Ankara Emniyet Müdürlüğü binasının cephesinde "Herkesin polisi kendi vicdanıdır" anlamında bir özdeyiş yazılıdır. Polisin de polisi kendi vicdanı değil midir? Adalet ve düzenin sağlanması ve korunmasında, kanun ve polisten önce her bir bireyin kendi vicdanı esastır.
 
Fert şuurunda yerleşmeyen adalet ve düzen, kanun ve polis ile sağlanamaz. Çünkü, "hiçbir kanun, ne kadar mükemmel olursa olsun, bir sahtekârı dürüst, bir tembeli çalışkan, bir cahili bilgili yapamaz."(1) Yine, "suiistimale müsait olmayan kanun yoktur. Eğer fertlerde suiistimal iştihası varsa, kanun değişmekle ancak suiistimalin şekli değişir."(2)

Toplumların barış ve düzeni; can, mal ve namus kavramlarının emniyete kavuşması, o toplumların dürüst, meşru ve ahlâkî dairedeki hür davranışları üzerine kurulmalıdır. Bireyler dıştan gelen baskı ve emirlerin zoru ve korkusu ile değil, bizzat kendi içlerinden gelen bir disiplinin temin ettiği hür irade ile hareket etmelidir. "Sosyal bünyesi sağlam toplumlarda emniyet ve güvenlik, kanun ve kuvvetten çok, ahlâk ve manevî nizam duygularına dayanır."(3) "Ahlâk ve değerler, başka bir zaman lüzumlu sayılacak birçok tedbirleri lüzumsuz bırakır."(4) Toplumların barış ve düzeni için sözünü ettiğimiz bu iç disiplin ve ahlâk duyguları, kanunların ve polisiye tedbirlerin yanında, en güçlü güvenlik unsuru olarak ortaya çıkmaktadır.

"Bir insanı devamlı olarak dıştan yönetme ve kontrolün imkânsızlığı yanında, bu durumun zayıf ve silik şahsiyetlerin çoğalmasına sebep olması, başarı ve ilerlemeye olumsuz etki etmesi sebebiyle, terbiye ve yönetim tekniklerinin, fertleri içten teşekkül edecek bir oto-kontrol mekanizmasına kavuşturacak tarzda ayarlanmasına büyük ölçüde ihtiyaç vardır."(5) Çağdaş eğitimcilerden F.W. Fouster'e göre: İnsanlar terbiye vazifelerinde, ruhları dışardan baskı altına almadıkları taktirde muvaffak olurlar. Başarının şartı, ruhları içerden kavramak ve içten harekete geçirmektir. Çünkü, barış ve düzen içindeki bir toplumda fertler, "dıştan gelen emirlerin değil, kendi içlerinden gelen inancın cazibesindedir."(6) Doğru disiplin, dışarıdan zorlamakla değil, arzu edilmeyen davranışlardan, arzu edilen davranışlara kendiliğinden götüren zihin itiyatları demektir."(7) Bu nedenle hayata düzen veren dürüst ve terbiyeli hareketler kanunlardan ve dış disiplin kurumlarından daha önceliklidir. Ahlâk ve faziletin görevi; ferdi, yanlış ve zararlı davranışlardan alıkoymak, ona dürüstlük iradesini kazandırmak, böylece dış disiplini asgariye, istisnaî bir hale indirgemektir. Bireylerin içten bir irade ve vicdan terbiyesi kazanmaları sayesindedir ki, onun tutum ve davranışlarında baskı ve korku yerine, daha içten ve psikolojik yeni bir disiplin rol oynayacaktır. Bu iç disiplinin zihnî oluşumu, birey hayatında ve davranışlarında siyasî, sosyal, hukukî ve ekonomik manada toplumsal barış ve düzeni inşa eden çizgilere dönüşecektir.

Toplum bireylerinin birbirinin hak ve hukukunun başladığı noktada iradi olarak durduracak ve bundan dolayı da onu mutsuz değil, huzurlu kılabilecek bir anlayışa ulaşması gereklidir. Bu anlayıştan yoksun bireyler, sınırsız arzu ve ihtiraslarının pençesine düşer, bunların tatminini gözetmeyen hiçbir şeyi mutluluk saymaz; gayesi kişisel çıkarlarıdır. Her şeyi bu gayeye hizmet eden birer nesne olarak algılayanlar, birey olarak toplumu yaralar, örgütler teşkil ederek toplumu yaralar. Zira o, bireysel ve örgütlü olarak, gaye edindiği kişisel çıkar ve ihtiraslarına sınır getiren normlar düzeni, bu düzenin güvence altına aldığı toplumdaki diğer hak sahipleri ve bu düzeni ve hakları koruyan polisiye güçler ile daima çatışma halinde olacaktır. Bu sebeple, bir toplumda iç disiplin olgunluğuna ulaşmamış, dürüstlük iradesini kazanmamış bireyler çoğaldıkça, o toplumda dış disiplin kurumları yoğunluk kazanır. Bu sebeple, bireylerde kendi kendisini disiplin altına alma kültürü (iç disiplin), içinde bulunduğumuz koşullarda bütün toplumların temel çıkış yolu haline gelmiş bulunmaktadır. Çünkü, hiçbir şey, kendini idare etmesini bilmeyen bir insan kişiliği kadar karanlık olamaz. Toplumların asayiş ve düzeni bireylerin bu kendi kendini idare etme bilgeliğine erişmesine bağlıdır. Bu ise, ancak bireylerde bir iç disiplin, ahlâk ve vicdan zenginliği, iradî bir dürüstlük meydana getirecek bir ahlak ve uzlaşma kültürü ile mümkündür. Böyle bir kültür ikliminde bulunmayan bireylerin, kanunî ve polisiye tedbirlere olan riayeti de samimi değil, zoraki bir boyun eğme olacaktır. Toplumların asayiş ve düzeni, sahte ve gösterişe dayanan duygulardan beslenemez. Bireyleri sürükleyen fena arzuları başıboş bırakan ve tezahürlerini önlemek için sadece dıştan tesir eden kanun ve polis otoritesinin, fertlerin fena hareketlerini gemlemekte ve onu toplum yaşantısına disipline etmekte tatmin edici bir usul sağlamadığı görülmüştür. Fena arzular, zaaf ve ihtiraslar, tıpkı önü tıkanmış bir nehir gibi, dış ve cebrî otoritelerin gözetleyici gözünden kaçmış ve daima bir çıkış yeri bularak toplumun barış ve istikrarına musallat olmuşlardır.

Kanun ve polis, ancak yanlış ve zararlı davranış tezahür ettikten, meselâ: suç işlendikten sonra fonksiyon icra eder. Ahlak ve uzlaşma kültürü ise, toplumda barış ve istikrarın esas kurucu unsurudur. Kanun ve polis ise kurucu değil, koruyucu ve caydırıcı fonksiyon icra eder. Demek istediğimiz, emniyet güçlerinin en yakın dostu, insanların vicdanlarını besleyen ahlaki ve manevi değerlerdir. Çünkü, bu değerlerimiz, bu vatan ve millete emniyet ve asayişi temin eden ve kalplere birer yasakçı bırakan manevi bir kuvvettir. Bu sebeple, Toplumlar emniyet kuvvetlerini güçlendirirken, aynı zamanda ahlak ve vicdanları güçlendirmek için de kültür ve eğitim yatırımları yapmalıdır.

Bu vesile ile Emniyet Teşkilatımızın 164 ncü kuruluş yıldönümünü kutlar, üstün muvaffakiyetler dilerim.

 


KAYNAKLAR :

(1) Samuel Smiles, (Self-Help) Kendine Yardım, Çev: Süreyya S. Berkem.

(2) Cenap Şahabettin, Tiryaki sözler, Tercüman 1001 Temel Eser.

(3) Prof. Dr. Osman Turan, Türkiye'de Siyasi Buhranın Kaynakları, Nakışlar Yayınevi, 2. Baskı İstanbul 1979, s. 295.

(4) J.J. Rousseau, Toplum Anlaşması, Çev:Vedat Günyol, M:E.B. Yayınları, Batı Klasikleri Dizisi: 46, İstanbul, 1989, s. 182.

(5)Hasan Mahmut Çamdibi, Şahsiyet Terbiyesi ve İmam-ı Gazali, Han Neşriyat, İstanbul 1983 s. 17.

(6) A.g.e. s. 37.

(7) Bertrand Russel, Terbiyeye Dair (On Education) Çeviren: Prof. Hâkim Dereli, 2. Baskı, M.E.B. İngiliz Bilim Eserleri: 2, Ankara Üniversitesi Basımevi, 1964, s. 23.

Emekli Askeri Hakim Yusuf Çağlayan

 
Kaynak: Zaman