Sudan'ın güney bölgesi bağımsızlık veya birlik içerisinde yer almak için 9 Ocak 2011'de referanduma gidiyor.

Uluslararası gözlemcilerin raporları ve bağımsız kuruluşların anketlerine göre Güney Sudan'ın bağımsızlığı yönünde referandumda oy kullanacak güneylilerin yüzde seksen beş-doksan arasında olacağı tahmin ediliyor.

Afrika'nın en uzun süreli iç savaşının sonucunda 2005'te Hartum yönetimi ve ayrılıkçı Güney Sudan Kurtuluş Hareketi (SPLM) arasında Kapsamlı Barış Antlaşması'nın imzalanması, dünyaya rahat bir nefes aldırmış, benzer antlaşmaların Çad, Orta Afrika, Uganda gibi iç savaş yaşayan ülkelerde de yapılacağı izlenimini ortaya çıkarmıştı. Fakat bu iyimser tahminler gerçekleşmedi ve Birleşmiş Milletler'in Sudan yönetimine uyguladığı baskı, diğer Afrika ülkelerini kapsamadı.

SSCB'nin dağılmasından sonra, eski bir ordu subayı olan John Garang liderliğindeki bir grup isyancı lider, hareketi sol bir söylemden etnik ve din temelli bir söyleme kaydırdılar. SPLM, Güney Sudan'da yaşayan Hıristiyan, animist Afrikalıların özgürlükleri ve demokrasiye kavuşmaları için mücadele ettiklerini dünya kamuoyunu ikna edebildi. John Garang ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Çin ile üst düzey temaslarda bulunarak Güney Sudan sorununu uluslararası bir zemine taşımayı başardı. 11 Eylül olaylarından sonra, eski ABD Başkanı Bush'u ziyareti sırasında basın mensuplarına BM gözetiminde silahlarını bırakacaklarını söylemesi ve eylemsizlik kararı alması BM'nin Sudan yönetimine barış yapılması için baskı yapmasına yol açtı. Darfur sorunu ile boğuşan Sudan yönetimi, ülkenin başka bölgelerini de kaybetmemek için Navaşa, Addis Ababa ve Nairobi'de yapılan barış görüşmelerine katıldı ve 2005'te Güney Sudan'ın bağımsızlık için 6 yıl sonra referanduma gidilmesini kabul etti.

SPLM, silahlı mücadelesini sürdürmekle birlikte sivil toplum, medya, diplomasi alanında aktif yer alarak Hartum yönetimiyle çok yönlü çatışma içerisine girdi. 1981'den 2003'e kadar yedi kez eylemsizlik kararı alarak, tek taraflı barış çağrıları yaptı. 2001-2003 arasında silahlı eylemlerini azaltarak demokrasi ve özgürlükten yana olduklarını uluslararası zeminlerde kendilerine verilen her fırsatı başarıyla değerlendirdiler. Beşir yönetiminin 1999'da başlattığı açılım politikaları başarısızlıkla sonuçlanırken, askeri güçlerin Darfur'a kaydırılması John Garang liderliğindeki hareketin etkisini daha da artırdı ve Hartum yönetimi, bölgeden neredeyse tamamen silindi. 2004 devlet başkanlığı seçimlerinde SPLM'nin seçimleri boykot çağrısı etkisini gösterdi ve bölgede yaşayan Müslümanların dışında hiçbir Güney Sudanlı, sandığa gitmedi. 2005'te özerk yönetime kavuşan Güney Sudan'ın, kışkırtmalara rağmen şiddeti kullanmaktan uzak durması küresel güçler nezdinde demokratik mücadeleyi içselleştirdiği yorumlarına yol açtı. Geçen ay ABD Başkanı Obama, Birleşmiş Milletler özel oturumunda yaptığı konuşma ile Güney Sudan'ın ayrı bir devlet kurmasından yana olduklarını, Hartum rejiminin referandum sonucuna saygı göstermesini söyleyerek, taraflar arasında çatışma çıkarsa müdahale edecekleri uyarısında bulundu. Obama'nın bu açıklamasından memnun kalan Güney Sudanlıların Hartum yönetimi karşısında ellerini güçlendirdikleri, karar vermelerini kolaylaştırdıkları söylenebilir.

Referandumda bağımsızlık yönünde bir karar çıkarsa; Afrika ülkelerinden daha çok Ortadoğu ülkelerinin -özellikle de- Türkiye'nin etkileneceği kesin görünüyor. Çünkü Afrika'nın hiçbir ülkesinde SPLM gibi güçlü bir hareket ya da organizasyon bulunmuyor. PKK ile SPLM arasında Marksist gelenekten gelmeleri, küresel güçler üzerindeki etkileri, izledikleri taktik ve strateji açısından önemli benzerlikler bulunuyor. PKK liderlerinden Murat Karayılan'ın ve Cemil Bayık'ın, "sorunu BM'yle getireceğiz", "silahları ancak BM'yle bırakırız"," biz ayrılma değil federasyon istiyoruz" yönündeki açıklamaları John Garang'ın on yıl önceki sözlerini hatırlatıyor ve PKK'nın, SPLM'nin bağımsızlık yolunda izlediği aşamaları takip edeceği, benzer yöntemlerle hareket edeceği görülüyor.

Türkiye'nin politik açıdan Sudan gibi yalnızlık içinde olmaması, demokrasi ve insan hakları gibi konularda Sudan'a göre saygın bir yerde bulunması, ABD ve Avrupa Birliği ülkeleri ile ilişkilerinin iyi olması benzer bir sürecin yaşanmayacağını gösteriyorsa da, uluslararası ilişkilerde konjonktürel ve çıkar ilişkilerinin belirleyici olduğunu da unutmamak gerekir. Referandumun bölgedeki Kürt liderler tarafından yakından izlendiği ve Kürt lobilerin hazırlık çalışmaları içerisinde oldukları biliniyor. Referandum sonucu çıkan bağımsızlık kararıyla birlikte, ABD'nin önerdiği Birleşik Irak cazibesini yitirerek, Kürt liderlerin ikna edilmesi zorlaşacaktır.

Güney Sudan'ın ayrılması İran, Suriye, Irak ve Türkiye'de ayrı bir Kürt devleti kurma talebinde olanlar için bir moral kaynağı olacak, sesleri daha gür çıkacaktır. Son günlerde gerek Murat Karayılan'ın gerek Avrupa'daki Kürt liderlerin İsrail yoluyla ABD ile temasa girmek istemesi, PKK'nın yeni dönemde bölgede daha etkin bir rol üstleneceğini gösteriyor.

Uluslararası güçler, Sudan'ın güney sorununu Sudan'ın bir iç meselesi olarak görmeyip bölgesel bir sorun olarak değerlendirdiler. Şimdi aynı senaryonun Ortadoğu ülkeleri için geçerli olduğunu söylemek mümkün. Türkiye ve Suriye'deki Kürt sorunu artık bu ülkelerin kendilerine ait bir sorun gibi görülmemekte, bölgesel bir sorun olduğu diplomatlar ve siyasiler tarafından sürekli belirtilmektedir.

Türkiye'nin güneydoğusunda yaşananlar ile Sudan'ın güneyinde yaşananlar arasında pek benzerlik bulunmamasına rağmen PKK'nın bölgede SPLM'nin rolünü üstlenmesi, Sudan'da yaşananların Türkiye'yi de etkileyebileceği anlamına geliyor. Güney Sudan'ın şişeden çıkacak cin olması, pandoranın kutusunu açacak ve Sudan'da olduğu gibi yeni güç odakları Ortadoğu'da devreye girecektir.

 Kaynak: Zaman