CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'ın Kürt sorunu ve Irak'ın kuzeyi ile ilgili yeni açılımı en fazla Mesut Barzani ve çevresini şaşırtmış... Yerel yönetimin önemli isimleri, gelişmeleri Erbil'den izleyen Türk gazetecilere, "CHP ve lideri ne yapmak istiyor?" sorusunu yöneltiyorlarmış...

Aslında aynı soru burada da soruluyor.

Deniz Baykal, kısa süre öncesine kadar, kendini 'büyük' diye tanıtan medyada çıkan Barzani karargâhının tepesine bomba yağdırmayı teklif eden yazıları Meclis kürsüsünden takdirlerini ifade ederek okuyor, CHP sözcüleri de Irak'a askerî müdahaleden başka çare kalmadığını her vesileyle gündeme getiriyorlardı. Şimdi ise, Baykal, bölgeye Kürtçe yayın yapılmasını istiyor, Irak'a düzenli su verilmesi ve yeni sınır kapıları açılması gereğinden söz ediyor, üniversitelerimizde Kuzey Iraklı gençlere özel kontenjan ayrılmasını tavsiye ediyor. Bunları "Kuzey Irak'ta yaşayan Kürtlere yönelik 'kucaklayıcı' bir politika" olarak tanımlıyor CHP lideri.

Baykal'ın bu açılımı CHP yönetimi tarafından da bütünüyle destekleniyormuş...

Dün, Yeni Şafak'ın 'Oval Ofis Virajı' manşetiyle kast ettiği işte bu âni dönüştü. Gerçi Oval Ofis'te karşılanan ve ikili müzakerelere muhatap olan Başbakan Tayyip Erdoğan'dı, ama orada görüşülenlerin CHP'ye yansımaları olmasını doğal karşılayan bir manşetti Yeni Şafak'ın attığı...

Bu yeni açılımın altında hangi düşünce, ne tür bir niyet yatıyor olursa olsun, CHP lideri Baykal'ın tavrını takdirle karşıladığımı belirtmeliyim. Tekliflerinde öyle âhım şâhım, kimsenin aklına gelmeyecek cinsten, ya da "Vay canına" dedirtecek çapta bir yön yok aslında; ancak açılımın zamanlaması ve takınılan tavır, takdiri yine de hak ediyor.

Ülkeyi aylar boyu boşu boşuna meşgul eden ve anlamsız gündem maddeleri dayatan cepheden kendini sonunda ayırabildi CHP; umarım devamını da getirir...

'Gündem dayatması' hepimizin gözü önünde olduğu için birbiri ardına cereyan eden olayları hatırlamamız kolay: Önce "AK Parti'ye cumhurbaşkanı seçtirmeyiz de seçtirmeyiz" diye diretti cephe... Anayasa Mahkemesi'nin 367 kararı için dört kol çengi bastırdı... Tarihi erkene alınan seçimden CHP önderliğinde bir hükümet çıkarmaya çabaladı... Yüzde 47 şaşkınlığına rağmen Abdullah Gül'ün cumhurbaşkanı adaylığına karşı çıktı... En son gündem konusu da Irak'a askerî müdahaleydi...

Cephe bu gündem maddelerinin hiçbirinde istediğini elde edemedi. Bazen Ak Parti'yi bile oraya buraya savuran gündem maddeleri, milletin tavırlı duruşu sayesinde, birbiri ardına başarıyla savuşturuldu.

O cephenin en önemli unsuruydu işte CHP... CHP, lideri ve sözcüleriyle, Meclis'i kilitleyerek, toplumu ajite ederek, gerektiğinde tehditler savurarak cephenin gündeminin sonuç alması için elinden gelen çabayı gösterdi. Her şeyi unutabiliriz de, Deniz Baykal'ın, 367 konusunu karara bağlamak üzere Anayasa Mahkemesi'nin toplanacağı günün arifesinde "İç savaş çıkar" beklentisini kürsüden dile getirmesi belleklerimizden kolay kolay silinmeyecektir.

Hep yanlışı savunanlar cephesini CHP'den önce terk edenler oldu; cepheyi oluşturan unsurlardan başka bazıları ise demokratik sürecin doğallığı içerisinde yakında tasfiye olacaklar... Tabloya böyle yaklaştığımızda CHP'nin uyanıp cepheyi terk etmekte çok geç bile kaldığını söyleyebiliriz. Hâlâ bir umut diye cepheye asılan yalnızca 'bir kısım medya' kaldı.

Umarım tezimi anlatabilmişimdir: Deniz Baykal'ın bilinenlerden öteye gitmeyen Türkiye'nin en hayati konusundaki teklifleri değil önemli olan; önemli olan, CHP'yi tükenişe götüren ve ülkenin de aleyhine olan bir cepheden partisini çekmesidir...

Deniz Baykal'ın geç de olsa idrak ettiği ve ayağını denk alma ihtiyacı hissettiği 'yaman gerçeği', kendisini 'büyük' gören medyanın patronları bakalım ne zaman fark edecek?