Cumhurbaşkanı Gül, Prag dönüşünde gazetecilere "Türkiye'nin en önemli meselesi"nin Kürt meselesi olduğunu söyledi. Bu 'malumu ilan'dan öteye bir açıklamadır. Cumhurbaşkanı'nın böyle bir 'beyan'da bulunması başlı başına önemli bir gelişmedir.
Elbette Cumuriyet'i kuranlar da "en önemli mesele"nin bu olduğunu biliyorlardı ama 'beyan' etmemişler hatta adını bile ağza almamışlardı.
Hatta Atatürk, 1926'da İngiliz Henry Dobbs'a söylediği gibi, "daha kuşaklar boyunca" Kürtçü bir milliyetçiliğin oluşmayacağını düşünmüştü.
Zamanla Türkleştirmenin mümkün olacağına da inanmışlardı. Ama olmadı!
1970'lerde Kürt hareketi 'sol' olarak gelişti, 1977'de Diyarbakır dahil dört ilde belediye seçimlerini kazandı ve 1984'te korkunç bir terörle patlak verdi!
Ve 2009 yılında Türkiye'nin Cumhurbaşkanı, adını da koyarak bunun "en önemli" sorunumuz olduğunu resmen beyan ediyor, artık "devletin içinde herkesin birbiriyle çok daha açık seçik konuştuğunu" söylüyor.
Adını koymak
Görülmüştür ki, 1930'lardan beri şu kadar sivil ve askeri iktidarlar gelip geçmiş, dışlayıcı, yasaklayıcı, baskıcı politikalar çözüm olmamıştır! Aksine, Kürtçü milliyetçiliği besleyen "tahrik" etkisi yaratmıştır yıllar boyunca!
Bakın, 40 bin PKK'lı etkisiz hale getirilmiş ama terör örgütü bitmemiştir. Eski Genelkurmay Başkanı Org. Büyükanıt "Bütün Türk Silahlı Kuvvetlerini gönderseniz" Kuzey Irak'ın "temizlenemeyeceğini" söylüyor!
Ve artık yok sayarak, ezip tepeleyerek değil, Kürt vatandaşlarımızın gönlünü alarak ve demokratik sisteme entegre ederek nasıl çözülebileceği konusunda "devletin içinde herkes birbiriyle çok daha açık seçik konuşuyor."
Bütün bunlardan, çözüm yönünde "iyi şeyler olacağı" umudunu besleyen bir iklim değişmesi hissediliyor.
Gayet iyi ama!.. PKK'nın teröre devam etmesi, DTP'deki dar kafalı fanatiklerin tahrikçilik yapması "kötü şeyler"i tetikleyebilir! Olaylar Gül'ün deyimiyle "kontrolsüz bir şekilde gelişebilir, her an başkaları kontrol edebilir."
Zira etnik milliyetçiliğin tabiatında çılgınlık vardır; dozu arttıkça çılgınlığı da artar!
Çözüme doğru
İlk adım PKK'nın terörü bırakmasıdır. Evet, PKK bitirilemiyor ama tıkanmıştır da... İşte PKK terörü tırmanma konusunda hem askeri, hem siyasi açıdan zorlanıyor. Karayılan'ın Hasan Cemal'e söylediklerinin anlamı budur.
O bakımdan, askerin PKK ile mücadeleye devam etmesi, PKK'yı terörden vazgeçmeye zorlamak için de şarttır ve doğrudur.
Bazı Kürtlerin itirazı var: PKK silah bıraksın ama o zaman devlet 'çözüm'ü unutur!
Kimse de şunu unutmamalı: Türkiye'nin Kürt meselesindeki demokratik açılımları terörün kudurduğu 1990'larda değil, "eylemsizlik" kararını aldığı 2000 yılından itibaren ve AB sürecinde gerçekleşmiştir. Demokratik açılım yapmayı çağın şartları gerektiriyor; PKK terörü bunun önünde engeldir!
Onun için bütün Kürtler, Yaşar Kaya'nın yaptığı gibi, PKK'ya "önşartsız silah bırakması" için baskı yapmalıdır.
Elbette devlet de hem "dağdan inmeyi" kolaylaştırmanın hem Kürt potansiyelini Türkiye'nin üniter siyasi sistemine entegre etmenin bir 'yol haritası'nı hazırlamalıdır; terörün eylemsizlikten kesin silah bırakmaya yönelmesine paralel olarak elbette.
Kaynak: Milliyet