Burada "meydan okumalar" kelimesinin kullanımı, Fas Adalet ve Kalkınma Partisi'nin ya da Abdülilah Benkiran hükümeti'nin manevra yapma ve çözüm üretme kabiliyetinin olmadığı ya da acziyet içerisinde olduğu gibi bir izlenim yaratabilir. Aslında, burada söylemeye çalıştığım şey, Yeni Fas Hükümeti'nin karşı karşıya kaldığı en önemli meydan okumanın, içinde bulunduğu hükümetin koalisyon yapısından kaynaklanan sorunlar olduğudur. Zira, adaletsiz seçim sistemi, seçim sonuçlarında ne kadar yüksek oy elde ederse etsin birinci gelen partiye mutlak çoğunluk hakkı tanımamakta, melez, çıkarcı, bazen şantaj odaklı, bazen de pragmatist ittifakların insafına bırakılarak hükümet teste tabi tutulmaktadır.
Meydan okumalar ifadesi, yukarıda ele aldığım çerçevede her ne kadar bazılarının zihninde olumsuz çağrılar yapmış olsa da zihnimizdeki çağrışım böyle değildir. Bilakis bizdeki çağrışımları hükümet üzerindeki baskıların büyüklüğünün bir ifadesi, sorunların derinliğinin ve karmaşıklığının bir kanıtı, mevcut genel siyasetlerin yüzleşmeye cesaret edemediği vakıaya çeki düzen verme çabasıdır.
Bu yüzden, yeni hükümetin karşı karşıya kaldığı meydan okumaları sıralamamız gerektiğinde, hükümetin geleceğini belirleme potansiyeli olan altı maddeyi sıralayabiliriz:
* Birinci sorun tamamen ahlakidir. İslami yönü ağır basan yeni hükümetin eski egemen yargıları yıkarak yeni davranış biçimleri ve değerler ile egemen kılınmak istenen değer ve davranış kalıpları oluşturma gücünün sorgulanmasıdır. Buradaki meydan okuma, şu ya da bu bakanın kendi görevi kapsamındaki tasarrufları ve davranışları ile sınırlı olmayıp hükümetin pedagojik ve eğitsel bir bakış açısı geliştirme gücüyle ilgilidir. Bu görüş, inşa edilmesi istenen manzumeyi ifade eder, onu kucaklar, benimser, insanlara tanıtır, kalplere ve akıllara yerleştirir.
* Burada Müslüman ve muhafazakar toplumun kabul etmeyebileceği şeyleri topluma mübah gören "modernliğin" saldırısına karşı koyma yetisine gönderme yapmak hedeflenmemektedir. Ayrıca bu toplumsal proje, inançlarına ve geleneklerine sıkı sıkıya bağlı aynı zamanda modernliğin nimetlerinden de faydalanmak isteyen bir toplumda uygulanacaksa bu projeye ilişkin genel bir tasavvur oluşturma yeteneğini de hedeflemektedir. Modernliğin nimetlerinden faydalanmayı, farklı düşünme hakkını ve düşüncesini özgürce ifade edebilmeyi de kapsar.
Buradaki meydan okuma, hükümete tanınan 5 yıllık sürenin yeterli olmamasıdır. Ancak mevcut hükümetten beklenen, değişim ve geçiş dönemini sorunsuz bir şekilde aşma ve bu süreçte yaşanacak sorunlara çözümler üretmektir. Hükümetin başını çeken partinin samimiyetinin burada sınandığı gibi bir izlenime sahip olduğumu söylemek isterim.
* İkinci meydan okuma, tamamen siyasidir. Meşruiyetini şüphesiz halktan alan ancak bu meşruiyetini, sembolik ve maddi nüfuzu olan, güçlü başka meşruiyetlerle (örn. kralın meşruiyetiyle) paylaşan hükümetin hareket ve eylem serbestisi olup olmadığıdır. Krallık, meşruiyetini tarihin derinliklerinden ve modern Fas devletinin inşası sırasındaki üslendiği rolden almaktadır. Etnik, kabilevi ya da dilsel dinamikleri ya da siyasi yönelimleri ne olursa olsun halk kitlelerinin krala verdiği desteği görmezden gelmek mümkün değildir.
Fas'taki krallık kurumunun sahip olduğu meşruiyete bir de yeni anayasanın hükümete verdiği yetki ve manevra kabiliyetini eklediğimizde iki başlı bir yürütme organına sahip olduğumuzu görürüz: Anayasaya göre öze ilişkin devlet politikalarının çerçevesinin çizilmesinde ve hayati politikaların belirlenmesinde yetki krala aitken, hükümet başkanının şu ya da öu kararı geçirebilmek için çeşitli taktikler uygulama ve kralın belirlediği çerçevenin uygulama yöntemleri hakkında içtihatta bulunmaktan başka bir yetkisi bulunmamaktadır.
Buradaki siyasi meydan okuma, yeni anayasanın üstesinden gelemediği bir paradokstan kaynaklandığı gibi, anayasanın içsel ve dışsal bileşimini de deformasyona uğratmaktadır: Anayasanın beraberinde getirdiği en büyük paradoks, kral temel konularda nihai karar verici ancak hesap vermeyen bir konumda iken, hükümet başkanı kraldan arta kalan yetkilerin yarısını hatta daha azını kullanmakta ancak yürütme erkini elinde tuttuğu müddetçe hesap vermek zorunda kalmaktadır. Peki, temel politikaları belirleme noktasında hiçbir şekilde hesap vermeyen hatta sorumluluk sahibi olduğu hususunda kendisine imada dahi bulunulamayan bir erk tarafından belirlenen politikaları uygulayan bir hükümetin başarılı olması nasıl mümkündür?
Bu gerçek bir meydan okuma olup önümüzdeki aylarda hükümetin nasıl çatırdadığını, arkasındaki siyasi manzumenin nasıl dağıldığını bize gösterecektir. Buradaki hassas nokta, sadece yeni hükümetin yeni bir anayasa yapmaya güç yetirip yetiremeyeceği değil, aynı zamanda yetkilerinden taviz vermemek, hatta kralın en yakın çevresi ya da istişare ekibinden birileri dolaylı ya da dolaysız şekillerde müdahalede bulunsa dahi hükümetin bu müdahalelere direnerek yetkilerine sahip çıkmasıdır.
* Üçüncü meydan okuma ise tamamen ekonomiktir. Buradaki bilinçli meydan okuma, ne sadece köy ve şehirlerdeki işsizliğin hem de diplomalı işsizliğin ne kadar büyük bir sorun teşkil ettiğine, ne dış ticaret açığı ve yüksek dış borç stoğuna, ne sağlık, eğitim ve konut alanlarındaki facia haline gelmiş özelleştirme politikalarına, ne de yabancı yatırımların istihdam yaratmaktan aciz yetersizliğine işaret etmeyi amaçlamaktadır. Tersine amacı, bu hükümetin gayet yaygın bir hale gelmiş olan rant ekonomisi, vergi kaçağı, kangren hale gelmiş yolsuzluk, ekonominin ve finans piyasalarının çeşitli alanlarında yaygınlaşan rüşvete karşı akıllı yöntemler keşfetmesi gerektiğini hatırlatmaktır.
Ülkenin verimli bir ekonomi oluşturmaya ciddi katkıları olan gerek iç gerekse dış yatırımlara ihtiyacı vardır, zira kişi başına düşen milli geliri ve GSMH'yi artıracak, üretim sektöründeki işsizliği hafifletecek olan bu yatırımlardır. Ancak aynı zamanda ekonomik hayatın canlandırılması ve sorumluluk, şeffaflık, hesap veren bir mantığa dayalı makul bir yönetimin oluşturulması da gerekmektedir.
Yeni hükümetin karşı karşıya kaldığı meydan okuma, yaratacağı servet ve zenginlik potansiyeli ya da iş hacmiyle değil aynı zamanda yeni bir yönetim felsefesi ve kültürü oluşturma noktasındaki başarısıyla da ölçülecektir. Kişi ürettiği artı değer karşılığında ödüllendirilecektir yoksa temellerini rant yapısından alan ve salt ekonomik olmayan düşüncelerden değil.
* Dördüncü meydan okuma, toplumsal kırılganlıktır. Temelleri ise orta direğin de dahil olduğu toplumsal sınıflarda gözlenen fakirliğin artışı, fiyatları başıboş bırakan, vahşi kapitalizmi alabildiğine azdıran neo-liberal politikaların saldırısı karşısında vatandaşların alım gücünün azalmasına dayanmaktadır. Bu anlayış çerçevesinde, toplumsal ve dayanışmacı politikalar geri plana itilmektedir.
Yeni Hükümet, bu sorunları ortadan kaldırmada başarılı olamazsa, bu sadece ayan beyan hale gelmiş toplumsal parçalanmayla sonuçlanmayacak aynı zamanda ülke içindeki farklı bölgeler arasında dengesizliklerin oluşmasına da götürecektir. Zira bu bölgelerin bir kısmı şu ana kadar uygulanagelmiş politikalar yüzünden yatırımların yoğunlaştığı alanlar haline gelirken diğer bölgeler bu yatırımlardan nasibini alamamıştır.
*Beşinci meydan okuma ise medya ve iletişimle ilgili olup yukarıda saydığımız diğer meydan okumaların insanlara aktarımıyla yakından ilgilidir. Buradaki durum, sadece yeni hükümetin basınla ilgili olarak halen devletle basın mensupları arasında anlaşmazlığa yol açan kanuni düzenlemelerin yapılmasıyla ilgili değil aynı zamanda hükümetin on yıllardır medyayı içinde bulunduğu durağanlıktan kurtarmasıyla da ilgilidir.
Yeni hükümetin bu konuda yüzleştiği meydan okuma, bir taraftan siyasal iletişim kanallarını daha etkin hale getirmek diğer taraftan ise medyayla iktidar arasındaki bağı kopararak medyayı iktidara tabi, ona övgüler düzen bir yapı olmaktan kurtarıp tek başına bağımsız bir dördüncü kuvvet haline gelmesinin önündeki engelleri kaldırmaktır.
* Beşinci meydan okuma ise, adalet ve yargı mekanizmasıyla bağlantılıdır. Bunun ciddi bir sorun haline gelmesi sadece yargının mülkün temeli olmasından değil aynı zamanda bireylerin ve toplulukların hukukunu garanti altına alması bakımından insanlara hareket serbestîsi kazandırmasıyla da ilintilidir.
Fas'taki yargı kurumu, yolsuzlukçu, zalim ve rüşvetçidir. Hiçbir zaman yükümlülükleri hukuk çerçevesinde belirlemez aksine çoğu zaman zalimi mazlum karşısında haklı bulur, Böyle olduğu sürece adalet ve insaf temelinde hareket etmesi mümkün olmayacak, hesap verme ilkesini ihlal edecek, ekonomik ve toplumsal istikrarı yok edecektir. Yeni hükümet, yargı kurumunun yapısı ve karakterini derinlemesine ele almadığı taktirde sağlıklı ve rekabete dayalı bir ekonomi meydana getiremeyecek, yatırımların ülkeye gelmesini sağlayamayacak, büyük üretim tesislerinin kurulmasına öncülük edemeyecektir.
El Cezire internet sitesinden Dünya Bülteni için Faruk İbrahimoğlu tarafından tercüme edilmiştir.