Başbakan Erdoğan Amerika'da. Şu sıralar Başkan Bush'la görüşüyor.

Belki de Türk – Amerikan ilişkilerinin en kritik görüşmelerinden birisi yapılıyor.

Bu alandaki sorular gelip şu ana soruya dayanmış durumda:

-Amerika Türkiye'yi kaybetmeyi göze alacak mı?

Aslında böyle bir sorunun sorulması abes olabilirdi. Çünkü Türkiye ile Amerika ilişkileri, yarım asrı aşkın zamandır "dost ve müttefik" diye tanımlanıyordu.

"Amerika Türkiye'yi kaybetmeyi göze alacak mı?" diye bir soru sormak bile, ilişkilerin ne kadar aşındığının göstergesi...

Evet, ilişkiler aşınmıştır.

Amerika'nın Büyük Ortadoğu Projesi ile başlattığı süreç, bu coğrafyada dengeleri sarsa sarsa ilerliyor ve Türkiye, bu projede "eşbaşkan" rolü bulunmasına rağmen kendisini güvende hissetmiyor.

Türkiye, Amerika'nın Afganistan harekatında onun yanında yer aldı. Şu anda Afganistan'daki güvenlik işlerine askeri birliklerle katkıda bulunuyor.

Amerika'nın 1990'da başlayan Irak harekatında da Türkiye uzun süre Amerika'yı rahatlatan tavırlar sergiledi. Türkiye toprakları, Saddam'a karşı harekatta sereserpe kullanıldı. Çekiç Güç'ün Türkiye'de konuşlanması hep onaylandı ve 36'ıncı paralelin üstü özerk yapı haline geldi. Halk bu alandaki ilişkiye hep kuşku ile baktı.

Bir kere Irak, cehenneme dönmüştü. Sosyal yapı itibariyle ülke darmadağın olmuştu. Etnik alanda ve mezhepler arasında müthiş bir boğuşma gözleniyordu.  Abdullah Gül'ün Dışişleri Bakanlığı sırasında söylediği gibi "Pandora'nın kutusu açılmış"tı. Etrafa kötülükler saçılmaktaydı.

600 bin ila bir milyon arasında insanın hayatını kaybettiği ifade ediliyordu.

Ebu Gureybler, işkenceler, kadın – çocuk ayırdetmeksizin sivillere yönelik cinayetler alıp başını gitmişti.

Ve Irak harabeye dönmüştü.

Başlı başına bu vakıa, Amerika'nın Irak'taki varlığının dünya çapında sorgulanmasına yol açmıştı. Tabii ki Türkiye'de de Irak faciası büyük tepki çekmekteydi.

Ama hadise, daha sonra, bizatihi Türkiye'nin güvenlik sorunu haline de geldi.

Kuzey Irak'tan Türkiye'yi rahatsız eden sesler yükseldi.

Türkiye'nin baş belası PKK, Kuzey Irak'ı bir saldırı üssü olarak kullanmaya başladı.

Ve bütün bunlar, Türkiye'den bakınca, Amerika'nın göz yumması, ya da daha kötüsü, himayesi altında gerçekleşiyor gibi göründü.

Irak Amerikan işgali altındaydı ve PKK Türkiye'yi oradan vuruyor, Barzani Türkiye'ye oradan kükrüyordu.

Bu ne demekti?

Bu, TBMM'de 1 Mart tezkeresinin reddinin rövanşı mıydı?

Amerika Türkiye'yi terbiye etmeye mi yöneliyordu?

Amerika, Türkiye'yi İran'a karşı kullanmak için şantaj peşinde miydi?

Ya da Amerika, artık bölgede Türkiye yerine Kuzey Irak yönetimine mi oynamaktaydı?

Bütün bunlar, Türkiye'nin aklından geçmekteydi.

Müttefik böyle olmazdı, hele dost hiç böyle olmazdı.

Peş peşe verilen şehitler işin tuzu biberi oldu. Bıçak kemiğe dayandı. İp inceldi. Söz bitti.

Türkiye kendi göbeğini kendisi kesecekti. Bedel varsa ödeyecek, ama daha ağırını karşı tarafa ödetecekti.

Artık Amerika ile de gereken konuşma yapılmalıydı.

İşte bugün, o konuşmanın yapılacağı gündür.

Başkan Bush, 11 Eylül sonrasında dünyaya seslenirken "Herkes teröre karşı yerini tayin etsin, demişti. Ya bizimlesiniz, ya da düşmanımız."

Başkan Bush'a bu mealde konuşulması bekleniyor.

Yani "Amerika nerede duruyor?" sorusu net olarak sorulacak.

PKK'nın kaçırdığı 8 askerimizi Amerikalı General teslim etti Türkiye'ye...

Demek ki "Verin" denildi, verdiler.

Türkiye şimdi PKK liderlerini istiyor. Amerika 10 PKK liderini kara listeye aldığını ilan etti.

Sıra onları alıp Türkiye'ye teslim etmeye geldi.

Erdoğan – Bush görüşmesinden bu kararlılık çıkacak mı?

Asıl soru bu.

Asker sınırda bekliyor.

Sınır ötesi harekat için bütün şartlar hazır.

Türkiye, Kıbrıs Barış harekatı öncesi heyecanı yaşıyor.

Amerika Ortadoğu'da en stratejik tercihini yapma noktasında...

Dileriz, Washington'da Ortadoğu'yu daha içinden çıkılmaz hale getirecek bir akıl tutulması yaşanmaz.