Antoine de Saint-Exupéry, 1943 yılında efsanevi Küçük Prens kitabını kaleme aldığında, Edward Said'in Oryantalizm'i henüz ortalarda yoktu. Kitabı okuyanlar, Küçük Prens'in yaşadığı asteroidi (B612) bulan bir Türk astronomdan bahsedilen bölümü hemen hatırlayacaklardır.

Türk bilim adamı, asteroidi uluslararası bir kongrede anlatır. Fakat fesli kafası ve Doğulu giysilerinden dolayı kimse onu dinlemez. Aynı bilim adamı ülkesinde kıyafet devrimi gerçekleştikten sonra; bu kez bir Avrupalı gibi giyinerek modern kıyafetlerle kongreye katılır ve bu haliyle verdiği tüm bilgilere herkes ikna olur. Saint-Exupéry'nin, öyküsünün bu kısmında Batı Avrupalının Doğu hakları ve kültürüne yönelik ötekileştirici ve önyargı dolu bakış açısına işaret ettiği şey aslında oryantalizm-Doğuculuk'tan başkası değildi. Terimi bu bakış açısından ve olumsuz manada kitaplarında -özellikle de Orientalism (1978) kitabında- kullanan en ünlü isim, bilindiği gibi Edward Said idi. Fakat fikirlerinin yayınlanması için Küçük Prens'in ilk basımının yapıldığı yılın üzerinden 35 yıl geçmesi gerekecekti.

Said ve Exupéry farklı zamanların insanları olmalarına rağmen ortak bir nokta yakalayabilmişlerdi. Şimdi ise, aradan geçen onca yılın ardından oryantalizmin garip mutant temsilcileri üstelik de akademik bile olmayan ve özünde hiçbir tezi ya da önergeyi ortaya koyamayan popüler yazılarla varlık gösterme çabasındalar. Geçtiğimiz günlerde okuduğum bir yazı bu çabanın canlı bir örneğiyle tanışmamı sağladı. Takdim etmeme izin verin: Saldırgan oryantalizmin en medeni temsilcisi... Bay Barry Rubin... Kendisinin üst düzey yazı ahlakı ile de tanışmalısınız: Fotoğraflı karalama teknikleri...

Bay Rubin, 15 Aralık 2009 tarihinde, "Ortadoğu kadınlarının trajik sonlarını gözden kaçırdığını iddia ettiği Başkan Obama'yı" dikkate davet eden bir yazı kaleme aldı. Yazı içinde Sn. Başbakan Tayyip Erdoğan ve eşi Sn. Emine Erdoğan'ın aralık ayında ABD'ye yaptığı gezi sırasında çekilmiş 4 adet fotoğrafı kullandı ve bu fotoğraflar üzerinde çok temelsiz çeşitli değerlendirmeler yaptı. Garip bir tesadüfle, 2 Şubat 2010 tarihli TBMM Genel Kurul görüşmeleri sırasında söz alan MHP Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş konuşmasında, 3 yıl evvel Nejat Uygur'u ziyaret etmek isteyen Emine Hanım'ın GATA'ya alınmayışını saldırganca alay konusu etti. Aslına bakarsanız, konuyu hızla sahiplenerek neoconların ekmeklerine yağ süren muhalefetin tavrına çok da şaşırmamalı; zira Rubin'in makalesinde yer verdiği muhteşem değerlendirmeleri çok tutan Ergenekon odaklı bloklar da, hızlıca bir forward ağı kurarak yazıyı sahiplenmişlerdi. Böylece, internet üzerinde kendi başına yankı uyandırmayı başaramamış bu metin, bu sayede pek çok kişinin adresine servis edilmiş oldu; popülerlik kazandı.

Metin dediğime aldanmayın; aslında yazı, magazin dergilerinde kullanılan resimli dedikodu formatına daha yakın bir profil çiziyor. Farklı olarak, Rubin'in tarzına yüksek dozda hakaret ve aşağılamalar eşlik ediyor. Rubin, Emine Hanım'ı giyimi ve duruşu üzerinden aşağılayıcı ifadelerle yererek, kendilerinin giyim tercihleri ile kölelik, hizmetçilik, boyun eğmeye yatkınlık gibi kavramlar arasında birtakım hastalıklı irtibatlar icat etmekte hiç de sakınca görmemiş. Daha da vahim olanı, Türk kadınının Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyet'le toplum içinde kazandığı eşit konumun, yerini bir tür kölelik ve ikinci sınıf vatandaşlık konumuna bıraktığını ileri sürmüş.

Emine Hanım'ın ceket kolları ve etek uzunluğu Rubin'in zevkiyle örtüşmüyor olabilir; ki örtüşmek zorunda da değildir; ancak çok merak ediyorum, Barry Rubin Sn. Erdoğan'ın bir kadın olarak içinde yaşadığı topluma kazandırdıklarından ne kadar haberdardır?

AYNI SAYGISIZLIK BAYAN OBAMA'YA YAPILSA

Barry Rubin, Türk kadınının Türk toplumundaki yerini gerçekten merak ediyor olsaydı, Emine Hanım'ın AK Parti kurulmadan yıllar önce siyasete aktif olarak dahil olduğunu; kadınları, evlerinden çıkıp siyaset hayatına kanalize olmaları, teşkilatlarda çalışmaları, kadın kollarını kurarak geliştirmeleri ve hatta Parlamento'daki kadın milletvekili sayısını yükseltmeleri için teşvik ettiğini öğrenmekle de ilgilenirdi.

Bay Rubin eğer kolay, popüler ve magazinsel olanı seçip fotoğraf kurguları kotarmaktansa bir arşiv taraması yapmayı tercih etseydi; Emine Hanım'ın kız çocukları ve anneleri için organize edilen okuma kampanyalarına nasıl liderlik ettiğinden kesinlikle haberdar olurdu. Böylece, öncülük ettiği "Filistin'de barış için kadınlar İstanbul toplantısı"nda tüm dünyaya verdiği önemli mesajları duyabilir; kendi himayelerinde gerçekleşen ve Türkiye'nin yoksul ve yoksun kız çocuklarına, kadınlarına ulaşarak amacını tamamlayan bilinçlendirme ve yardım kampanyalarını öğrenebilirdi. Öyle ya, Putin gibi pek çok dünya liderinin hiçbir resmi ziyaretinde yanlarında eşlerini göremiyorken; her seyahatinde eşini yanında gururla taşıyan bir Başbakan'ın ülkesindeki kadın profilini etek boyu üzerinden kayıtsızca sorgulamak bu kadar kolay mı? Rubin, bir kadına büyük bir önyargıyla cinsiyeti ya da bireysel tercihleri üzerinden ölçüsüzce saldırmakla, tehlike altında olduğunu iddia ettiği kadın haklarını; o çok umursadığı kadın haklarını, bizzat kendisi hem de apaçık çiğnemiyor mu?
 
Sn. Erdoğan, tercih ettiği giyim tarzıyla yalnızca Türkiye'de kendisi gibi giyinen kadınları değil; aynı zamanda kendisi gibi giyinmeyen kadınları da temsil eder. Çünkü Emine Erdoğan'ın bulunduğu konum, içinden geldiği toplumda demokrasinin işlediğinin bir ispatıdır. Emine Erdoğan, kendisi gibi giyinenlerin de olmadığı bir toplumda, "kendisi" kalarak o toplumu temsil hakkını kazanmıştır. Birileri, Bayan Obama'nın fotoğrafları üzerinden böylesi karalayıcı bir yazı kaleme almış olsa idi, onun yaptığı haksızlık "ırkçılık" olarak tüm dünyada yankı bulacaktı. Evet ona "ırkçı" olduğunu söyleyecektik; fakat Rubin için ne diyeceğiz? Aslına bakarsanız Rubin'e kötü kopya bir oryantalist bile diyemeyeceğiz. Çünkü, Saint-Exupéry, Küçük Prens ile, bundan 67 yıl önce, bir Türk'ün yaptığı bilimin kafasındaki fesin yarattığı önyargının içinde nasıl anlamsız kaldığını yazmış; bir dikkat yaratmıştı. Edward Said, bu kitabın yayımlanmasından yıllar sonra, Filistinli bir baba ve Lübnanlı bir annenin çocuğu olarak, Batı'nın, Filistin meselesini görmesini sağladı, bu konuda bir kavrayış oluşmasına önayak oldu. Peki ya bugünün yalnızca neocon kaldığı sürece yazdıklarının kazandıracağını bilen ve bir oryantalist ahlakı bile taşımayan Rubin gibi yazarları ne tasarlıyor: "Magazin takipçilerine siyaset soslu öyküler..." Peki ama biz buna ne ad vereceğiz?

Bu yazının ilk versiyonu 27 Ocak 2010'da Hurriyet Daily News'da yayınlanmıştır.

* Özlem TÜRKÖNE İstanbul Milletvekili
 

Kaynak: Zaman