tür nabız yoklaması. İdeolojik röntgen. Ondan sonra gelen tasfiyeler, daha bir anlam yüklü oluyor.
YÖK'ün sıralaması, bir de Çankaya'da elden geçiyor. Orada da geçmişte çok tartışmalı kararlar verildi. En altta gelenler en üste çıkarılabildi.
Peki, Çankaya neden alt üst eder gelen listeyi?
Tercih sebebi nedir?
Şöyle bilgiler geldi o zamanlar: Cumhurbaşkanı kapıcılardan bile sordurttu, bu adam nasıl diye? Eşi nasıl, çocukları nasıl, hangi okula, hangi kursa giderler? İhbarlar, jurnaller var mı hakkında? Olağanüstü dönem dosyaları var mı?
Bir kere YÖK'e listeleri alt üst etme yetkisini vermişseniz, YÖK, adayları mülakatlarla sorgulayabiliyorsa, asıl tercih makamı olan Cumhurbaşkanı da başka soruşturmaları yürütecektir. Türkiye'de düzen böyle işlemektedir.
Peki şimdi ne olacak?
Çankaya'da Sezer değil, Gül var.
Gül de bu sistemi işletsin mi?
Tepkiler hazır. Dünkü adaletsizliği alkışlayanlar, şimdilerde pusuya yatmış adalet savunuculuğuna soyunmaya hazırlanıyorlar.
"Gül listeleri alt – üst etmesin!"
Adalet tabii ki önemli.
Adalet mülkün temeli.
Sayın Gül, adaleti önemseyen bir devlet adamı olarak tanındı.
Sayın Gül, YÖK sisteminin nasıl bir sancı odağı olduğunu bilerek geliyor.
Onun için, verdiği kararların adalet duygusunu rencide etmeyecek nitelikte olmasına, isminin rektör tartışmaları içinde en az geçmesine de itina edecektir.
Ama yine sayın Gül, bu YÖK sisteminin değişmesinin kaçınılmaz olduğunu da , Türkiye'nin üniversite alanında köklü bir reforma ihtiyaç duyduğunu da bilmektedir. Üniversitelerin kısır siyasi çekişmeler içinde rol almasını değil, Türkiye'nin tırmanışında öncü rolü üstlenmesi gerektiğinin altını çizmektedir.
Türkiye'nin önünde acil bir üniversite reformu vardır. Belki de bunun sözcülüğünü en çok sayın Cumhurbaşkanı yapacaktır. Üniversiteleri, kısır tartışma ortamından çıkarıp, bilim alanında yoğunlaştırmak, Türkiye için en hayati adım olacaktır. İnanıyorum ki Türkiye, bu alanda öncülük edecek olan bir devlet adamını gönülden alkışlayacaktır.