Arap aydınlar, son dönemde devrimlere ilişkin kâr-zarar hesaplarını tartışıp devrimlerin ortaya çıkışı, gelişmeler ve beklenen sonuçlar arasında karşılaştırma yaptı. Tartışma, Libya devriminin en fazla can kaybına yol açan devrim olduğu, Suriye yönetiminin devrimcilere muamelesinin vahşice olduğu, Mısır devriminin en çözümsüz süreç olduğu, Yemen devriminin en tuhaf devrim olduğu ve Tunus devriminin de en bereketlisi olduğu sonucuna götürdü.
Devrimlerdeki hedeflerde bir tür birlik mevcut. Hepsi de özgürlük ve sosyal adalet arıyor. Despot yönetimlerden ve iktidar ailelerinin yolsuzluğundan kurtulmaya çalışıyor. Fakat yapıları itibariyle ayrışmış durumdalar. Hatta çoğu kimse, Arap toplumları dil ve kültürde birleşse dahi, onların birçok noktada ve bilhassa alt kimliklerde ve sosyal paylaşımlarda birbirine benzemediği kanaatinde.
Yemen’de Körfez İşbirliği Konseyi’nin hayata geçirdiği planın başarısı tartışılıyor. Plan, Devlet Başkanı Ali Abdullah Salih’in, koltuğunu yardımcısına devretmesini öngördü. Bir süre sonra de yeni seçimlerin yapılması, yeni meclisin kurulması öngörülüyor. Bazı tartışmalar, Suriye’de Yemen’dekine benzer bir planın uygulanma olasılığı üzerine yürüyor. Bu plan gereği, Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad’a garantiler sunulabilir. Beraberindeki kişilere de güvenli çıkış ve hukuki dokunulmazlık verilebilir. Bunun karşılığında Esad, koltuğunu yardımcısı Faruk El Şara’ya bırakır. El Şara da tüm siyasi renklerin temsil edildiği geçici hükümeti kurmayı üstlenir.
Plan, kanımca iki temel etkene dayanıyor. İlki, tüm dış çevrelerin ve Suriye’deki tarafların, iktidarla devrim arasındaki çekişmenin ‘denge düzeyine’ ulaştığı kanaatine varması. Yani bir tarafın şiddeti tırmandırması, diğer tarafın misillemesiyle karşılaşacak. Her halükarda çekişme, vardığı ‘denge düzeyinde’ sürecek.
Suriye planını belirleyenlerin dayanmış olabileceği ikinci etken ise kanımca, dışarıdan plan yapanların yaklaşımları. Bu yaklaşımlar, Batılı ve Arap ülkeler üzerinde planı uygulamaya hız vermek yönünde baskı oluşturuyor. Bu yaklaşımlar şöyle: Birincisi, Arap komşuların da sabrının sınırı var. Komşular, Esad’ın ‘uzun düşüş’ operasyonunun maliyetini ve sonuçlarını kaldıramaz.İkincisi, Libya’daki devrim ve Irak’taki ABD operasyonu, Batılı toplumların dış savaşlara katılımdan doğan stratejik yükü kaldırma gücünün zayıfladığını gösterdi. Üçüncüsü, son dönemde sadece Suriye ve patlamaya hazır yakın çevresinde değil, özellikle petrol yataklarına ve Batılı askeri üslere yakın yerlerdeki bazı Arap yarımadası ülkeleri gibi uzak bölgelerde, mezhepçi gerginliklerin dozu arttı. Dördüncüsü, hiçbir Arap devriminin durumu henüz netleşmedi. Bir başka ifadeyle Arap devrimleri, Cezayir ve Moritanya gibi bazı ülkelerde henüz başlangıç noktasındayken, bazı bölgelerde kaynama noktasında.
Suriye’de devrimin bu şekilde sürmesi ise mevcut devrimlerin çözümsüzlüğünü arttırır ve yeni volkanlar patlatır. Şunu belirtmeliyiz ki Suriye, Yemen değil ve ülkede herhangi bir çözüm geliştirme sonrasında bile Yemen’deki çözüme yakın olamaz. Suriye bir kaynama bölgesiyle çevriliyken Yemen’i, plan belirlendiğinde, sadece endişe ve tehditlere ilişkin tahminler çevreliyordu.
Suriye’nin stratejik önemi var. Yemen ise konum ve tarih itibariyle benzer öneme sahip olduğu dönemde, bunun bedelini ödemişti. Öte yandan Yemen’in komşuları arasında Lübnan, Irak, İsrail ve Türkiye yok.
Suriye’nin, şu an Rusya’nın yönetebileceği veya Batı’yla son savaşını sürdürebileceği tek saha olduğunu inkâr etmek imkânsız. Rusya ise bu sahayı, ancak Batı’nın ödemeye hazır olmadığı ağır bir fatura karşılığında verebilir. (Mısır gazetesi Şuruk, 16 Şubat 2012)
Kaynak: Radikal