İtalyanlar, 'baba' ve komedyenleri sever derler. Seçim sonuçları bunu doğruladı ve 71 yaşındaki Silvio Berlusconi 62. hükümeti kuracak kişi olarak üçüncü kez seçildi.

İtalya'nın en zengin adamı olarak tanınan medya patronu ve Milan futbol kulübü sahibi Berlusconi, zimmetine para geçirme, vergi kaçırma, sahtecilik ve rüşvet iddialarıyla yedi davaya konu oldu, bunların altısından yargılanmadan kurtuldu, biri devam ediyor. İlk kez 2003'de yolsuzluk nedeniyle mahkeme önüne çıkan ilk başbakan unvanını aldıktan sonra, bu tür suçlardan muafiyet sağlayacak bir Anayasa değişikliği hazırladı; neyse ki İtalya Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti.

Kişiliği partisinin önüne geçen Berlusconi, siyaset dilinde palavracı denmesin diye kibarca popülist denen bir kişi. 2006 seçim kampanyasında, kendisini siyasetin İsa'sı olarak ilan etti; Almanların işkolik olmalarıyla dalga geçti; AB Brüksel zirvesinde tartışmaların en hararetli yerinde 'Ben sıkıldım, futbol ve kadınlardan konuşalım, mesela Almanya Şansölyesiyle başlayalım' diyerek toplantıyı sabote etti; Musolini hayranlığını, onun aslında kimseyi öldürmediğini söyleyecek kadar abarttı; İtalya'da avukat ve savcıların psikolojik testten geçmeleri gerektiğini savundu; kendisini, Roma İmparatorluğunu kuran Romulus ve Remulus'un yerini alan kişi olarak ilan etti.

İtalyanların, neden Berlusconi'yi yeniden zirveye taşıdığı konusu ise, artık akademik inceleme konusu haline geldi.

Aşırı sağcı Özgürlük Partisi'nin oyların yaklaşık yüzde 47'sini alması ve Yeşiller ile Komünistlerin Parlamento dışında kalması esas olarak Berlusconi'nin başarısı ile değil, 'Sol'un başarısızlığıyla açıklanıyor. Bu durum biraz Fransa'da Sarkozy başarısının arkasındaki Sosyalistlerin başarısızlığının bulunmasına benziyor. İkinci açıklama, İtalya'daki seçim sistemi üzerine yapılıyor. Ülke barajı yüzde 4 ve nispi temsil uygulanıyor, ayrıca en çok oy alan partiye Temsilciler Meclisi'nde yüzde 55'lik sandalye bonusu bulunuyor. Bu durum, hem çok sayıda partinin meclise girmesine, hem de az farkla diğerlerini geçen bir partinin, haksız bir temsil hakkı kazanmasına yol açıyor. Çok sayıda partiden ve geçimsiz koalisyon hükümetlerinden sıkılan seçmen, bu kez oylarını belirli partilerde toplamayı tercih etmiş görünüyor. Artık Mecliste 26 değil, 6 parti bulunacak.

Bir diğer açıklama ise, seçmen davranışları üzerine yapılıyor. Öncelikle belirtmek gerekir ki, İtalya Avrupa'da nüfusun giderek yaşlandığı ülkelerin başında geliyor. Bu yaşlı nüfus, giderek daha az sandık başına gidiyor. Yaşlılar her durumda daha mı muhafazakár olur bilinmez ama son seçim sonuçlarını tartışanlar bunu da değerlendiriyorlar. Bu seçimde de katılımın çok düşük olduğu hatırlatılmalı.

Ücretlerin yüksek, üretimin düşük olduğu İtalya'da ciddi ekonomik sıkıntılar da var. Azalan yatırımlar, işsizlik baskısı, bütçe açıkları gibi konulardaki sorumluluk 'sosyal devlet' uygulamaları olarak görülüyor. Bu haliyle de Fransa'ya benziyor İtalya. Seçmen, zengin olmayı başarmış bir liderin piyasalardan anladığını varsaymış olmalı ki Berlusconi'ye bir kez daha şans verdi. Berlusconi'nin çözümleri ise gayet basit. Seçim öncesinde, ekonomik sıkıntısına nasıl çare bulacağını soran bir kadın seçmene, oğluyla evlenmeyi denemesini tavsiye etmişti.

Berlusconi'nin renkli kişiliği dışında üzerinde durulması gereken asıl konu, İtalya'da aşırı sağ'ın, Musolini referanslı bir anlayışın iktidara gelmiş olması. İktidar, tam da kendine yakışır biçimde, ilk icraatının İtalya'yı göçmenlerden arındırmak olacağını açıkladı. İtalyanlara, AB ülkelerine ve aday ülke Türkiye'ye kolay gelsin.

 
 Kaynak: Star