İşte yıl sonu hesaplaşması dediğim böyle bir şey. Okuyucular, pasif okuyucu değil aktif değerlendirmeci olmalılar. Sınavı veren yazardır. Oysa kimi zaman roller alabora oluyor, değerleri teslim edilmiş yazarlar yazılarıyla okuyucunun karşısında sınav vermek yerine yönlendirici oluyor. Yazılar düşünmek için araç olacaklarına mesajlar ve hatta buyruklar gibi işlevleri oluyor..  
 
Sevgili okuyucular, yeni yılda mutluluklar dilerim. Bu dilekler insanların sosyalleşmesinde yararlı olmasına yararlıdır da, dileklerin pratik yararından o denli emin değilim. En büyük ihtimal, gelecek aylarda sevinçlerle acılar bildik biçimde paylaşılacak, hayat aşağı yukarı böyle devam edecek. Benim için yeni yılın anlamı simgesel olarak bir tür yeni başlangıç olması ve dolayısıyla geçmişle de hesaplaşma ihtiyacını duymamdır. Bu yazıda da, okuyucularımla birlikte, geçen yılda yazdığım yazıların 'envanterini' ele almak istiyorum. Yazdıklarıma bu gözle ve mesafeli bakmak kendimi bir dereceye kadar daha iyi anlamama yardımcı olmakta, ama böyle bir girişim okuyucularla daha dolaysız bir ilişki kurmamı da sağlayacaktır: Neleri önemli saymışım, neler beni sevindirmiş, rahatsız etmiş; bu sütunda ne tür yazılar çıkar, genel yaklaşım nasıldır, nelere önem vermemişim, neler atlanmış gibi sorulara sanırım böyle yaklaşılabilir.

2007 yılında Zaman'da yirmi beş yazı yazdım. Bunların çoğu siyasî, ideolojik ve toplumsal sıkıntılarla ilgiliydi. Kendi özel sıkıntılarım da sınırlı olarak söz konusu oldu. Örneğin 'Aydınlığın tadı kaçtı' başlıklı yazımda antidemokratik baskılar yüzünden işi okuyup yazmak olan aydınların mazoşist Rambo'lara dönüştürüldüğünden yakınıyordum. Yazıların çoğu Türkiye ile ilgiliydi. Bir kısmı da Türkiye'yi de doğrudan ilgilendiren başka ülkelerle ilgili. Örneğin 2007'nin ilk yazısı, ABD'nin Irak politikasını eleştiriyordu. Beş yazı Yunanistan'a ayrılmış: Türkiye'yi de ilgilendiren okul kitapları ve Yunan kimliği, daha dengeli olmaya başlayan; ama arada Türkiye'deki olmadık parlamento dışı müdahaleleriyle sarsılan Türkiye imajı, komşu ülkede cumhurbaşkanının seçiminde sağlanan geniş konsensüs ve genel seçimler, Pasok partisinin gidişi bu yazılarda işlenen konulardı.

Yazıların % 80'i ise Türkiye ve benim eleştiri ve sitemlerimden oluşuyor. Bu yazılar üç ihtimali akla getiriyor: a) Ya Türkiye'de sorunlar çok, b) Ya ben çok kötümserim, hep sitemde bulunan bir kimseyim (mızmız mı desem?), ya da c) Her ikisi de. Ötekine, yabancıya ve hain sayılana hoşgörüsüz davranma birçok yazının konusu oldu. Hrant Dink'in öldürülmesi, misyonerlerin ve papazların katli, başını örtenlere karşı husumet, cumhurbaşkanı seçimi konusunda önyargılı çifte standart beş yazının konusuydu. Bu kapsamda daha teorik yazılar da yazdım. Anayasadaki vatandaşlık kavramı ve çağ dışı uygulamalar, devlet-vatandaş ilişkilerinde görülen ilkellik, antidemokratik anlayış, ulusalcı saplantılar ve bağnazlık, ırkçılık, ayrımcılık ve sağlığımıza olan zararları, halkı tanımamaktan doğan güvensizlik ve halkı aşağı görme, demokrasiden ürken bir kesim vatandaş, insan ilişkilerinde yaşanan sıkıntılar yüzünden aksayan uluslaşma süreci (ya da tersi: Geç uluslaşma yüzünden yaşanan hoşgörüsüz ortam), isterik toplumsal reaksiyonların karşısında gerekli olan medenî cesaret, kimilerinde var olan; ama bir türlü farkında olmadıkları empati eksikliği, mahalle baskısı ya da fobisi, pozitivist ve dışlayıcı (güya) özgüven gibi konuları ele alan yazıların sayısı on iki kadar.

Üç yazım ise bu sınıflandırmaların dışında kalıyor gibi. Biri seçimler, solun durumu ve Baskın Oran'a yandaşlığım konusundaydı, biri unutulan, daha doğrusu pek bilinmeyen bir Osmanlı aydını Rigas hakkındaydı, biri de 'tereddüt' denen entelektüel yaklaşım konusundaydı. Bu son yazıdan bir iki cümle şöyle: 'Kararlılık iyidir, tereddüt kötüdür diye öğretmişlerdir bize. Eylem için kararlılık kuşkusuz iyidir de, mutluluk, huzur, uyum, barış, bilgi, sağlık, sevgi gibi 'şeyler' için -ve bu yeni yıl için bunları diliyor ve umuyorum- tereddüt, kararlı eylemden daha yararlı olabilir. Tereddütlü olanlar 'yanlış oldu', 'yanlış yaptık' gibi lafları daha az kullanırlar. Etraflarına mutsuzluğu, acıyı, gözyaşını, sefaleti, ayıbı serpmezler. Kendilerinden o denli emin olmayanlar, birilerine danışırlar hop diye derin sulara, kuyuya, kapana, çamura balıklama dalmadan. Kulak kabartırlar bir kapıyı açmadan, bir kapıyı kapamadan. Kararlıların, kendilerinden farklı bir tempoda yürüyenleri gördüklerinde, 'uygun adım!' komutuyla yırtınmadan önce bu insanların farklı bir nağmenin ritminde yürüdüklerini düşünmelerinde ve verecekleri emirlerde tereddütlü olmalarında yarar vardır.' Yani bu yazı da genel sorunlarla ve bazı sakatlıklarla ilgiliydi.

2007'nin bu yazılarına bakarak kendimi ve okuyucularıma karşı taşımam gereken sorumluluğu düşündüm. 'Tereddüt' denen yaklaşımı hep sırtımda taşıdığım için herhalde. Yük olarak değil, koruyucu bir aba gibi bu tereddüt. Okuyucuyu ilgilendiren konular mıydı bunlar yoksa yalnız nefsi tatmin eden yazılar mı? Ülkenin böylesine çok mu sorunu var? Emin olamıyorum. Yıl boyu gündemimi oluşturan bu sitemler bir gerçeklikten mi kaynaklanıyor yoksa benim kişisel ve taraflı değerlendirmelerimden mi? Bende yansıyan sıkıntılar dış dünyadan mı doğuyor, yoksa dış dünya dediğim aslında iç dünyamın bir uydurması, yansıması, kurgusu mu?

İşte yıl sonu hesaplaşması dediğim böyle bir şey. Okuyucular da bu sütunun değerlendirmesini yapmalı tabii. Pasif okuyucu değil aktif değerlendirmeci olmalılar. Okuyucu aslında kıraatle yetinmemeli. Okuyucu değerlendirendir. Sınavı veren de yazardır. Oysa kimi zaman roller alabora oluyor, değerleri teslim edilmiş yazarlar yazılarıyla okuyucunun karşısında sınav vermek yerine yönlendirici oluyor. Yazılar düşünmek için araç olacaklarına mesajlar ve hatta buyruklar gibi işlevleri oluyor. Durum böylesine tersinden işlerken de sitem edip 'halka saygılı davranılmıyor' diyoruz. Oysa egemenliğini duyurmayan ve güdülmeyi peşin kabul etmiş okurun karşısında vasilerin belirmesi kaçınılmaz oluyor, çok doğal bir biçimde. Yeni yılın başında bu sözler de bir dileği ve umudu dile getiriyor.

İşte, kendime bakma, yazılarımı değerlendirme eyleminin sonuna da böylece varmış olduk. Artık bu sütunda 2008 yılı içinde ne tür yazılarla karşılaşacağınızı aşağı yukarı öngörebilirsiniz. Ben kendi hesabıma, sitemi daha az, kültürel ve bilgi yanı daha ağırlıklı olan yazılar yazmaya çalışacağım. Umarım yöneticiler ve toplum da bu niyetimi yokuşa sürecek bir tutum sergilemez. Sitemli yazılara mahal kalmaz. 2008 yılı sonundaki bu tür yeni envanter de, dilerim, daha iç açıcı olur.
 
Kaynak: Zaman