Kasıtlı olsun veya olmasın, Suriye'den Türkiye'ye düşen ve beş Türkün ölümüne sebep olan bomba, Özgür Suriye Ordusu ile rejim askerleri arasındaki çatışmalar yüzünden Suriye'de çıkan yangınların Türkiye'deki sınır kasabalarına sıçraması olayını geçti. Bu nedenle Ankara, zorunlu da olsa meydan okumaya ve füze merkezlerini bombalamaya başladı.
Geçtiğimiz haziran ayında düşürülen Türk uçağıyla ilgili olarak, durumu tırmandırmamak için İran, Rusya ve batının da müdahalesiyle kendisini tutan Türkiye tarafının bu seferki ihlaller karşısında sessiz kalması beklenmiyor. Bununla birlikte uçağın düşüşüyle ilgili bir takım gizemli sorular da yok değil. Örneğin: Türk uçağı Suriye hava sahasında mı yoksa uluslararası karasularda mı düştü? Bununla ilgili Suriye tarafından daha önce bir uyarı geldi mi? Yapılan tahkikatın sonuçlarıyla ilgili sızan bilgilere göre, Beşşar Esad'ın uçağın uluslararası sularda düştüğüne dair ifadeleri var. Bunun yanı sıra düşen uçaktaki iki pilotun ölümüyle ilgili olarak son günlerde çeşitli iddiaların ortaya çıkması Türk tarafından gelen tepkilerin sertleşmesini kaçınılmaz kıldı.
Ancak Türk tarafının önceden Suriye sınırında askeri çıkışlar şeklinde olan tepkileri, krizin bölgesel boyuta taşınmasıyla yeni bir merhaleye geçmiş oldu. Bu durum, Ürdün ve Lübnan'ın sınır ihlali karşısında takındığı tavırdan ise tamamen farklı bir çizgiyi oluşturuyor. Ürdün yönetimi, Suriye'nin ihlallerine karşı sertliğini pek çok kez ortaya koydu ve sınırda açılan ateşlere beklemeden karşılık verdi. Hatta Suriye'den gelen mülteciler arasında çok sayıda muhbir yakaladığını ve gereğini yapacağını bildirdi. Ancak Ürdün, tepkilerini hesaplayarak veriyor. Çünkü Amman, Suriye'deki rejimle bölgesel ama belirsiz bir ışığın gölgesinde böylesi bir çatışmaya girmeye niyetli değil. Lübnan ise, sadece siyasi ve diplomatik uyarılarla yetiniyor. Lübnan cumhurbaşkanı Mişel Süleyman'ın sadece buna cesaret edebilmesi, tarih boyunca Esad ailesinin iktidarından gelen baskının Lübnan üzerindeki etkisini ortaya koyuyor. Çünkü Esad ailesi, Lübnan'daki müttefikleri yüzünden kapsamlı bir ihlal yetkisine sahip olduğuna inanıyor. Aslında Lübnan, krizin başından beri Suriye'ye yardım etmek için devrimcilere karşı durarak kendi sınırlarını kendisi ihlal etmiş oluyor. Bununla birlikte Hizbullah'ın hem Suriye sınırında hem de Lübnan sınırında devrimcilere karşı savaşması da bunun bir ispatı niteliğinde.
Suriye'nin Türkiye sınavı, rejimin, iç krizi komşu ülkelere taşıma siyasetinde aşırıya gitme korkuları arasında geldi. Çünkü burada amaç denklemi bozma çabasından başka bir şey değil. İktidarın, devrimcileri etkisiz hale getirme noktasındaki beceriksizliği katlandıkça katliamların boyutu derinleşiyor ve Suriye'de kitlesel yıkımlar oluşuyor. Bu da, Suriye liderinin çekilmesi yolundaki siyasi seçeneklerin önünü hızla açıyor. Buna karşılık Esad, çekilmesini isteyenlerin ısrarcı tavırları üzerine, çatışmaların tırmanacağını, tüm dünyanın ilgi odağı olan Ortadoğu bölgesinin güvenliğinin tehdide uğrayacağını, bu nedenle uluslararası aktörlerin bölgenin istikrarı yerine kendisinin gidişine öncelik vermesinin iyi olmadığına dair fanteziler kuruyor.
Suriye iktidarının ve müttefiklerinin hayalciliği, Abdullah Gül ve Recep Tayyip Erdoğan'ın Suriye krizi ve Kürtler konusundaki siyasi yaklaşımları ve bu yaklaşımlar nedeniyle muhalefetten aldıkları eleştiriler sayesinde derinleşiyor. Türkiye'nin siyasi yönelimlerinin, PKK'nın Suriye'den- rejimin Kürtlere bıraktığı topraklar üzerinden- ve İran'ın desteğiyle Irak üzerinden Türk ordusuna saldırmasıyla oluşan problemler de Suriye'nin Türkiye hakkında rahat ifadelerde bulunmasına neden oluyor.
Suriye iktidarının yaşadığı hayal âlemi, aslında, sınırları dışındaki herhangi bir saldırı durumunda sahip olduğu savaş teorisine saplanıp kalacağı sinyalini veriyor. Nihayetinde Suriye çıkacak olan savaşta kendisini ve hükümetini savunacak güce sahip değil. Ayrıca Esad, kendisini düşürmek isteyen Mısırlı muhaliflerine de karşı koyacak durumda değil.
Türkiye deneyimi, Ak Parti'nin düzenlediği ve Arap baharını yaşayan ülkelerin liderleri ile Müslüman Kardeşler'in tezahüratları arasında başlayan kongreyle kendini gösterdi. Daha açık bir ifadeyle Türkiye'nin, Suriye'ye karşı elinde tuttuğu büyük kozunu kongrede ortaya çıktı. Mısır lideri Muhammed Mursi, Hamas'ın siyasi büro şefi Halid Meşal, Suriyeli muhalif liderler ve diğerlerinin varlığı, Türkiye'nin Arap baharından kazançlı çıktığını gösterdi. Her iki ülke arasında bölgesel rekabet olmasına rağmen, Suriye rejiminin karşısında olmak Mısır ve Türkiye arasında temel bir buluşma noktası oluşturdu. Bu nokta aynı zamanda ne pahasına olursa olsun Suriye'deki iktidarın kalmasını isteyen İran'ın alanının daraldığını ve Türkiye'nin İran'a karşı kozunun genişlediğini gösteriyor. Belki de Mursi'ye ve Meşal'e Suriye tarafından yapılan saldırılar İran- Suriye ekseninin uğradığı zarar nedeniyle ortaya çıkmıştır düşüncesi de bu son gelişmelerden sonra netlik kazanıyor.
Türkiye'nin sahip olduğu bu kozlara rağmen Şam rejimi, elinde kalan hayallerinin bir sonucu olarak, Türk sınırına düşen bombanın yarattığı iklimi fark etmiyor. Ama müttefikleri, durumu yavaş yavaş idrak etmeye başlıyor.
Kaynak: Velid Şakir/ El Hayat
Dünye Bülteni için tercüme eden: Tuba Yıldız