Cumhurbaşkanlığı seçimi ile ilgili tansiyon yükseklerde seyretmeye devam ediyor. Kimileri Çankaya yokuşuna barikat kurmaya hevesleniyor, kimisi Meclis'i boykot etmeye... ?Uzlaşma? anahtar kelime halinde... Çankaya yoluna barikat kurmaya kalkışan da uzlaşma istiyor, Meclis'i boykot etmeye kalkışan da... Ama ?Uzlaşma?dan neyin kastedildiği pek net değil.Ya da herkese göre ?uzlaşma?nın mahiyeti farklı.Meclis'te önemli bir çoğunluğa sahip olan Ak Parti de uzlaşmadan yana, CHP de uzlaşma istiyor, TÜSİAD da... öteki pek çok çevre de... Doğrusu uzlaşma sevimli kelime...İnsani, barışçı bir özü var. Kim karşı çıkabilir uzlaşmaya?Ama nasıl bir uzlaşma olsun?Mesela öyle bir isim olsun ki, toplumun geniş kesimlerinin içine sinsin.Bu da doğru.Ama bu ismi kim belirleyecek?Anayasa diyor ki Cumhurbaşkanını Meclis seçer... Meclis'te belirli bir çoğunluk bir isim etrafında birleşirse Cumhurbaşkanı seçilir. Meclis'te böyle bir çoğunluk Ak Parti grubunda var. Ak parti grubunun görüşü hangi isme yönelirse onun cumhurbaşkanlığı kesin gibi... Ama Ak Parti de ?Benim dediğim dedik? üslubunda değil. En yetkili kişinin, yani genel başkan Tayyip Erdoğan'ın ağzından ?Zamanı gelince uzlaşmayı arayacağız? sözü birkaç defa çıktı. Demek ki Parlamento çoğunluğu uzlaşma arayışı içinde olacak. Yalnız gene de bu açıklamalar belli bir kesimde tansiyonu düşürmüyor. Anlaşılıyor ki onlar, ?Uzlaşma?ya daha özel bir anlam yüklüyorlar. Nasıl bir anlam?Bu kesimin seçilecek Cumhurbaşkanı ile ilgili bir misyon bildirimi var. Cumhurbaşkanı ?Fren? vazifesi ifa edecek biri olsun.Evet fren...Son zamanlarda siyasi jargona giren ikinci kelime bu. Uzlaşma artı fren...Söylem şöyle formüle ediliyor:Bir isim üzerinde uzlaşma olsun, ama o isim, gelecekteki iktidara fren misyonu taşısın.Niye fren? Meclis çoğunluğu aynı partide, hükümet aynı partide olursa olmaz.Üst bir irade, Meclis'i de, hükümeti de frenlesin.Hele bu Meclis çoğunluğu ve hükümet, Ak Parti'de ise... İşte çıngar burada çıkıyor.Bu yaklaşımın anlamı şu:Ak Parti riskli bir parti. Frensiz olursa yanlış işler yapar. Tamam, halktan oy alıp Meclis'e geldiler, hükümeti kurdular ama, onlara bir de Cumhurbaşkanlığı verilemez. O zaman sistem gider bir yerlere toslar!Onun için bu söylemin sahipleri Sezer'in cumhurbaşkanlığını adeta kutsuyorlar. Bu dönemde Sezer tarafından olağanüstü bir fren görevi yapıldığını düşünüyorlar. Öyleyse şimdi de Sezer misyonunda birisi olsun....Evet, böyle birisini kim seçecek?Geldik dayandık yine o soruya...Ak parti çoğunluklu bir Meclis?Yani paradoksa bakın:Ak Parti, ?uzlaşma? adına kendisini frenleyecek bir kişiyi Cumhurbaşkanlığına getirecek...Ak parti, şu geçen 5 sene zarfında Sezer'in frenleyici tavrı karşısında canından bezmiş. Siz ona yeni bir Sezer seçtireceksiniz.Nasıl?Döve döve...Çankaya yokuşuna barikat kurarız, Meclis'i boykot ederiz. Sokak gösterileri yaparız.Halk oyunun anlamı yok, sandığın anlamı yok, Meclis'te oluşan iradenin anlamı yok!Hani bir reklam var:Yerseniz!Vaktiyle, Özal aniden vefat edip, Demirel'in adaylığı söz konusu olduğunda Demirel halen Milliyet'te yazan Hasan Cemal'e diyor ki: ?Çankaya, geçen 500 gün zarfında çok önemli olduğunu ortaya koydu. Devletin çalışabilmesi bakımından, Meclis ile hükümetin çalışması bakımından...""Eğer Çankaya, buralara fren yapmak isterse, çok iyi fren yapıyor ve devlet de çalışamaz hale geliyor. Ve Türkiye bundan zarar görüyor.""Bu nedenle mesele, Çankaya'da devletin işlemesini sağlayacak birisinin olmasıdır. Yani Çankaya, birisine hediye edilecek, armağan edilecek, hadi canım oluversin denilecek bir yer değil."Bunları vaktiyle Demirel söylemiş. Yani frenden şikayet etmiş. ?Meclis'in, Hükümet'in çalışması, devletin işlemesi, demiş. 500 gün bunu ortaya koydu, demiş. Ve Çankaya birisine hediye edilecek bir yer değil? demiş.Şimdi Ak parti adına Erdoğan, ?5 yıl da bize pek çok şeyi öğretti, Çankaya'yı kimseye armağan etmeyiz? derse haksız sayılır mı? Bence sayılmaz. Onun için Ak parti'nin uzlaşmayı aramasını, ama kendi ayağına da zincir vurmama hassasiyetini anlamak lazım.