Askerlik en önemli vatandaşlık görevlerimizden. Bazı vazifelerden azade olunması mümkünken askerliğin hiç istisnası yok. En azından biz öyle biliyoruz.
Ciddi sağlık sorunları olanlar bile muaf tutulmak için iğnenin deliğinden geçiyor. Yerel askerî doktorlar sorumluluk üstlenmekten çekindiklerinden bazen sakatları bile 'git, geri göndersinler' mantığı ile silâhaltına alabiliyor. Hepimizin çevresinde sayabileceği bu tür örnekler vardır. Milli Savunma Bakanlığı da devletin kararlılığını vurgulayıcı davranışlar sergilemeye çalışır. En bariz örneğini DYP'li eski devlet bakanı Bahattin Şeker örneğinde yaşamıştık. Bedelli askerlik yapan Şeker, evrakta sahtecilik yaptığı iddiasıyla yeniden kışlanın yolunu tutmuştu. Hem de milletvekilliği mazbatası iptal edilerek ve ilerleyen yaşına rağmen bu muameleye tabi tutulmuştu. Yakın zamanda bir siyasi partinin genel başkanı aynı akıbeti yaşadı. DTP lideri Nurettin Demirtaş, sahte çürük raporu veren bir çeteden aldığı raporla muafiyet kazandığı gerekçesiyle apar topar askere alındı. Halen askerliği devam ediyor.
İki örnekte de bazı siyasi mülahazaların devreye girdiği, askere alma işleminin bir tür cezalandırma anlamı taşıdığı ileri sürüldü. Bilhassa muhataplar kendilerini böyle savundu. Ancak sonuç değişmedi, devlet 'vatani görev' konusundaki hassasiyetini en üst düzeyde sergilemiş oldu. Dün Yeni Şafak gazetesi, daha çarpıcı bir örneği gündeme taşıdı. İddialar, Yargıçlar ve Savcılar Birliği (YARSAV) Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu'nun çürük raporunun 'çürük' olduğu yönünde. Eminağaoğlu, aynı zamanda Yargıtay'da savcı olarak çalışıyor; yani Başsavcı Abdurrahman Yalçınkaya'nın yardımcılarından. En önemli üst mahkemelerden birinde kritik görevde bulunmasının yanında, yargı camiasını temsil iddiasındaki tek özel kuruluşun başkanı olması, suçlamaları dikkate almamızı gerektiriyor.
Gazete, Eminağaoğlu'nun raporundaki karalamaları, tarih çelişkilerini ve sonucun heyet denetiminden geçmeyişini eleştiri konusu yapıyor. Eminağaoğlu ise eleştirileri cevaplamak yerine klasik Türk bürokratı nakaratını tekrarlıyor: Mahkemede hesaplaşırız. Kamu vicdanının en yetkili mahkeme olduğunu ve asıl orada aklanmak gerektiğini anladığımız gün demokrasinin oturduğuna inanacağız. Normal bir demokratik ülkede suçlanan kişi, raporlarıyla birlikte basının önüne çıkar ve kendini savunur. YARSAV Başkanı, Anka ajansına yaptığı açıklamada, Milli Savunma Bakanlığı'nı dava edeceğini belirtiyor. Savcı Eminağaoğlu, "Sadece askerî hastane ve askerlik şubesinde bulunan raporun hukuka aykırı şekilde belirli basın kuruluşlarında yer alması kişilik haklarıma ve özel hayatıma saldırıdır." sözleriyle herhalde 'askerliğe elverişlidir' raporunu kastediyor. Zira çürük raporunun başta Adalet Bakanlığı olmak üzere birçok mercide bulunduğunu kendisi söylüyor. Eminağaoğlu, Zaman muhabirine konuşurken ilginç bir cümle kuruyor. İlk muayenede ve çürükten 15 gün önce verilen sağlam raporundan haberi olmadığını savunan YARSAV Başkanı, "Gıyabımda kim, ne rapor vermiş, nereden bileyim." diyor. Sağlam raporunu gıyabınızda, çürük raporunu elinize vermiyorlar. Kişi her ikisinden de bilgi sahibi yapılıyor. Çelişkili ifadeler kafa karıştırıyor. Eminağaoğlu ile ilgili mahkemeler ne karar verir bilemiyoruz, ama bu savunmayla kamu vicdanında aklanması çok kolay olmayacak.
Milli Savunma Bakanlığı'nın bu konuda ne yapacağını açıkçası merak ediyorum. Bakanlık, gerekli incelemeleri yapıp elde ettiği bilgiyi kamuoyu ile paylaşmak zorunda. Milletvekilini, bakanı, genel başkanı koltuğundan kaldırıp kışlaya gönderen irade, bu iddiaları görmezden gelirse bundan önceki ve sonraki bütün kararları tartışmalı hale gelir. YARSAV Başkanı askerlik yapmayacaksa, inandırıcı sebeplerini bilme hakkımız var.
Kaynak: Zaman