(Merhûm Allâme Muhammed İqbâl-i Lahoorî üzerine, vefatının 80. Yıldönümü dolayısiyle dün ilk bölümünü yazdığımız sohbete kaldığımız yerden devam edelim.)

***

İqbal’in yaşadığı dönemde Müslüman diyarlarından pek çoğu Batılı emperyalist güçlerin elindedir.

Osmanlı ise, Meşrutiyet çalkantılarından çıkamadan 1911’de korkunç Balkan Savaşı yenilgisi- faciasıyla karşılaşmıştır.

İqbal, Müslümanların yenilgilerini yaşar, derin ıstıraplar içindedir. Ancak, İqbal için daha da yaralayıcı olan, müslümanların dağınıklığı ve her coğrafyadan, her kavimden, sadece kendi kavmini veya kendi yöresini öne çıkaran anlayışların yükselmesini görmesidir.

‘Ulus-devlet’ zulmünün en büyük faciasını I. Dünya Savaşı sırasında yaşamış olan Muhammed İqbal, Avrupa’da da aynı dinden olan insanların, sırf dil farklılıkları veya belli bir coğrafya ve imkanlarına sahip olmak açısından, birbirlerini ‘aç kurtlar’ gibi nasıl parçaladığını, on milyonlarca insanın birbirini nasıl boğazladığını görmenin verdiği endişeyle Müslüman halkları bu ifrit düşünceden uzak olmaya çağırır. Ve sonra şu çarpıcı tespiti yapar : ‘Gerçek şu ki, kalbinde inancı zayıflayan ve İslam’ı hayata yeniden hâkim kılma inancını yitirenlerdir ki, coğrafyacılık ve kavmiyetçilik/ nasyonalizm ideolojilerine sığınmışlardır..

Bugün, kalbinde Kabe sevgisi olduğunu söyleyen nice müslümanın kafasında kocaman Lât, Menat ve Uzzâ putları, belinde zünnar var!’ Halbuki, müslüman için şöyle der:‘Qalb-i mâ, ez Hind’u Rûm’u Şâm nist,/Merz-i bûm’u mâ, be’cuz İslâm nist..’ (Bizim kalbimizde Hind, Rûm veya Şâm diyarlarının sevgisi yoktur; Bizim için, İslâm’dan başka sınır da yoktur, vatan da..)

Yazının tamamını okumak için TIKLAYINIZ