Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının en önemli kurumlarından başta gelenidir. Yüksek yargı organlarından Yargıtay'ın 250 üyesinin tamamını, Danıştay üyelerinin de dörtte üçünü bu Kurul seçer. 
 
Ayrıca adli ve idari yargı savcı ve yargıçlarının mesleğe kabullerinden itibaren meslekten ihraçlarına, atamalarına, tayin ve terfilerine kadar HSYK yetkilidir. Yerel adli teşkilatlarda görevli başsavcı, ağır ceza mahkemesi başkanlığı gibi tüm görevlendirmeler ile özel yetkili savcı ve yargıçların atamaları da Kurul'un yetkisindedir. Kurulun doğal başkanıAdalet Bakanlığı'nın savcı ve yargıçlar üzerinde yargısal konularda herhangi bir yetkisi söz konusu değildir. Bakanlık müsteşarı da Kurul'un doğal üyesidir. Diğer beş üyeden üçü Yargıtay, ikisi de Danıştay'dan seçilerek Kurul'da asıl üye olarak yerlerini alırlar.

Son yıllarda daha bariz görüldüğü gibi Kurul'un yapısı genel olarak bakanlık tarafının iki üyesi ve yüksek yargının beş üyesi bir tarafta olmak üzere bloklaşmıştır. Yüksek yargıya yapılan seçimlerde adalet bakanlarına birkaç üye kontenjanı bırakılmış, diğer tüm kontenjanlar Kurul'un yüksek yargıdan gelen üyelerine ait olmuştur. Adalet Bakanlığı kendisine tanınan kontenjanları ağırlıklı olarak bünyesinde çalışanlar ve kendi düşünce yapısında olanlar için kullanmış, yüksek yargıdan gelenler de kontenjanlarını yine genellikle kendi ideolojilerinden yana olanlara tahsis etmiştir. Örneğin otuz kişilik Yargıtay'a üye seçiminde genel olarak 3-4 üyelik Bakanlığa bırakılmış, kalanlar diğerlerince kullanılmıştır. Yüksek yargıya yapılan seçimlerde ve adliye mahkemelerine gerçekleştirilen atamalarda meslekî yeterlilik, terfiler, tarafsızlık, objektiflik, dürüstlük ve meslekî araştırmalar gibi önemli kriterlere göre hareket edilmesi gerekirken genellikle bu kriterler dışında kalan ve keyfiliğe neden olacak başka unsurların nazara alınması ve uzun yıllar bu şekilde hareket edilmesi nedeniyle Yargıtay ve Danıştay'ın tabanında ağırlıklı ideolojik kümeleşmeler oluşmuştur.

DERNEK KURMALARININ GERÇEK SEBEBİ

Yüksek Kurul ve yüksek yargı organları ülkede iyi sınav verememişlerdir. Demokrasinin kesintiye uğratıldığı dönemlerde kendilerini bağımsız kılan demokrasiden değil darbecilerden yana tavır takınmışlar, son olarak Ergenekon ve benzeri soruşturmalarda aynı tavırlarını sürdürmekten, açıkça soruşturma ve yargılamalara müdahale etmekten çekinmemişler, bununla beraber yasa dışı oluşumlarca fişlenen çok sayıda kendi mensubu savcı ve yargıcın hakkını savunmamışlar, son derece rahatsızlık veren bu vahim duruma kayıtsız kalabilmişlerdir. Laiklik bahane edilip bildiriler yayınlayarak ve seçilmiş hükümetleri yıkmaya çalışanlara destek vererek baskı ortamı yaratmada baş aktör olmuşlardır. Halkın değerleriyle çatışmaktan geri durmamışlardır. Önlerine gelebilecek olaylarda görüşlerini açıklamakta sakınca görmemişler, hukuk dışı ideolojik kararlar alarak yargıyı siyasallaştırmışlardır.

Kendilerinin, bir muhalefet partisi gibi iktidara karşı söyleyemediklerini ve yapamadıklarını söylemek ve yaptırmak için kurdukları derneği demokrasi ve özgürlükler adına savunurken, demokratik değerleri savunan diğer bir derneğe ve onun yöneticilerine karşı antidemokratik tavırlar sergilemeleri, tarafsızlıkla ilgili anlayışlarını bir kez daha gözler önüne sermiştir.

Yerel mahkemeler ve savcılık teşkilatlarında çalışan savcı ve yargıçlar yönünden, örneğin Ankara Adliyesi'nde çalışan yargı mensuplarını baz alarak onlar üzerinden bir değerlendirme yapacak olursak:

Ankara Adliyesi'nde görev yapanlar, ağırlıklı olarak Yargıtay'a üye seçilebilme hakkını kazanmış olan belirli bir meslekî kıdeme gelmiş savcı ve yargıçlardır. Bunlar Ankara Adliyesi'ne diğer bir yerden atandıklarında önce alt düzeyli bir mahkemeden göreve başlayarak yükselirler. Sulh Ceza Mahkemesi'ne yargıç olarak atanan birisi daha sonra asliye ceza mahkemesi hâkimi, bilahare de ağır ceza mahkemesi başkanı olmak için çaba sarf eder.

Hem kendilerine Yargıtay'dan geçen dosyaları için orta, iyi, pekiyi, zayıf, pek zayıf gibi terfilerinde esas alınan notlar verilen hem de adliyede daha üst bir görev almak isteyen ve Yargıtay'a üye seçilmek isteyen savcı ve yargıçlar sürekli Yargıtay'a kulis yapmak için giderek oradaki üye ve daire başkanlarına saygı sunmak ve "bir emriniz var mı?" demek durumunda kalırlar. Aynı şekilde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerine de giderek onlara Adliye'de daha üst bir göreve veya Yargıtay'a üye seçilmek istediklerini söylerler, bu arada uzun süre kapı önünde beklemek zorunda kalırlar, çoğu kez de pek itibar görmeden, gururları incinmiş olarak geri dönerler. Çünkü zaten Kurul üyelerinin kafalarında kimin Yargıtay'a üye seçileceği veya adliyelerde kimin hangi önemli görevlere gelecekleri belirlenmiştir. Kurul'da bir tane üye dahi olsa destekleyeni olanın, tabiri caizse sırtı yere gelmemiştir.
 
HSYK'da Yargıtay'a üye seçiminde, Yargıtay kökenli üç üye kendilerine ait kontenjanları kullanırken ayrıca Yargıtay'dan gelen bir kısım talepleri de dikkate alarak hareket etmek zorundadır. Aksi takdirde ileride Kurul'da görev süresi bitecek olan üyenin Yargıtay'a döndüğünde daire başkanlığı gibi görevlere gelmesi son derece zorlaşır. İşte yüksek yargıyla ilgili olarak kendi içerisindekiler yönünden bazı saptamalar ve adliye mahkemelerinde görev yapan savcı ve yargıçlarla ilişkileri ağırlıklı biçimde bu doğrultudadır.

Açıklamalara dikkatlice bakıldığında adliye mahkemelerinde çalışan savcı ve yargıçların, Yargıtay, Danıştay ile Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na aşırı derecede bağımlı olduğu anlaşılacaktır. Savcı ve yargıçların geleceğini Yüksek Kurul, Yüksek Kurul'daki seçilmiş üyelerin oraya atanmalarını ve daha sonraki geleceklerini de Yargıtay ve Danıştay belirler. İşte yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını zedeleyen önemli unsurlardan birisi ve hep gözden kaçan husus budur. Sürekli olarak yargının dışarıya, özellikle siyasilere karşı bağımsızlığından bahsedilirken, yargının kendi içersindeki yüksek yargıya ve Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'na olan bağımlılığından hiç söz edilmez.

YILLARCA EZDİKLERİNİ ŞİMDİ YARDIMA ÇAĞIRIYORLAR

Yüksek yargı ile HSYK'nın tüm savcı ve yargıçlar üzerinde, onların bağımsızlıklarını zedeleyecek düzeyde bu denli bir tahakkümü mevcuttur. Bu da yüksek yargı ve Yüksek Kurul'un yargı sistemi içerisinde çok fazla ön plana çıkmasına ve daha fazla söz sahibi olmasına, adeta yargının temsilcisi konumuna gelmesine neden olmaktadır. Başka bir anlatımla yerel savcı ve yargıçların üzerinden ve onların sırtına basılarak itibar elde edilmektedir.

İşte özellikle HSYK'nın yapısının değiştirilmesiyle bütün bu tahakküm sağlayan etkenler ortadan kalkacak, yerel mahkemeler ile savcılık teşkilatları kişiliklerini kazanacak, ülkede ve yargı sistemi içerisinde hak ettikleri saygın yeri alacaklardır.

Bütün bunlar elbette yüksek yargıyı ve Yüksek Kurul'u çileden çıkartmış görünmektedir. Anayasa değişiklik paketi üzerinde etkili olamadıklarını görmüşler, bir kısım kurumları özellikle tüm savcı ve yargıçları bu mücadelede yanlarına alma gayretlerine girmişlerdir. Oysa bu düzenlemeler ile savcı ve yargıçlar yüksek yargı ve Yüksek Kurul'dan etkilenmeden daha özgürce, korkmadan ve etki altında kalmadan görev yapabilecekler, en önemlisi sadece kendileriyle ilgili tasarruflarda bulunan HSYK'da on üye ile temsil edileceklerdir. Bir bakıma kendi kaderlerini kendileri belirleyeceklerdir. Bu nedenle, yıllardan beri mevcut sistemden sürekli yakınan ve önemli mağduriyetlere uğrayan savcı ve yargıçların bu düzenlemelere karşı çıkmaları ve yüksek yargının yanında yer almaları kendi ayaklarına kurşun sıkmaktan başka bir şey olmayacaktır. Nitekim geçtiğimiz günlerde Ankara Adliyesi'nde yapılan toplantıda gösterilen tepkiler bunun bir göstergesidir.

Yerel yargıda savcı ve yargıçların çok yoğun ve iyi niyetli çalışmalarına rağmen Adalet Bakanlığı ile HSYK'nın sağlıklı ve bilinçli bir koordinasyonla çalışmaması sonucu yargıda verimlilik sağlanamamaktadır.

Ciddi miktarda açığın mevcudiyetine rağmen mevcut altı bin civarındaki yargıçtan da üst düzeyde yarar elde edilememektedir. Mahkeme yargıçlarının sık değişmesi, dosyaların iyi incelenmemesi ve uzmanlık mahkemelerinin yaygınlaştırılamaması nedeniyle dosyaların hazırlık aşamaları sağlıklı yapılamamakta, bir kısım meslekî yetersizlikler de eklenince gereksiz nedenlerle dosyalar sık sık ileriki tarihlere ertelenmekte, yargılamanın sonuçlanması uzun yılları almaktadır. Bu da insanların hak kayıplarına ve haklı yakınmalarına yol açmaktadır.

İşte bütün bunlardan dolayı yargıda iyileştirme adına bir şeyler yapılabilmesi öncelikle HSYK'nın yapısının değiştirilmesine bağlıdır. Yapısı değiştirilip etkinlik kazandırılacak Yüksek Kurul ile Adalet Bakanlığı'nın işbirliği içerisinde çalışması yargıya önemli oranda işlerlik kazandırabilecektir. Aksi takdirde yargıyı ve dolayısıyla ülkeyi zor günler beklemektedir.

Bugün HSYK resmen ikiye bölünmüştür. Bir tarafta Bakanlık diğer tarafta yüksek yargıçlardan oluşan beş kişilik grup. İki taraftaki bölünme de ideolojiktir. Bu nedenle Yüksek Kurul'da işbirliği ve iyi niyetle çalışma dönemi bitmiş, adeta Yüksek Kurul çökmüştür. Bir punduna getirip istenilen kararı çıkartma çabaları ön plana çıkmıştır. Bu Kurul'dan artık ülkeye ve yargıya bir yarar gelmeyeceği açıktır. İdeolojik bölünmenin yerel savcı ve yargıçlara sirayet etmesi tehlikesi belirmiştir.

ANAYASA DEĞİŞİKLİĞİ YARGININ ÖNÜNÜ AÇACAK NİTELİKTEDİR

Anayasa değişikliği teklifinde Yüksek Kurul'da yer alan mevcut beş asıl ve beş yedek üyenin üyeliklerinin, teklifin referandumdan kabul oyu almasıyla birlikte düşmesi yerine devamı yönünde geçici maddeye hüküm konulması gereksiz bir taviz olmuştur. Yeniden seçilmek isteyenlerin tekrar aday olmalarının önünde bir engel bulunmamaktadır. Savcı ve yargıçlar için Pakistan örneği vererek anayasa değişikliklerine direnenlerin, referandumdan "kabul" çıkmasından sonra istifa etmeleri kendileri için onurlu bir davranış olacaktır.

Anayasa değişikliğine ilişkin pakette yer alan Yüksek Kurul'la ilgili düzenleme teklifi son derece olumlu ve yargının önünü açacak niteliktedir. Yirmi iki kişilik Yüksek Kurul'da on altı savcı ve yargıcın bulunması son derece önemlidir. Adli ve idari yargı savcı ve yargıçları kendilerini on üyeyle temsil edebilme olanağına kavuşmaktadırlar. Adalet Bakanlığı, mevcut Kurul'daki gibi yine bakan ve müsteşarla temsil edilmekte ve yürütme yönünden yediye iki olan mevcut oran, yeni düzenlemede yirmi ikide ikiye inmektedir. Yargı bağımsızlığını engelleyen en önemli faktörlerden olan adalet müfettişlerinin bağlı bulunduğu Teftiş Kurulu'nun Bakanlıktan ayrılarak Yüksek Kurul'a bağlanması ve savcı ve yargıç atamalarına ilişkin atama kararname taslaklarının artık Bakanlık yerine Kurul sekreteryası tarafından yapılacak olması yıllardan beri arzulanan değişikliklerdir. Bütün bunlara rağmen değişiklik teklifinin Yüksek Kurul'u, mevcut yapısından geriye götüreceğini ve yargıyı siyasallaştıracağını söylemek insafla bağdaşmaz.

Anayasa teklifinde Yüksek Kurul'un savcı ve yargıçların ihracına ilişkin kararlarına yargı yolunun açılması olumlu, ancak yetersizdir. Tüm disiplin cezaları savcı ve yargıçların tayin ve terfilerinde önemlidir. Bu nedenle kınama ve uyarma dışındaki tüm disiplin cezalarına yargı yolunun açılması gerekmektedir. Bunun dışında Yüksek Kurul'da yer alması düşünülen üç kurulun ikiye indirilmesi ve yedek üyeliğin Anayasa Mahkemesi'nde olduğu gibi tamamen kaldırılmasının uygun olacağı inancındayız. On beş kişilik Kurul, atama, terfi ve benzeri işlemlere bakarken yedi kişilik ikinci kurul soruşturma ve disiplin işlemleri gibi işlere bakabilecek, itirazlara yirmi iki kişilik Yüksek Kurul karar verebilecektir.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu'nun yapısı değiştirilip etkinlikleri arttırıldıktan sonra biz de yargının tüm vatandaşları mağdur eden asıl sorunlarını irdeleyip tartışmaya başlama olanağını bulabileceğiz. 
Ahmet Gündel Emekli Yargıtay Cumhuriyet Savcısı

Kaynak: Zaman